Yüksek İdare Mahkemesi; 6 Temmuz 2020 Pazartesi günü (dün) K. T. Tabipleri Birliği’nin “Yüksek riskli ülkelerden gelecek yolcuların karantinasızgirişine olanak sağlayan Bakanlar Kurulu kararlarının iptali ve yürütmenin durdurulması” talebiyle açtığı davayı görüşecekti…
Bir önceki duruşmaya Sağlık Bakanı Ali Pilli de katılmıştı…
Başsavcılık “İtiraz dosyalayacağım” dedi ve dava Pazartesi gününe ertelendi…
Arkasından, Başsavcılık “itiraz”ını dosyaladı…
Ancak; hafta sonu, Pazar günü “Bakanlar Kurulu” aniden toplandı…
Belli ki gene birilerinin başına taş düştü…
Ansızın birilerinin aklı başına geldi…
Bakanlar Kurulu’nun, apar topar biraraya gelmesinin ardından yayımlanan “kararlar” siyaset tarihimize tam bir “kara leke” olarak kaydedilecektir…
Bu kararlar;
-Aman pardon, kaç zamandır biz hukuksuzluk yapıyorduk, anlamına geliyor…
-Aman pardon, Bulaşıcı Hastalıklar adında bir yasanın olduğunu bilmiyorduk, anlamına geliyor…
-Aman pardon, Ombudsman bizi uyarmıştı ama dinlemedik, kusura bakmayın, anlamına geliyor…
-Aman pardon, bizim aldığımız kararları meğer Sağlık Bakanlığı almalıydı, bilmiyorduk, hepsini iptal ediyoruz, anlamına geliyor…
-Aman pardon, biz bu “Coronavirüs”ü “tehlikeli salgın hastalık” olarak ilan etmeyi de unutmuşuz, geç olsun da güç olmasın ilan ediyoruz anlamına geliyor…
Uzun lafın kısası;
118 gündür biz Bakanlar Kurulu olarak sizi kandırıyorduk ey Kıbrıs Türk halkı, anlamına geliyor…
Ve tabii acı itiraf:
Tabipler Birliği dava açmasa, hukuktan yoksun kararlarınızın iptal edileceğini son dakika fark etmeseydiniz, bir Pazar günü apar topar “teslim olduk” bayrağı çekmeyecektiniz…
Tabii; Pazar günü aniden yayımlanan bu kararlar, insanımıza “Bu ne perhiz ne lahana turşusu” dedirtti…
Çünkü, eski kararlar iptal edildi ama, yerine ne konacağına ilişkin olarak “bekleyiniz” dendi…
Böylece bir “acemilik” bir iş bilmezlik, bir “toy”luk daha sergilendi…
Peki; bu hükümet “Mahkeme korkusu” ile neyi kabul etmek zorunda kaldı?
En başta “hukuksuzluk” yaptığını, “Salgın Hastalıklar Yasası”nı uygulamadığını kabul etti ve dönüp bu yasanın emrettiklerini yapmaya yeltendi…
Yani; 118 gündür aldığı tüm kararların “parti siyaseti” koktuğunu, yasa tanımadığını, hatta Ombudsman’ın uyarılarını da takmadığını “paşa paşa” teslim etti…
18 Nisan günü, yani bundan tam 77 gün önce, Ombudsman aslında onlara “doğru yolu” göstermişti…
Kendilerine “Sağlık Bakanlığı’nın oluşturmadığı ve yasa maddesi kapsamı dışında olan hiçbir komitenin yasal bir zemini, dayanağı veya yetkisi yok…” demişti…
Ombudsman, “Danışma, Koordinasyon ve Bilim Kurulları’nın Sağlık Bakanlığı’na herhangi bir telkinde veya müdahalede bulunması veya herhangi bir yönlendirme yapması yasaya aykırıdır.” dediği halde bu kurulları kurdular ve sağlığa ciddi biçimde parti siyasetini karıştırdılar.
Dinlemediler…
Partili kişilerle “Bilim Kurulu” oluşturdular…
Yetmedi… Bir tane daha kurdular… Ona da Koordinasyon Kurulu dediler…
Yetmedi… Bir tane de Sağlık Bakanlığı kurdu…
Sonra kendi aralarında kapıştılar… İşin ciddiyetini anlayan bazı üyeler istifa ederek ayrıldılar…
118 günlük Coronavirüs döneminde; hükümet, pek çok acemilikler sergiledi. Pek çok karar aldı, sonra değiştirdi. Ama hepsinden kötüsü; kendisini “Olağanüstü” yetkilerle donanmış,her şeye karar verebilen tek yetkili bir kurum olarak algılamasıdır.
Hükümet partilerinin başkanları da bu “olağanüstü” yetkileri pek sevdiler…
Biri “barikatlar bakanı” gibiydi…
Öteki ise “Otoriter başbakan”…
Topluma, ellerine bir “yetki” geçtiğinde, neler yapabileceklerini gösterdiler…
Hukuk tanımayacaklarını, devleti hallaç pamuğu gibi atabileceklerini, vergi mükellefinin paralarını çar çur edebileceklerini, tüm toplumsal olanakları partileri için seferber edebileceklerini gösterdiler.
Oysa; tam 118 gün önce, ne yapılması gerektiği belliydi…
Bu küçücük toplumda Cumhurbaşkanı, Meclis ve muhalefet ile birlikte tüm zorlukların üstesinden gelinebilir ve bu tür “komik” durumlara düşülmezdi…
Bu iki hükümet partisi, bunu da başaramadılar…
Hatta Cumhurbaşkanı’nın dikkatli ve özenli “uyarı”larını es geçtiler. Sağlıklı diyalog yerine “rakip kapışması” modunda, adeta korkular içinde dövünerek siyaset yaptılar.
Ne diyordu Cumhurbaşkanı Akıncı?
"İçinden geçmekte olduğumuz sağlık ve ekonomi açısından çok zor dönemlerde hükümetlerin, Cumhurbaşkanı ve muhalefetle birlikte hareket etmeyi istemesi akıl işidir. Bunların ötesinde, özellikle sağlık alanında deneyimli uzmanların ve ilgili örgütlerin sesine de kulak verilmelidir. Ne yazık ki bunlar yapılmıyor. Sık sık değişen karar, söylem ve uygulamalarla halkta güven namına bir şey bırakılmıyor.”
Bu bakımlardan, Pazar günü, Bakanlar Kurulu’nun alel acele aldığı “samimiyetsiz” karar, “metazori” bir karardır ama hükümet partilerinin “hukuk içine” çekilmesi bakımından önemlidir…
Ancak; “ben bilirim” egosuna yenilmiş siyasetçi,Pazar günü bir “kıvraklık” gösterdi diye, yasanın emrettiklerini yapacağını, tek yetkili olarak Sağlık Bakanlığı’nı ve yasanın emrettiği kurulları dinleyeceğini, sağlık işlerine parti siyasetini karıştırmayacağını sanmak elbette “safdillik” olur…
Bu yüzden bu topraklarda yaşayan her birey kendi sağlığı için “tetikte” olmalı ve bunlara zerre kadar güvenmemeli…
118 günde bizi getirdikleri liman budur…