“Ada’ya hakiki güven ve barış gelmişse bunu yine Türk askerinin devam ettirilebileceğine dünyanın inanması gereklidir”. 1977
                                                                                                                                              Dr. Fazıl KÜÇÜK
            Son dönemde bazı ülkelerde yapılan parlamento, yerel yönetim ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tahminlerin ötesinde sonuçların alındığı biliniyor. Buna karşın katılımın düşük düzeyde kaldığı belirtiliyor. Alınan bu sonuçlarla demokrasiye olan güvenin de sarsıcı noktaya doğru evrildiğini söylemek olasıdır.
BM’deki görev süresini tamamlamış olan Genel Yazman Antonio Guterres, ikinci dönem için yeniden seçildi. Yeni dönemde ne yapacağını da merak edenlere yanıtımız, “Bugüne dek ne yaptıysa bundan böyle de aynı şeyleri yapacaktır”. Olağanüstü beklentiye girmenin fazla iyimserlik olacağını kaydetmek durumundayız. 2022 Ocak ayından itibaren görevine başlayacağı biliniyor. Bu nedenle Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm bulma çalışmalarında kaplumbağa hızı ile görevini sürdüreceğine vurgu yapmak istiyoruz.
1964 yılı Mayıs ayından itibaren adada konuşlu bulunan ve başarısızlığı kanıtlanmış bir yapı olan Barış Gücü’nün görevde kalmasına gerek olmadığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Anılan bu gücün görevini sürgit ettirmesi karşımızdaki unsurun da yasallık zırhına bürünmesinin güvencesini de veriyor.
Türkiye’nin Yunanistan’la olan ilişkilerinde yaşanan sıkıntının temelinin karşımızdaki unsurun tutumundan kaynaklandığını belirtmek gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde Yunanistan’daki Türk Toplumunun seçtiği müftü Ahmet Mete’nin 15 ay hapis cezasına çarptırıldığı biliniyor. Yapılan suçlamaya gelince “halk arasına nifak sokmak suretiyle kamu düzenini bozmak” diye tanımlanıyor. Bu yaklaşımı AB üyesi olan Yunanistan’ın Batı Trakya’daki Türkleri baskı altına almaya yönelik hareketi olarak tanımlıyoruz.     
AB’nin son yapılan Devlet ve Hükümet Başkanları toplantısı sonrasında yayınlanan bildiride Türkiye’ye karşı bilindik teraneler yineleniyor. Kıbrıs’a ilişkin bölümde ise bir kez daha Kıbrıs Türkleri görmezden gelinerek yok sayılıyor. AB tutumunu değiştirmediği sürece çözümü baltalamış konuma düşmüş olacaktır. Sıklıkla yineliyoruz ve yinelemeye de bu tutumun değişmemesi halinde sürgit edeceğiz. Yasa kural tanımadan bünyelerine kattıkları yönetim 1960 yılında kurulmuş olan gerçek Kıbrıs Cumhuriyeti değildir. Bu husus böyle biline…
21 Temmuz’da BM Güvenlik Konseyi’nde yapılacak bilgilendirme toplantısına katılmak üzere adadan ayrılmadan önce BM Özel Temsilcisi Bayan Elizabeth Spehar “Gerekmesi halinde BM yardımda bulunmaya hazırdır” diye konuştuktan sonra Genel Yazmanın atacağı adımların Eylül ayından sonra belli olacağını” vurguluyordu. Kendi görev süresinin de Temmuz ayının sonunda dolacağını söylüyor. Konuşmasında ısrarla taraflara yardımcı olmak için adada olduklarını belirtiyor.
Anastasiyadis ile yaptığı görüşmeye ilişkin olarak da “Kıbrıs sorunun çözülmeme nedenlerinden birinin de BM’in taraflara eşit mesafede durmadığı mıdır” sorusunu yanıtsız bırakıyordu.
Cyprus Mail gazetesinde 24 Haziran 2021 tarihinde yayımlanan başyazıda Lute’un adaya yaptığı ziyaret değerlendiriliyor. “Sonuçsuz kalan müzakerelerin daha ne kadar sürgit edeceğini” soruyor. Rum lider Anastasiyadis’e de sert eleştirilerde bulunurken, “Anastasiyadis adanın kuzeyinin Türkiye için bir il haline dönüştüğünün farkında mı” diye soruyor. Lute’un önerilerini ve yaptığı çalışmalarını değerlendiren Anastasiyadis, “Lute’un lanetlenmiş çabalarının sonuçsuz kaldığını” söylüyor. Çözümsüzlüğün nedenlerini bu değerlendirme ne kadar güzel anlatıyor…
Eleştirisinin devamında ise Kıbrıs’ın asla Türkiye’nin koruması altında olmanın ötesinde bir ili haline düştüğünün ayırımında değil mi diye ısrarını sürgit ediyor.
Yakın çevremizde bu oyun ve tuzaklar kurulurken kendimiz ve yaptıklarımızı fazla zaman yitirmeden sorgulamamız gerekiyor mu ne…
Sevgi ile kalınız…