Resmi verilere göre; KKTC ekonomisi geçen yıl yüzde 16.2 oranında küçüldü…
Milli gelir ise aşağılara doğru hızla düştü ve neredeyse 2005’teki seviyelere geriledi…
KKTC; şimdilerde 10 bin dolar civarındaki fert başına yıllık geliriyle hızla “fakirleşmekte” olan bir ülke durumuna düşürüldü…
Gençler arasındaki işsizlik oranı; tarihteki en yüksek orana ulaştı. Bu topraklarda yaşayan her üç gençten bir tanesi şu anda bir işte çalışmıyor…
Üstüne üstlük; birkaç aydan beridir TL.’nin değer kayıpları yüzünden bu “tablo” daha da kötüleşti…
İşte tam da böylesi bir ortamda; 23 Ocak’ta genel seçimler yapılacak ve hiçbir yerel siyasal “güç” bu sorunları çözebileceğine ilişkin umut vermiyor…
Üstelik anketler, bu noktaya gelişte ciddi sorumluluğu olan partilerin yükselişte olduğunu gösteriyor…
Büyük bir olasılıkla UBP, kurulacak yeni koalisyonun büyük ortağı olacak… Tek başına gelmesi de mümkün tabii… Ancak bu olasılık hayli düşük…
Biz bu coğrafyada bir başımıza “seçim oyunu” oynuyoruz ama dünyada kimse bunun farkında değil…
Kimsenin de umurunda değil zaten…
Özellikle BM ve AB; bizdeki CB seçimlerine daha “farklı bir gözle” bakıyor… Çünkü seçilen kişinin “Kıbrıs Türk toplumunu” dışarıda temsil etmesi söz konusu…
Ancak; Meclis seçimleri öyle değil… Rum basınında, AB medyasında, hatta Türkiye’de bizim seçimlerimiz “tek sütuna haber” değerinde bile değil…
Zaten; bu seçimler Rum medyasında “sahte seçim” olarak yer alıyor…
Başbakan “sahte sözde başbakan” diye geçiyor…
Meclis de öyle… “Sahte parlamento” ifadesi kullanılıyor...
Geçen yılın Ekim ayında ise Ankara’nın seçimlere apaçık “müdahale”lerinin ardından bu topraklarda artık bir yerel siyaset iradesi olduğuna, bağımsız seçimlerin yapılabildiğine kimse inanmıyor…
İşte bu yüzden Ocak 22 seçimlerinin bizim daracık coğrafyamızın dışında hiçbir “kıymet-i harbiyesi” bulunmuyor…
Bu seçimlerde, 8 tane parti 400 adayla yarışacak… Bunlardan 6 tanesinin Meclis’e girmesi söz konusu… Partilerin hiçbirisi, ciddi anlamda bir “manifesto” ile yola çıkmış değil…
UBP; “tek başına iktidar” diyor ve başka da birşey demiyor… Kazanma iddiası; bir programa, bir projeye dayanmıyor… “Anavatanla iyi ilişkiler” dışında bir “vaadi” yok…
Biliyor ki “üleşme” bu seçimlerin en güçlü silahı… “Al gülüm ver gülüm” ideolojisinden nemalanıyor…
Partinin yeni başkanı Başbakan Sucuoğlu, henüz Ankara’dan randevu alamadı. Sucuoğlu’nu geçmişte bakanlıktan “azleden” Tatar’ın geçtiğimiz günlerde Ankara’da Erdoğan’la yaptığı 2 saatlik görüşmede konuştukları, hükümet olsa bile UBP’de suların durulmayacağına işaret ediyor.
Ana muhalefet CTP, Kıbrıs’ta çözümün en sadık savunucularının başında geliyor. “Eora’ya geçeceğiz” diyor ama, hiç de inandırıcı olmuyor…
Burada yaşayan herkes, böyle bir projenin piyasada “uygulanabilir” olduğunu yaşayarak görüyor ama “siyasi karar” bakımından Erdoğan’ın buna onay vermesinin söz konusu olmadığını da biliyor.
CTP, hükümete geleceklerini söylüyor ama, bunun da geçen Kasım ayında Meclis’te Erdoğan konuşurken CTP’li vekillerin salona girmemesi eylemi nedeniyle Ankara’nın “veto”suna takılacağı biliniyor.
Üçüncü sırada yer alması muhtemel olan Halkın Partisi’nin geçen seçimlere göre büyük oy kaybına uğraması bekleniyor. Özersay’ın “git-gel”leri ve zikzaklı politik duruşları bu gerilemenin başlıca nedeni…
Serdar Denktaş’ın aday olmadığı, ters düştüğü partisi Demokrat Parti ise, hem YDP’den, hem UBP’den oy alarak ilerlediği izlenimini veriyor. Şimdiki başkan “iki devletli çözüm”ü savunurken, AKP’ye ve Ankara’ya “biat” mesajları gönderiyor.
Çözüm yanlısı Toplumcu Demokrasi Partisi’nin oylarını bir miktar artırması bekleniyor.
TC’lilerin yoğun olduğu, son günlerde kaynayan bir kazan haline dönüşen, ayrılıkçı, ötekileştirici Yeniden Doğuş Partisi ise yüzde 5 olan “baraj”ın etrafında dolanıyor.
Bir de “Bağımsızlık Yolu” partisi var… “Biz iktidara değil, muhalefete talibiz” diyorlar. Bir varlık göstermeleri beklenmiyor…
Bu seçimlerin en dikkat çeken özelliği; “boykot” hareketinin genişleyerek yaygınlaşmasıdır.
Son üç seçimde katılımın yüzde 66-67 oranında olduğu göz önüne alındığında, boykot oyları ile birlikte bunun 55-60 bandına gerilemesi beklenebilir.
Bu da dış dünyada, birçok ülkede gözlemlenen ve “normal” kabul edilen bir oran…
Bu yüzden tanınmayan, “sahte” diye nitelendirilen bir seçim için “boykot”un dünyada ses getirmesi, dikkate alınması mümkün değil.
Üstelik; “boykot” bu ülkede sol partilerce, vekillikten vaz geçerek denendi. Hiçbir yankısı olmadı…
Bizim dışımızdaki dünya, seçimlerimize her zaman bir tek “ölçüt”le yaklaşıyor…
O da “Kıbrıslı Türklerin çözüm iradesi yerinde duruyor mu?” şeklindedir…
Boykotçular, iki küçük sol parti ve CTP-TDP dışı solun bazı kesimlerinden oluşuyor. Bu yüzden “boykot” çözümü savunan partilerin gücünü zayıflatmaktan başka bir işe yaramayacak.
Boykot; acı biçimde “iki devletli” tezlere destek hanesine yazılacak, Tatar ve partisinin işine yarayacak.