Dinci derneklerin, vakıfların, Kıbrıs’ın kuzeyinde, 18 yaşından küçük çocuklarımızı nasıl “istismar” ettiklerini;Pınar Barut, Özgür Gazete’de delilleriyle gözlerimizin içine soktu…
Modern, çağdaş bir toplumda böylesine “iğrenç” görüntüler, insanın kanını dondurur…
Siyaset kurumu sarsılır…
Yer yerinden oynar…
Sağcısı, solcusu bundan “utanç” duyar…
“Biz ne ara bu durumlara düştük” diye saçını başını yolar…
Ancak bu sıralar üzerine “ölü toprağı” serpilmiş, bir “uyuşukluk” travmasıiçinde debelendiğimiz için kimse kılını kıpırdatamıyor…
Kimse, bu şeriat özlemcilerinin bu toplumda bizlere neler yaşatabileceklerine kafa yormuyor…
Oysa durum, gerçekten çok “vahim” boyutlara ulaştı…
1990’lı yılların ortalarında “Kuran Kursu” adı altında camilerde yasadışı faaliyetler başladığında, bu ülkede “laiklik” ve “Anayasa” konularında duyarlı bir Başsavcılık vardı…
Polisimiz, derhal baskınlar düzenlerdi, çocuklara “televizyon izlemek, denize girmek günahtır” diyen uzun sakallı gerici hocaları tutuklar içeri götürürdü…
KTÖS; ta o günlerden bu işin takibini hep sürdürdü ancak süreç içinde hep “yalnız” bırakıldı…
Dinciliğe karşı savaşım, ne yazıktır ki ilerletilemedi…
Sol muhalefetin, hatta toplumsal muhalefetin en “başarısız” olduğu alandır “din sömürüsü” üzerinden çocuk istismarı konuları…
AKP Türkiye’de güçlendikçe, buradaki dinci yapılanma sahada ciddi başarılar elde etti…
Polis de, Savcılık da bu konulardan zamanla elini eteğini çekti…
Gün geldi, Kuran Kurslarına 2000 öğrenci katıldı… Sonra bu sayı 5000’lere çıktı…
Şimdi ise, sayısı bilinmiyor…
Bugüne kadar en “bağnaz” biçimde dincilerin önünü açan, bu konuda protokoller imzalayan Eğitim Bakanı Çavuşoğlu ise susuyor…
Ne yazıktır ki, CTP hükümet ortaklığı yaparken de “Kuran Kursları”na dokunamadı…
Kursları, camilerden okullara taşımayı, hocalar yerine eğitmenlerle “din eğitimi”ni sürdürmeyi kabul etti…
Hatta, “Ha Kuran Kursu, ha Tenis kursu” tartışmaları yaşandı…
Zaman içinde Din İşleri Başkanlığı, bu konuya tüm ağırlığıyla adeta “çöktü…”
Binlerce çocuğu TC’de “Kuran Kursları”na gönderdi…
“Din İşleri Dairesi” bu süreçte, TC’deki “Diyanet”e benzetildi; yetkileri, kadroları ve bütçesi güçlendirildi…
O kadar ki, din eğitiminin tümüne yasayla el koymaya kalktılar. Anayasa Mahkemesi, bazı maddelerini “laikliğe” aykırı bulunca da kıyameti kopardılar…
Anayasa Mahkemesi Başkanı’na yapılmadık hakaret bırakılmadı…
Bizzat TC Cumhurbaşkanı “Ayağını denk alsın” kıvamında tehditkâr ifadelerle Mahkeme Başkanı’na yüklendi.
Ama ülkemizdeki “dinci yapılanma” hiç hız kesmedi…
Toplumun 1990’larda camilerdeki “Kuran Kursları”na gösterdiği duyarlık yok oldu…
Şimdi TC’nin dini cemaatleri, tarikatları, yobaz vakıfları, dernekleri, burada fink atıyor…
Tatar’dan, Çavuşoğlu’ndan gördükleri destekle yurtlar açıyorlar, yatılı kurslar düzenliyorlar…
“Hayat iman cihad” posterleriyle cami önlerinde show yapıyorlar…
Polis en son Eylül 2021’de Alsancak’ta yatılı bir kursa basın düzenlemiş ama konu hemen kapatılmıştı…
KTÖS Genel Sekreteri Burak Maviş;bu yasadışı yeraltı faaliyetlerini İskele’de bir villada, Gönyeli’de bir yurtta, Mağusa’da, Alsancak’ta bir yatı evinde; ayrıca başka yerlerde de saptadıklarını, fotoğraf ve videolarla birlikte geçen Temmuz’da Eğitim Bakanlığı’na, geçen Eylül’de ise Ombudsman’a teslim ettiklerini açıkladı…
Burak Maviş şöyle diyor:
“Eğitim Bakanı’na görevi süresince kaç tane Kur’an Kursu’na izin verdi?diye soruyoruz, cevap yok.
“Bu kurslar nerededir?” diye soruyoruz, cevap yok.
“Bu kursların amaç ve programları nelerdir” diyoruz, cevap yok.
“Kim veriyor bu kursları” diye soruyoruz, yanıt yok.”
“Kim denetler bu kursları, dini kurslar konusunda uzman bir denetmenimiz var mı bizim?” diyoruz, yine cevap yok…”
KTÖS’e göre; “Bu cemaatlerin, tarikatların korkusuz olma nedenleri; Elçilik ve Türkiye”
Bu konu, yeniden Pınar Barut tarafından gündeme taşınınca, ben de arşivime baktım… 1994’ten beridir, bu konuda onlarca yazı yazmışım…
2015’te şöyle demişim:
“Aslında, ilkokullarda küçücük çocuklara “Dini Bilgiler” adı altında kurs düzenlenmesi “Çocuk istismarı”ndan başka bir şey değildir. Reşit olmamış çocukların, başları kapatılarak ve ellerinden tutularak camilere gönderilmesi kendi “tercih”leri değildir. Devletin, çocuk istismarı karşısında seyirci kalmaya hakkı yoktur. Bunu önlemesi anayasal görevidir. Çocuklar, yalnızca ailelerin değil,  devletin de koruması altındadır. Üstelik bu “Kuran Kursları” Kıbrıs’ta iyi bir “geçmiş”e de sahip değildir. Polis baskınlarında, bakanlık denetimlerinde birçok Arapça “dinci” materyal ele geçirilmiştir. Kuran Kursu’na giden öğrencilerin denize girmek, televizyon seyretmek gibi işleri “günah” saydıkları ortaya çıkarılmıştı.”
Tam 7 yıl önce bir başka yazımda şöyle demişim: “Dinci cemaatlerin, vakıfların çocuk eğitiminde söz sahibi olması, Kıbrıslı Türkler için en ciddi tehlikelerden biridir… KTÖS bu konuda yalnız bırakılmamalıdır…”
Ne yazıktır ki 1990’dan beri bu konuda “bir arpa boyu” yol alamamışız…