Çok sevdiğimiz, çalışkan ve özverili Aydoğan Erkan da hayatını kaybetti İskan’ın temel taşlarından olan Aydoğan, KKTC’nin hem temsilciliklerinde, hem de iskanda çalışmış bir kardeşimizdi. Hatta anımsadığım kadarı ile Anamur radyoumuzda bile görev yapmıştı. 78 yaşında hayata veda eden Aydoğan’ın gidişine gerçekten çok üzüldüm.
Herhalde iskanda yaprak dökümüdür bu aralar. Önce Ergin Alasya rahmetlik, o açtı bu kapıyı, sonra da Talay Ayhun. Tabii bu arada hayatını kaybedenlerden birisi de Lefkoşa İskan Şube müdür Ahmet Yılmazdı. Herhalde aralarda giden ve anımsayamadığım çok arkadaşım vardır.
Aydoğan Erkan, esasında şehit çocuğudur. Babasının Rumlar tarafından katledildiğini tahmin ediyordu ama bir türlü babasının kayıp veya şehit olduğunu kanıtlayamıyordu.
Henüz iskana geçmediğim bir dönemdi... Başkanlığı temsilen ben gidiyordum İDK’nin toplantılarına. Aydoğan kardeşim bir gün yanıma gelerek benimle bir hususu konuşmak istediğini belirtmiş ve benden yardım istemişti.
Ben de ilgili komitenin başkanı olan rahmetlik Vural bacanağımdan yardım istemiştim, konunun komitede görüşülmesi ve Aydoğan’nın babasının şehit sayılması için. İşte öyle kabul ettirmiştik babasının kayıp olduğunu.
Çıkan karar onların lehineydi. Annesi artık şehit eşi olarak şehit maaşı alacak, bir ev tahsisi alacak ve devletin bazı avantajlarından yararlanacaktı. Nitekim öyle olmuştu. Sanırım Aydoğan ve kardeşleri de şehit çocuğu olarak şehit çocuklarına tahsis edilen arsa haklarından yararlanmışlardı.
Aydoğan gibi nice aileler vardı. Bu durumda olan pürüzlü konuları çözmek de bana düşüyordu. Velhasıl Aydoğan baba sevgisinden yoksun büyümüş bir gençti o zamanlar.
Zaman sonra benim İskan Dairesine geçmemle daha da birbirimizle yakınlaşmıştık. Aydoğan kardeşimin esprili bir yapısı vardı. İronik konuşmaları ile karşısındakini etkileyebilirdi.
Aydoğan bir gün bana Türkiye’de üniversitede okuduğu zamanlarından bir anısını anlatmıştı. Şöyle ki...
“Liseyi bitirdikten sonra Türkiye’de yüksek tahsile gitmiştim. O zaman henüz babamın kayıp olduğunu kanıtlayamamış ve herhangi bir yerden maaş alamıyorduk. Ben yurtta kalıyordum. Benim gibi nice talebe vardı ihtiyaçlı. O zor günlerimizde mahalle kasabına gider ve bize kedilerimiz için beyaz ciğer vermesini söylerdik. Kasap sorardı... Ne kadar çok kediniz varmış. Biz de öyledir derdik. Halbuki Türkiye’de kasaplar beyaz ciğeri kedilere ve köpeklere atarlar. Biz de kasaptan aldığımız beyaz ciğeri pişirir yerdik. Ne bilsindi kasap biz gençlerin büyük parasızlık çektiğimizi.”
Hala bu anısı var kafamda. Hatta bu anısını yeri geldikçe anlatırdı.
Aydoğan esasında Karpaz yöresinin Livatya (Sazlıköy)ündendir. Yani katıksız bir köy çocuğu.
Zaman onu İskan Dairesi’ne müdür yaptı. O müdür olduğunda tamamen eşdeğer uygulaması başlamıştı. Ben de Bayındırlık Bakanlığına Müdür olarak gitmiştim.
Lefkoşa’da ikamet etme durumu hasıl olunca, kendisine Alayköy’de ikamet ettikleri evi vermiştik. Allah rahmet eylesin 1998’de katıldığım seçimlerde bana çok yardım etmişti. Hatta bana şöyle derdi seçimler ve parti içindeki dalavereleri anlatmak için.
“Çok dikkatli ve tedbirli ol. Bu garkariyalar seni yiyebilir.”
Nitekim üçüncü sıradan dört oyla seçimi kaybetmiştim. Veya kazandığım seçimi ters yüz etmişlerdi. Yani onun tabiri ile garkariyalar beni yedi. Bir de bana şunu söylemişti seçimi kaybettikten sonra.
“İyi ki kazanmadın. Kazansaydın, sen de kirlenecektin bunlar gibi.”
Esasında seçim benim için bir idealdi. Onun garkariyalar dediğini ve kimler olduğunu herkes bilirdi. Her ne ise onlar geride kaldı ve toplum içinde alnım açık dolaşıyorum.
Aydoğan da tertemiz ve şerefli bir insandı. Hakkında herhangi bir şaibeli haber çıkmamıştı. Yani bu dünyaya temiz geldi, temiz gitti bu dünyadan.
Allah ona gani gani rahmet versin. Yattığı yer cennet mekanı olsun. Keşke kısmi felç geçirmeseydim de cenazesine katılabilseydim. Lakin onun hatırası hala yüreklerimizdedir ve öyle de kalacak. Yaslı ailesine taziyelerimi sunuyorum.