Kitabın yazarı çok değerli dostum araştırmacı yazar, Mustafa Çağatay’ın kayınbiraderi İbrahim Erkan Manavoğlu...
            Çok uzun bir emeğin ürünü olarak ortaya çıkan bu değerli kitabı Kıbrıs Türküne armağan ettiği için, İbrahim Erkan Manavoğlu’nu kutlamak isterim.  Böyle bir kitap, ancak onun kaleminden çıkabilirdi.  Özellikle güçlü kalemi ve anlatım özelliği ile biyografik ve anısal bir kitap yazmak hem zor, hem de keyiflidir.
            Kitabın yan başlıkları ise şöyleydi:
            “Kurucu Başbakan Mustafaa Çağatay-Anılar,Tanıklıklar.”
            Esasında Mustafa Çağatay, bir kitaba sığamayacak kadar değerli ve belleklerde yer eden en dürüst ve bir iğneye tevessül etmeyen bir başbakan olarak güçlü ve unutulmaz geçmişi ile hatıralarımızda yaşayacak.  Ben şahsen bir yazar olarak Mustafa Çağatay’ın hayatını yazmaya kalksam, herhalde onu bir kitaba sığdıramam diye düşünüyorum.
            Fakat onun anısını yaşatmak adına gazetelerdeki köşemde pek çok yazılar yazmışımdır, onun ölüm yıldönümlerinde.  Hatta o yazdıklarımı derlesem herhalde bir kitap olur.  Ne ise ki Erkan Manavoğlu kardeşim, eniştesinin anısını yaşatmak ve onun hayatını gözler önüne sermek için canla başla çalıştı. 
            Kitabı okuduğumda, yapı itibariyle tam bir biyografik eser olduğunu gördüm.  Mustafa Çağatay’ın ta çocukluğundan gençlik yıllarına ve eğitim süreci ile evlenmesine kadar yaşantısı olduğu gibi gözler önüne serilmiş.
            Bu kitap, gerçekten roman tadında yazılan akıcı bir kitaptır.  Bütün anlatılar, herkesin anlayacağı türden yazılmış.
            Roman deyince, kişinin gelmişi geçmişi kaşınır, sonra nereden nereye geldiği yazılır. Bu kitapta hangimiz bilir Mustafa Çağatay’ın baba tarafının köklerinin Tremeşe’den geldiğini. Polemityalı annesi Fehime Hanım’la babası Ali Efendi’nin dört tane çocuğu olmuş.  O dört çocuktan birisi de, Mustafa Çağatay’dı.
            Bundan bir süre önce Erkan Manavoğlu’nun yazdığı ve benim de editörlüğünü yaptığım “Kara Mehmet” adlı kitabında, ablası Tuncay Çağatay’la olan evlilik sürecini iyice anlatıyor.  Bu kitap, daha bir farklı karakterde kaleme alınmış olsa da, içeriğinde dramatik unsurlar vardır.
            KKTC Kurucu Devleti’nin ilk Başbakanı olan Çağatay’ın politikadan çekilerek hukuk mesleğine dönmesi ve akşam karanlığında yaya olarak evine giderken onu bir deli sürücünün ezip ölmesine vesile olması dramatik bir durum değil mi?
            Nereden nereye?
            Onun ölümü sonrasında hep “keşkeler” olmuştu...
            Keşke politikaya devam etseydi ve bu kazaya kurban gitmeseydi dedi insanlar.  Lakin keşkeler hiç fayda sağlamadı ve Mustafa Çağatay, hayatımızdan çıktı gitti, arkasında hatıraları kaldı.
            Londra hukuktan mezun olan Çağatay’ın ondan sonraki hayatı hep mücadelelerle geçti.  Leymosun’da TMT’in kurucusu, etkin görevlerde bulunması, çarpışmalarda büyük yararlılıklar göstermesi hep bu kitapta anlatılıyor.  Ondan sonraki süreçler, onun siyaset sürecinin başlangıcıdır.
            Çağatay’ın ilk kez siyasete atılması, 1970-1974 yılları arasında Türk Cemaat Meclisi Üyeliği ile başlar.  Denktaş’ın gözüne girmesi ve onun siyaset hayatının açılımı, artık UBP ile gelişir.  Nejat Konuk Hükümetinde ilk kez Maliye Bakanı oldu.
            Erkan Manavoğlu anlatısında, onun tertipli ve ağırbaşlılığından söz eder.  Hatta bütün yakınları onun efendiliğinden söz eder. Erkan Manavoğu’nun kitabına aldığı bütün yakınlarının ve onu sevenlerin anılarını alması gerçekten çok iyi olmuş.  Madem anılardan söz ediyoruz, onunla ilgili bir anımı da ben anlatayım. Kitaba girmese de anlatmakta yarar var.
            KKTC’nin kuruluşunun ilk günlerinde Denktaş Bey, benim Devlet ve Sosyal Bakanlığının Bakanlık Müdürlüğü’ne atanmam için bir üçlü kararname hazırlatmıştı.  O günler, Denktaş’ın Kurucu Meclis’e atama yaptığı güçlü günleriydi. O üçlü kararnameyi son imzalayan Denktaş Bey olmasına rağmen, ilk imzayı o atmış ve “Haydi bakalım şimdi de engellesinler senin terfini” demişti.  Hatta bana şöyle demişti Denktaş Bey:  “Bu kararnameyi git Meclis’te Başbakan Mustafa Çağatay’a ve ilgili bakana imzalat.  Hatta Çağatay meclis oturumunda ise onu dışarıya çağır ve ona imzalat.”
            Rahmetli Mustafa Çağatay benim çok sevdiğim ve çok takdir ettiğim çok dürüst, çalması çırpması olmayan  bir siyasetçiydi.  Ben de o yönünü seviyordum.  Eniştemle uzaktan akrabası olmasına rağmen, o kredimi kullanmamıştım o güne kadar.
            Mustafa Çağatay’a üçlü kararnameyi takdim ettiğimde, hiç tereddütsüz imzasını atmış ve imzasını atarken bana şöyle demişti:
            “Hayatımın en huzurlu imzasını atıyorum.  Senin hakkının yendiğini çok iyi biliyorum.  Bak adalet yerini buldu” demişti.
            Rahmetli Mustafa Çağatay’ın “hakkımın yendiği” yönündeki sözleri, UBP içinde etkin rol oynayan, kestikleri kestik, biçtikleri biçtik kliğine göndermeydi.
            Bir başka anımı da anlatayım...
            İskan dönemindeydik. Denktaş Bey Başbakan Çağatay’la çok sıkı işbirliği içindeydi.  Çağatay saygısından her zaman suskun ve kimse hakkında yorum yapmayan bir yapıdydı.  Bazen Dentaş Bey Mustafa Çağatay’ın sessizliğine ve yorumsuzluğuna tepki gösterirdi bizimle konuşurken.  Bir akşam sarayda sohbet ederken şöyle demişti:
            “Bu kadar efendi, bu kadar saygılı, bu kadar sessiz, bu kadar renk vemreyen adam görmedim.”
            Esasıda Mustafa Çağatay’ın kimse için yorum yapmamasıydı Denktaş’a o sözleri söyleten.  Gerçekte onun o sözlerinde bir takdir ifadesi vardı.
            İşte dedim ya...
            Erkan Manavoğlu şahane bir kitap yazdı Mustafa Çağatay için ama onu bu kocaman kitaba sığdıramadı. Bütün yönleri ile Çağatay’ı anlatsa da, Çağatay o kadar dürüst ve erdemli bir insandı ki, onun için bir kitap daha yazmaya kalksak, Çağatay yine o kitaba sığmaz, nurlar içinde yatsın.
            Herkesin bu kitabı canla başla okuması ve yaşanmış gerçekleri öğrenmesi gerekir, yazarın gerçeklerle ilgili sözleri ışığında.