"Sömürge devrinden başlayan mücadeleyi yürütenler, omuzlarında taşıdıkları bayrağı yere düşürmeden gelen nesle teslim etmiş ve bu da yıllardır böyle devam edip gidiyor".1975

Dr.Fazıl KÜÇÜK

Bütün dünya korona virüsü ile boğuşmaya devam ederken Doğu Akdeniz başta olmak üzere bölgemiz yeni açmazlara doğru eviriliyor. İsrail'de bir süredir devam eden Hükümet kurma krizinin aşılması ile birlikte bugüne değin işgalleri altında bulundurdukları Filistin topraklarını Trump'dan aldıkları güçle resmi olarak kendilerine bağlamak çabasını başlattılar.

Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asnelbom, "Bu plan bölgede barışın inşa edilmesine zarar verecek" diyor. Buna karşın AB işgali yasallaştıracak hareket öncesinde İsrail'e karşı diplomatik baskıyı nasıl yapacaklarını tartışıyor. Hazırlanan projeyi Avusturya ile Macaristan'ın yukarıda belirtilen gerekçe doğrultusunda imzalamayı reddettikleri belirtiliyor.

İsrail'in Filistin topraklarını işgali konusunda AB üyeleri arasında netlik yaşanmazken, İsveç'in yeni Başbakanı Stefon Loefen hükümetinin yemin töreninde "Bir toprak bir halk ve hükümet var" diyerek Batı Avrupalı AB üyesi bir ülke olarak Filistin'i tanımış oluyoruz. Bir süre önce de Bulgaristan, Kıbrıs Rum Yönetimi, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Malta, Polonya ve Romanya Filistin'i tanıdıklarını açıklamışlardı. Uluslararası hukuk kurallarına göre Filistin'den farklı olmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni neden tanımadıklarının sorgulanması gerekiyor.

Mavi Marmara saldırısının 10.Yılında yapılan kınama açıklamalarına koşut İsrail'in Ankara'daki işgüderinin sözleri "Türkiye İsrail ilişkilerinde yeni bir yol haritası mı çiziliyor" sorusunu akla getiriyor. Son olarak 11 Mayıs 2020 tarihinde Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmaları konusunda Türkiye'nin kınanmasını içeren bildiriye imza atmamış olmasıyla yukarıdaki soruyu da bu tavrı ile yanıtlamış oluyor.

Anılan bildiriyi, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve Fransa imzalarken BAE'nin de imza etmesi olası bir anlaşmada bize de bir pay düşer mi diye imzaladığı olgusunu çağrıştırıyor.

AB ülkelerinin Korona Virüsün başladığı günlerde gerekli önlemleri alamadıkları ve sürü mantığı ile ölenler ölür kalan sağlar bizimdir yaklaşımını sergiledikleri yaygın bir kanıdır. Adı geçen virüsün ülkelerin ekonomilerini de alt üst ettiği biliniyor. Bu nedenle ülkeler mücadelede başarılı olmak için ek bütçeler yapmak durumunda kaldılar. Bu açmazı aşmak için Birliğin 750 milyar Euro fon ayırdığı belirtiliyor. Fondan yararlanacak ülkelerin başında İtalya ve İspanya'nın olduğu biliniyor.

AB'de yaşanan bu gelişmelere göre İtalya'ya üç yıl boyunca 81,8 İspanya'ya ise aynı dönem için 77,3 milyon Euro ödenmesi öngörülüyor. AB'nden boşanmış olmasına karşın İngiltere, ölümler konusunda başı çekerken sıralama İtalya ve İspanya ile devam ediyor. Amerikan Foreign Affairs dergisinde üç profesör hazırladıkları ortak makalelerinde ekonomik yaşamı sürdürmeyi başaran İsveç'i alkışlıyorlardı. Onlara göre çağdaş olmanın bedelinin insan yaşamı olmayıp para olduğunun kanıtı oluyor.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de tıpkı Filistin devletinin tanındığı gibi tanınması gerekiyor. Bizlerin de ülkemizin tanınması adına örnek oluşturan Filistin gibi çabalarımızı yoğunlaştırmamız gerektiğini yinelemek istiyoruz. Karşımızdaki unsur bizim bu çabalarımızı engelleyecektir gerekçesinin arkasına saklanmamamız gerekiyor. Yılların alışkanlığı olan bu yaklaşımımızı fazla zaman yitirmeden terk etmemiz gerektiği inancındayız.

Ülkemizde yetişmiş insan sıkıntımızın olmadığı bilinerek çaba harcamamız gerekiyor mu ne...

SEVGİ ile kalınız...