Değerli okurlar,

Sağlık alanında iki kelime zaman zaman birbirinin yerine kullanılsa da aslında anlamları farklı ve uygulamaları da farklıdır. Bu kelimeler "karantina" ve"izolasyon"dur.

Halk sağlığı uygulamasında, “karantina” bulaşıcı bir hastalığa maruz kalmış kişilerin (veya toplulukların) ayrılmasını ifade eder. Bunun aksine "izolasyon", enfekte (bulaşmış) olduğu bilinen kişilerin ayrılması için geçerlidir. Buradaki en önemli nüans her hastalığa maruz kalmış kişinin bulaşmış olmadığıdır ancak kavramlar birbirine yakındır ve her iki durumda da kişi veya toplulukların dikkatle takip edilmesi ve gerektiği takdirde tedavi edilmesi gerekmektedir.

Bu iki kavram da o kadar güçlüdürler ki ülkelerin anayasalarında dahi uygulanmalarına yönelik yer alırlar. Bu kavramlar dahilinde olan şüpheli durumlarda devletler toplumlarını maksimum koruyabilmek için kişilerin hak ve özgürlüklerini kısıtlayabilirler. Örneğin KKTC Anayası madde 11 şöyle demektedir:

Temel Hak ve Özgürlüklerin Özü ve Sınırlanması

Madde 11

Temel hak ve özgürlükler, özüne dokunmadan, kamu yararı, kamu düzeni, genel ahlak, sosyal adalet, ulusal güvenlik, genel sağlık ve kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak gibi nedenlerle ancak yasalarla kısıtlanabilir.

Dikkat edilirse "genel sağlık" kavramı da, özüne dokunmadan temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması hususunda anayasada yer almakta ve devlete yetki vermektedir.

Hiçbir devlet olağanüstü durumlar oluşmadan bizim anayasamızın 11. maddesindeki bu yetki ve benzerlerini kullanmak keyfiyetinde olmaz hatta olamaz çünkü bunun toplumsal pek çok olumsuz yansımaları vardır ancak bugün karşı karşıya kaldığımız COVID-19 pandemisi gerçekten çok olağanüstü bir durumdur ve en kötü yanlarından  biri de görünmeyen bir düşman olmasıdır. Nerede var nerede yok bilinmemekte o nedenle her yerde varmış gibi davranmak durumunda kalmamız söz konusudur. Bu noktada karantina kelimesi tam olarak anlam kazanmaktadır. Ülkemiz devlete tanınmış olan anayasal yetkiyle karantinaya alınmıştır.

Karantinanın birincil amacı bulaşmaları önlemek bir sonraki safha olan izolasyonları azaltmaktır. İzolasyonların bir sonraki durağı ise tedaviler ve ciddi boyuttaki sağlık giderleridir ve bunun daha ötesi bedel biçemeyeceğimiz insan hayatlarıdır. Bu ağır bedellerin oluşmaması sadece hekimler ve sağlık çalışanları ile başarılabilecek bir uygulama olmaktan maalesef çok uzaktır çünkü nihai hedefte toplumun sağlığı vardır. Bizzat toplumun, bu hedeflere ulaşılmasında katkısı aslında belki de hekimler ve tüm sağlık çalışanlarından çok daha fazladır. Bir başka deyişle toplum gerekli görülen uygulamalara ne kadar uyarsa sağlık çalışanlarının emekleri de o kadar karşılığını bulacak ve arzu ettiğimiz güzel günlere ulaşma yolculuğumuzda üzüntülerimiz o kadar az olacaktır.

Pandemi Dünya Sağlık Örgütü’nce ilân edilen bir tablodur. Kabaca üç temel kriter pandemi ilan edilmesine yol açmaktadır:

1. Enfeksiyon yapan ajanın yeni bir virüs olması

2. İnsanlara kolayca geçebilmesi

3. İnsandan insana kolayca bulaşabilmesi

Bir hastalığın pandemi olabilmesi için istikrarlı bir şekilde, dünyanın farklı noktalarında, kitleler üzerinde görülmeye başlaması gerekir yani en basit tanımıyla dünyada eşzamanlı olarak çok yaygın bir şekilde çok fazla sayıda insanı tehdit eden bulaşıcı hastalıklara verilen isimdir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi ilan etmesinden sonra toplumlarını koruma yükümlülüğüyle hareket eden devletler anayasalarında kendilerine verilen haklar doğrultusunda karantina ve izolasyon kararlarını alırlar ve uygularlar ancak bu konuda da bizzat Dünya Sağlık Örgütü’nün dikkat çektiği bazı hususlar vardır ki bunları paylaşmak ve dikkat çekmek isterim:

- "Pandemi basit bir kavram değildir. Yanlış kullanılması yersiz korkuya veya hastalığa karşı mücadelenin bir faydasının kalmadığı düşüncesi vesilesiyle daha fazla ölüme yol açabilir".

- "Daha önce bir koronavirüsten kaynaklanan bir pandemiyle karşı karşıya kalmamıştık. Ama öte yandan kontrol altına alınabilecek bir pandemi de görmemiştik". (Karantina ve izolasyonlara uyulması halinde kontrol edilebilecek bir hastalık olarak yorumlanıyor)

- "Bu pandeminin seyrini değiştirmek ülkelerin elinde". (Yöneticilerin bilimsel kararlarına uyan toplumlar bu noktada daha başarılı olacaktır diye yorumluyorum. İngiltere, Amerika gibi başta sürü bağışıklığını benimseyip tedbirleri onaylamayan ülkelerde maalesef sonuçların daha kötü olduğunu ifade etmek isterim. 08.04.2020 tarihinde 24 saat içerisinde Amerikada 1843 İngilterede 948 hasta öldüğünü hatırlayınız)

- "Her ülke kamu sağlığını korumak ile ekonomik ve sosyal faaliyetlere yönelik kısıtlamaları en az seviyede tutmak arasında hassas bir denge bulmalı, bunları yaparken insan haklarına da saygılı olmalı".

Bilhassa son maddenin yönetenlerin dikkatine sunulması gerektiğini ve bilim kurulları ile yöneticilerin bu alanda çok hassas bir dengede ortak çıkarlarda buluşması gerektiği konusunu özellikle belirtmem gerekir.

JP Morgan verilerine göre küçük ve orta ölçekli işletmelerden bazılarının para girişi olmadan dayanabilecekleri ortalama gün sayılarına bakarsak emlâk alanındaki işletmeler ortalama 47 gün, sağlık hizmetleri alanındaki işletmeler ortalama 30 gün, inşaat-konut sektöründeki işletmeler ortalama 20 gün, perakende sektörü işletmeleri ortalama 18 gün, tamir-bakım sektörü işletmeleri ortalama 18 gün, restorant sektörü işletmeleri ortalama 16 gün...v.b. dayanabileceklerdir. Diğer taraftan sağlıklı gıda, sağlıklu su, temizlik ve kişisel bakım ve diğer sağlık hizmetlerinin de aksatılmadan yürtülmesi temel yaşam şartlarının olmazsa olmazlarıdır. Bütün bunların karantina ve izolasyon kararları içerisinde gözetilmesi önümüzdeki süreci en az hasarla atlatabilmemizin altın anahtarı olacaktır.

Hülâsa: Dünya sağlık Örgütü önerileri ve Devletletlerin bilimsel akla ve ispatlara dayalı olarak yürürlüğe koydukları tedbirler bizi bir şartla korur toplumun da bu şartlara uyması mutlaka gerekmektedir yoksa zincir zayıf halkasından kopar.

Panikle daha kötü oluruz, bilgiyle ve uygulamayla güçleniriz.

Hepinize sağlıklı günler dilerim.