Tam da Kıbrıs’ın kuzeyinde, “siyasal erk”i ellerinde bulunduranlar “AB, Cenevre'ye (masaya) gelemez… Masada ve müzakerede yeri yoktur.” diye feryadı figan ederken…
KKTC Dışişleri Bakanı "AB'nin o konferansta ne işi var? Akıllarınca uzlaşıya katkı koyacaklar. Kıbrıs meselesinde sorunun kendisi AB" diye adeta meydan okurken…
Brüksel’den “güzel” mi “güzel” bir haber geldi…
Kıbrıslı’nın sofrasının baştacı “hellim”in; tam 15 yıldır süren coğrafi işaret tescili (PDO) serüveninde nihayet son nokta kondu.
Önümüzdeki Ekim ayından itibaren Kıbrıslı Türkler, Yeşil Hat Tüzüğü çerçevesinde Avrupa’ya hellim ihraç edebilecek…
Kıbrıslı Türkler’in şu andaki ihracatında yüzde 38’e kadar çıkan bir paya sahip olan “hellim” 450 milyonluk bir pazara açılabilecek ve üstelik bu isim altında satılabilecek.
Hellim, şu anda özellikle Körfez ülkelerine ve Avrupa dışında birkaç ülkeye ihraç ediliyor…
Türkiye’de Kıbrıs hellimi, 1 EURO dolayında alıcıya ulaşırken, Avrupa pazarına ulaşması halinde 4 EURO’ya alıcı bulabilecek. Bu da Kıbrıslı Türklere yeni bir ekonomik “kapı”nın açılması anlamına geliyor…
Tabii bu “tarihi” karar, ekonomik getirisinin çok ötesinde anlamlar taşıyor.
Herşeyden önce, Rum tarafı; 2006 yılında AB’ye “coğrafi işaret tescili” için başvurduğunda, “Hellim”in adı bile yoktu…
Kıbrıs’a özgü bu hayvansal ürün “Hallumi”ydi ve Rum tarafı Türk hayvan üreticisini dışlayan bir yaklaşım içindeydi.
O yıllardan başlayarak, özellikle sivil toplum örgütleri AB nezdinde verilere dayalı ciddi bir çalışma yürüttüler.
“Hellim” in Kıbrıs’ta yaşayan tüm toplumların ortak kültürü olduğunu, yalnızca Rumlara ait olmadığını inatla savundular.
2015 Temmuzunda ise CB Akıncı ile Anastasiades Avrupa Komisyonu Başkanı Jean C. Juncker ile Lefkoşa’da ara bölgede bir araya geldiklerinde “çözüm rüzgârları”nın da etkisiyle “hellim” konusunda bir “anlaşma”ya vardılar…
O uzlaşmaya göre; Avrupa Komisyonu, hellimin kalite kontrolünü uluslararası akredite bir şirkete yaptıracak, ayrıca coğrafi tescil ile birlikte Yeşil Hat Tüzüğü de değişecek ve Kıbrıslı Türkler’in ürettiği hellimin güneye satılabilmesi mümkün olacak.
İki taraf arasındaki bu “uzlaşma”ya sadık kalan Avrupa Konseyi, “Tarımsal Ürünler”le ilgili komitesinde, Yeşil Hat Tüzüğü değişikliğini geçen hafta onaylandı. Coğrafi Tescil oylaması ise Pazartesi gününe kaldı. (Bu yazı Pazar akşamı yazıldı) Pazartesi günü tescilin de oybirliği ile onaylanması bekleniyor.
Akıncı-Anastasiades uzlaşması; diğer birçok konuda olduğu gibi, 18 Ekim darbesinden sonra işbaşına getirilen Ersin Tatar ve ekibi tarafından kabullenilmedi…
Türk tarafı, beş aydan beridir bu “sürece” çomak sokmaya çalıştı… “Ekonomik kazanım uğruna siyasal kazanımlardan vazgeçemeyiz” denilerek, AB’den neredeyse Kıbrıs’ta “iki devlet” muamelesi talep edildi.
Denetim mekanizmalarına itirazlar yapıldı… Medyada AB ve Rum tarafı aleyhine kampanyalar düzenlendi. Hatta “Rum Tarım Bakanlığı Türk hellimini gelip denetleyecek” şeklinde yayınlar yapıldı.
Bereket versin ki, AB’li yetkililer bunların hiçbirine aldırış etmedi. Siyasetçilerin saldırılarını dikkate almadı. Türk toplumunu bu kararlardan dışlamadı ve Kıbrıs’ın bütününe tanınan bu önemli “ayrıcalık”tan üreticimizin de yararlanması sağlanmış oldu.
Ersin Tatar; aşı konusunda da öyle yapmıştı…
AB’nin bize “bedava” verdiği aşıları doğrudan AB’nin ayağımıza kadar getirmesini talep etmiş, “Rum’dan aşı almayız” demiş, ta Brüksel’e başvurmuş ancak sonunda Rum Sağlık Bakanlığı’nın “soğuk zincirli” aracı barikata geldiğinde, hamasetin bazı konularda hiçbir işe yaramadığını anlamıştı.
Gelinen noktanın, ya da bu “tarihi” kararın başka yönleri de var tabii…
Gıda güvenliği ve üretim kriterleri konusunda çok titiz davranan Avrupa Birliği’nin talep ettiği “hellim”i üretebilecek miyiz? Bu yüzden bizi “zorlu” bir süreç bekliyor…
Şu anda, Kıbrıs’ın kuzeyinde AB standartlarında “hellim” üreten süt işletmesi sayısı sıfırdır.
2014 yılında AB; Kıbrıs’ın “hellim” müracaatını işleme koyduğunda, 10 yıllık bir geçiş dönemi uygulamaya karar vermişti. 10 yılda “hellim”deki koyun-keçi sütü oranının yüzde 51’e yükseltilmesini, inek sütünün yarıdan az olmasını şart koşmuştu.
AB, bu on yılda Rum süt üreticisine büyük destekler sağladı. Küçükbaş hayvan sayısının artırılması için projeler yürüttü. Ne yazıktır ki Türk hayvan üreticisi bu sürenin dolmasına 3 yıl kaldığı halde henüz bir “arpa boyu” ilerleme sağlamadı.
Şu anda; hem Rum üreticiler, hem Türk üreticiler bu “geçiş dönemi”nin uzatılmasını talep ediyor. Türk sivil toplum örgütleri barikata giderek AB yetkililerine mektup vermek istedi ancak gelen giden olmadı. Rum üreticiler ise 5 Nisan’da büyük bir protesto yapmaya hazırlanıyor.
Aslında; AB muktesabatına adını yazdıran ilk Türkçe kelime olan “hellim” iki toplumda üretici güçleri birleştirecek yeni ortak bir mücadele alanı açabilir.
İnsanları birleştiremedik ama koyunları keçileri birleştirerek ortak ürün “Hellim” sayesinde, Kıbrıs’ta çok şeyleri başarabiliriz.