“Grivas – Makarios budalaları başlarını kaldırsınlar, daldıkları gaflet uykusundan uyansınlar ve şunu kafalarına iyice soksunlar. Anavatan Türkiye var oldukça Enosis, Türk Kıbrıs’ta asla gerçekleşmeyecektir.” 1973
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Tarihe Doruk Anlaşmaları olarak geçen Denktaş – Makarios ve Denktaş - Kipriyanu görüşmelerinde iki bölgeli yapının kalıcı olacağı ilkesi kabul edilmişti. Son olarak yapılan görüşmelerde gelinen noktayı bilen varsa beri gelebilir. Üst yapı diye tanımlanan oluşumun altında kurulacak olan yapıların Türk mü Rum mu? Devletçiği olacağı belirsizliğini koruyor. Eyaletten söz edilirken şimdilerde devletçiklerden söz ediliyor olması anlaşılır olmanın da ötesindedir.
Geçen haftadan kalan Anayasa değerlendirmelerimize devam ediyoruz.
“… Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletini, ilan etmiş bulunan KIBRIS TÜRK HALKI, egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olarak;
15 Kasım 1983 tarihinde büyük coşku ve oybirliği ile kabul edilen Bağımsızlık Bildirisini yaşama geçirmek;
Kendi yurdunda tam bir güven ve insanca bir düzen içinde varlığını sürdürmek;
İnsan hak ve özgürlüklerini, hukukun üstünlüğü, kişilerin ve toplumun huzur ve refahını korumayı içeren çok partili, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini gerçekleştirmek ve
Atatürk İlkelerine bağlı kalmak ve özellikle O’nun ‘YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ’ ilkesini yaygınlaştırmak amacı ile
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kurucu Meclisi’nin yaptığı Anayasayı 15 Kasım 1983 tarihinde kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Anayasası olarak kabul ve ilan eder ve asıl güvencenin yurttaşların gönül ve iradelerinde yer aldığı inancı ile özgürlüğe, adalete ve erdeme tutkun evlatlarının uyanık bekçiliğine emanet eder”…
Anayasa, egemenliğin kayıtsız koşulsuz Kıbrıs Türk halkına ait olduğu vurgulanırken hangi dürtülerle egemenliğin devrinin düşünülüyor olması üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir husus olsa gerek. Ben yaptım oldu diyerek egemenliğin devredildiği başka örnek bir ülke var ise açıklasınlar da bizlerde öğrenmiş olalım…
Uzmanların İsviçre’nin Mont Pelerin kasabasındaki görüşmelerinden yine olumlu bir sonucun çıkmayacağı başından biliniyordu. Bu görüşmelere katılanlar ‘hazır buralara kadar gelmiş iken birkaç gün daha tatil yapalım’ yaklaşımı ile görüşmeye başladıkları için sonuç alınamadı. Görüşmeleri bir gün erken bitirerek çözebileceklerse Akıncı ve Anastasiyadis çözsün diyerek kendi sorumluluklarını devrettiler.
Geride bıraktığımız günlerde Fransa’nın öncülüğünde bir araya gelen 70 ülkenin temsilcileri, var olan çözümün “Tek yol İsrail – Filistin arasında iki devletli” çözüm olduğunu kamuoyuna açıkladılar. Kıbrıs’taki uyuşmazlıkla aynı yıllarda ortalıklara çıkan sorunun belirli zaman aralıklarında savaşa ve kırımlara neden olduğu biliniyor. Bu nedenle doğru olan iki devletli bir yapı olduğu konusu kendiliğinden dillendirilmeye başlandı.
Konuyu değerlendiren Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, “yıllardır desteklenen iki devletli çözüm son gelişmelerle tehdit altında. Bu çözüm, dünün sisteminin bir rüyası değildir. Bütün dünya için önemlidir. Tüm uluslararası toplumun ortak hedefidir” diyordu.
Filistin toprakları üzerinde iki devletin kurulmasının konuşulmaya başlandığı günlerde Kıbrıs’ta iki toplumu birleştirme çabalarına öncülük eden Fransa’nın bakışının şaşı olduğunu belirtmek gerekiyor. Uluslararası toplumun da Filistin örneğindeki anlayışı sergilemelerini bölge barışı adına istediğimizi kaydetmek istiyoruz.
Alithia gazetesinde yer alan bir haberde Baf’ta düzenlenen Makarios’u anma toplantısında konuşan Akel Genel Yazmanı Bay Andros Kipriyanu, “Kıbrıs Türk tarafının konferansta toprak için harita sunduğunu ve bu haritanın, her ne kadar tatmin edici olmasa da, Kıbrıs Rum kurucu devletine önemli toprak iadesi öngördüğünü” söylüyordu.
Kimin malının kime hangi amaçla verilmek istenmesinin açıklanması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…