Evlilik yolunda ilerleyen zeki, sorgulayan ve kendini tanımaya, geliştirmeye çalışan kadınların başına çok iş açtı keramet. Kadının seçme hakkına ve yaşamını yönetmesine baskıcı rejim gibi ama özgür...

Evlilik yolunda ilerleyen zeki, sorgulayan ve kendini tanımaya, geliştirmeye çalışan kadınların başına çok iş açtı keramet. Kadının seçme hakkına ve yaşamını yönetmesine baskıcı rejim gibi ama özgür ve tutsak bir damga vurdu. Hani bundan zarar gören erkek de çok oldu ancak, aslolan kadından fazla erkeğin seçme özgürlüğünün olmasıydı.

’Nikahta keramet var’ cümlesi herhalde benim yaş grubuma ve bizden büyüklere çok tanıdık geliyor. Şimdilerde de bunun söylemlerini duymuyor değiliz. Hala kültürümüzdeki etkisi yerini koruyor.

Bizi evlendirirken büyüklerimiz böyle buyurdu ve ne yazık ki nikahın kerametini anlayacak yetkinlikte de olmadı zihinlerimiz. Çünkü sorgusuz sualsiz kabul edilirdi çoğu şey. Ne de olsa bir bildikleri vardı. Bildikleri aslında onların büyüklerinin bildiklerinden farklı değildi. Toplum genç kuşaklara aktarımını böyle gerçekleştiriyordu. İki kişi arasında bir arkadaşlık, söz ya da nişan varsa ve bu özellikle çevre tarafından biliniyorsa artık o birliktelik evlilik demekti. Bilinmesi de dertti bilinmemesi de. İlerleyen zamanda bir çift veya çiftlerden biri birbirine ısınmamışsa ki buna zamanımızda kimyamız uyuşmadı deniyor, çiftler arasında bir türlü veya çeşitli anlaşmazlık varsa, saygısı yitirilmiş bir birliktelikse, içki, kumar, alkol varsa, aldatma olmuşsa ve daha çiftin uyumsuzluğunu destekleyecek birçok neden olsa bile çevre baskısı çifti nikahtaki keramet için birlikte tutuyordu. Yani birliktelik sağlıklı gelişmezse ve özellikle erkek devamından yanaysa nikahtaki keramet anlatılır ve çevre baskısı kurulurdu kadınlarımıza. Özellikle nikahtaki keramet erkek için çok daha destekleyiciydi ve erkeğin birlikteliklerde hata yapma alanını da genişletiyordu doğal olarak. Sorgulayan zihinlerin inadına çoğu zaman kişi, kendi zihin süzgecinden geçmeyen hazır kalıpları da zihninde yasallaştırıyordu ve yine yaşamlarındaki aksi görülebiliyordu. Çoğu zaman erkek olmanın bencilliğinin sorgusuz tadını çıkardı erkeklerimiz kendini geliştirme, sorgulama ve nefis terbiyesinin aksine. Aslında onlara yüklenen, taşıdıkları misyon ağırdı çünkü sorgulanmadığında duygular,düşünceler, davranışlar içten ve uzun zamanda bu içsel desteksiz rehavet onları mutlaka zarara uğratacaktı.  Bazı erkeklerimize kolay geldi çoğu kez var olan düzene uyum sağlamak. Hem uydular hem de uyulmasına baskıcı katkı koydular. Olmazsa kendilerini çevreye karşı kurban ve acınacak role soktular sözde sevdikleri kadın için. Böylelikle çoğu zaman sözde ahlak, namus, sevgi için bencil bir düzeni garantilediler. Kimi kadın mutlu olmayı başardıysa da çok bedeller ödendi. Kadın kadına dikkat kesildi. Özellikle mutsuz kadın daha bir baskıcı oldu. Dedikodu yaptı, ayıpladı, yargıladı, o da taşıdı duygularını yok saymayı kendinden sonrakine. Ama baskı kadını güçlü yaptı. Çünkü kendini, duygu ve düşüncelerini sorguladı acımasızca. Kimdi, ne istiyordu? Erkeğini sorguladı. Erkeğin kendini tanıdığından fazlasını tanıdı kadın kendi erkeğinde. Kerametin gömleği bol gelse de erkeklerimize sorgulamayı reddeden zihinlerin katı kurallarında gününüze kadar kolaylıkla geldi. Ahlak ve namus kavramı göstermelik düzende nikahın kendiyle baş tacı edildi. Babalar bu sebeple daha sıkı tuttu işi. Benden çıksın da dedi sonrasına karışmam. Çıktıktan sonra da aile ve çevre baskısı geldi. Ne de olsa namusun devamı vardı köhne zihinlerde. Ne bencil bir rahatlık!

Bunun yanında nikahla herşeyin düzeleceği inancının paradoksal bir durumu daha var. Kerametin  ’başka bir varlığa dönüşme’ anlamında ele alındığını düşünmekteyim. Yani mucizevi bir biçimde kişilerin değişim göstererek evlilik yoluyla mutlu bir aile oluşturmaları umut edilmektedirler. Tabii ki tavsiye verenlerin kendileri ile ne kadar tanışık ve ne kadar ideal aile oldukları da tartışma konusu. Oldukça saf ve iyi niyetli. Rastlamadım da değil. Hani var olana uyum rızası gösteren insanların gerçeklerin farkındalığıyla ama saf bir iyi niyetle bir nikah akdinin ve aynı çatı altında yaşayacak iki genç insanın zamanla birbirlerine mutlaka alışacakları ve saygının da artacağına olan sonsuz inançlarının örtülü ifadesidir tüm karşı çıkışları. Bu iyi niyetli karşı çıkışta da katı kuralların zorunlu bir uyumu var. Başa gelen çekilir, yastık değişir kader değişmez gibi. Hatta bazan durum daha da vahimleşir ve çiftin çocuk sahibi olmasının aslında her şeyi düzeltebileceği vurgulanır.

Bana göre kendini tanımayan insanların size sattığı umuttur keramet. Kişinin kendini, gücünü reddetmesidir keramet. Gözlerini kapat ve kendini duyumsamadan tehlikeli sularda yüz demektir keramet. Yargılanmanın ölümcül korkutucu etkisinden çaresizce kaçmaktır keramet. Böyle bir keramet insanın seçme hakkının elinden alınması ve kader adı altında Tanrıyı öne sürerek yüce yaradanı hafife almak demektir keramet.

 

Birileri rahat bıraksaydı ya da kişi kendi gücüne sahip çıkabilseydi kişinin özgür seçiminde istenir miydi bu keramet...