Bu soruyu o kadar çok seviyorum ki. Çünkü duygular üzerinde çalışmayı seviyorum.
 Bana gelen kişilerin hislerinin farkına varmalarını önemserim. Hatta ne hissediyorsunuz diye sorduğum zaman duygusunu ifade etmekten kaçan düşüncelerini söyleyen kişilerin duygularının farkındalığını kazanmalarından keyif alırım. Bunun nedeni duyguyu fark etmeden aslında düşüncelerimize ulaşamayacağımızdır. Bu durumda düşünce girdabında dönüp duracak ve bizi ağırlaştıran, yorgun ve mutsuz hissettiren bir yaşamda sürükleneceğiz. Düşünsenize zihnimizden günde ortalama 60-70 bin kadar düşünce geçmekte ve biz bu düşüncelerden sadece duygu yüklediklerimizi hatırlamaktayız. Çoğu düşüncemiz ise geçmişi oluşturmakta ve bir kısmı da geleceği. Yani çoğu zaman yaşadığımız AN’ ı kaçırıyoruz. Oysa duygularımızı tanırsak düşüncelerimize ulaşabilir ve düşüncelerimizi de değiştirebiliriz. Bir söz vardır ‘söylediklerinize dikkat edin düşünceleriniz olur, düşüncelerinize dikkat edin duygularınız olur, duygularınıza dikkat edin davranışlarınız olur, davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınız olur, alışkanlıklarınıza dikkat edin karakteriniz olur, karakterinize dikkat edin kaderiniz olur’ diye. İnancım duygularımızla kaderimizi yazdığımızdır. Bu nedenle duygularımızın farkındalığı, özellikle olumsuz duygularımızın farkındalığını kazanmak çok önemlidir. Peki ne yapacağız?
Hepimiz sırtımızda bir çanta taşıyoruz. Bu çantanın içinde bizi etkileyen birçok şey var. Açıp bakmamız gerekiyor. Özellikle kendi içimizde taşıdığımız anne-babaya. İlişkilerimizde neler olup bitiyor? Sorunlarımızı bugüne kadar çözümleyememişsek duygularımızı fark etmenin, ifade etmenin bir yolunu bulmamız gerekiyor. Kendi içimizdeki huzuru sağlığı elde etmek için uğraş vermemiz önemli. Çünkü ancak bu sayede yapıcı ve olumlu ilişkiler kurabileceğiz. Kızgınlık, nefret, acı, üzüntü, kırgınlık gibi duygular zehir gibidir. Duygusal olarak yara aldığımız zaman ise zehir küçük de olsa öldürücüdür. Duygusal yaralar çok uzun sürerse üstümüzde kalır ve bütün hayatımızı, benliğimizi etkiler. Bu nedenle duygularımızla tanışacak, hangi duyguyu nereden getirdiğimizi bulacak ve düşünce değişimine gideceğiz. Değişen düşünce ile ise duygumuza olumlu müdahalede bulunmuş olacağız. 
İnsan düşünen, anlayan, anlam veren bir varlıktır. Neyi neden yaptığımızı anladığımız zaman değişim sürecine girebiliriz. Mesela gücenmek, kırılmak bir duygudur. Bu duygu üzerinden biraz inceleme yapalım. Bizler makine falan da değiliz hani şu düğmeye bastık ‘kırgınlık ipta’l diye.  Bunun anatomisini çantamızı açıp baktığımızda anlayacağız. ‘Siz izin vermezseniz hiçbir zehirli ok sizi yaralayamaz’ demişti bir hocam. Ne kadar da güzel söylemiş. Biz izin veriyoruz birilerinin bizi incitmesine, üzmesine. Yeni bakış açıları kazandıkça kendimizi yaşam içinde olgunlaştırdıkça başkalarının uygunsuz yorumları nedeniyle kendimize dünyayı zehir etmeyeceğiz. Her ne kadar da dil insanın en önemli iletişim aracı olsa da ağız bu her şeyi söyler. Yaşantılarımız sonucundaki algımız nasıl çalışmakta? Kabul ediyor muyuz? Yoksa reddetmeyi biliyor muyuz? Aslında bilmemiz gereken tek şey bizi inciten, gücendiren şeylerin kritik olma olasılığının yüksekliğidir. Kritik yani eleştiri yapmak çok ustalık isteyen bir beceridir. Bununla birlikte kritik yapanın kendinin noksanlığının da bir ifadesidir. Kişi ancak birilerini kritize ederek kendini hafifletebiliyorsa kendini tanıyan için bu durum bir sorun teşkil etmeyecektir. Bilecektir ki kritik yapan kendi eksiğini kapatmaya çalışacaktır. Varoluşunubaşkalarını kritize ederek oluşturmaktadır. Onun korkusunu, savunma sistemini de göstermektedir. Bu durumda duygularımızın farkındalığı ile bizi ileriye taşımayacak yorumları çöp sepetine atmayı da öğrenebiliriz. Çevremizde kendini izah etmek isteyen birçok güzel insan görüyorum. Hani yanlış anlaşılmasın, kimse kırılmasın, üzülmesin diye. Oysa biz kimseye kritik karşısında kendimizi izah etmek durumunda değiliz. Çünkü kritik zaten iletişimi engelleyicidir. Karşıdaki istediklerini söyleyecek hatta suçlayacaktır. Bu durumda konuşmak, kendimizi yormak niye? Hele kırılmak gibi bir duyguyu taşımaya hiç gerek yok. Saygı her zaman karşılıklıdır. Benim son zamanlarda yaptığım şey gülümse ve unut gitsinden ibarettir. 
 Paul Coelho’ nun bir arkadaşının sosyal medyada paylaşmış olduğu şu sözler çok hoşuma gitmişti. ‘Kritikler, haremdeki hadım ağalara benzerler. İşin nasıl yapıldığını bilirler. Her gün de yapıldığını görürler ama kendileri yapamazlar.’
O zaman kendimiz için duygularımızın farkındalığını kazanalım ve yaşamımızı farkındalıkla kuralım. 
Sevgiyle kalın…