2002’nin Aralık ayı…
Rahmetli Rauf Denktaş, Cumhurbaşkanı…
Tahsin Ertuğruloğlu Dışişleri Bakanı…
Rauf Bey; Tahsin Bey’i makamına çağırıyor…
“Hazırlan, Kopenhag’a sen gidiyorsun, benim yerime” diyor…
Gerisini Tahsin Bey’in ağzından dinleyelim:
“Bir şartla giderim” dedim…  “Ne şartı” dedi. “İmza varsa gitmem” dedim…
“İmzalamayasın diye sen gidiyorsun” dedi. “Tamam o zaman” dedim…
Tahsin Bey Kopenhag’a gitti… Hiçbir şey imzalamadı…
Rauf Bey ile birlikte “ite kaka” Rum tarafını, adeta elini kolunu sağlayarak AB’ye soktular…
Ne idi “tez”leri? İki ayrı egemen devlet ya da konfederasyon…
O günler, AKP’nin iktidarda ilk günleriydi… Partinin manisfestosunda “Belçika türü federasyon” yazıyordu…
Rauf Bey ile Tahsin Bey; AKP ve Erdoğan’a karşı bazen örtülü, bazen apaçık bir kavga yürüttüler…
Rauf Bey “iki devlet”ten, “konfederasyon”dan söz ederken, Tahsin Bey “şahinlikte” ondan geri kalmıyordu…
Tahsin Bey; 20 yıl önce AKP’nin üzerine “çizgi çektiği” bir politikacıydı. Oradan oraya savruldu. Bir ara UBP’den ayrıldı, kendi partisini kurdu, bir yıl sonra yeniden yuvaya döndü…
Tam da aktif siyaseti bırakmış, evine çekilmişti ki; 2002’lerde “demediğini” bırakmadığı AKP tarafından aniden yeniden “göreve” çağrıldı…
En ilginci; 2002’de “Annan Planı’na destek verdiği için “ateş püskürdüğü”, hakarete varacak sözlerle saldırdığı Sayın Erdoğan tarafından, Ankara’da ağırlandı ve “onurlandırıldı…”
AKP’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği “darbe” ile seçimsiz “Dışişleri” koltuğuna oturtulan Ertuğruloğlu, 2002’de ne iseydi, bugün de aynı “nokta”da durmaktadır…
Hatta; yeni açıklamalarına bakılırsa; aradan geçen yıllar içinde daha da “şahinleştiği” görülebilir…
Kısacası; AKP, 2002’de “politikadan” sildiği kadrolarla, bugün Kıbrıs’ın kuzeyinden dünyaya meydan okumaktadır…
18 Ekim darbesi ile seçtirdiği Ersin Tatar’ın “iki devlet” konseptine dört elle sarılması ve avazının çıktığı kadar bağırmaya başlamasının “Kıbrıs Türk halkının istenci” ile bir ilgisi yoktur. Proje tamamen Ankara orijinlidir.
Tatar’ın “milliyetçi” alt yapısı, AKP’den gelen rüzgârlara apaçıktı ve anında, tıpkı bir “Kayyum“ hassasiyeti ile biçilen misyona kendini tüm varlığı ile kaptırdı…
O kadar ki; “iki devlet” tezinin “yepyeni bir fikir” olduğunu sanıyor… 2002’lerde Rauf Denktaş’ın “Söyleyin Klerides’e KKTC’yi tanısın, masaya o zaman otururum” deyişini kopyalayarak, aynı “politika”yı “yeni” diyerek pazarlayabileceğini sanıyor…
Oysa Rauf Bey’in eskimiş “tez”leri, BM kayıtlarına bile geçti. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 1 Nisan 2003’te BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu ve daha sonra “karar”a dönüşen raporunda şöyle diyor:
Madde 25: “Dolaylı görüşmeler formatının oluşturulmasındaki gerekçe, Sn. Denktaş’ın ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığının Sn. Klerides tarafından tanınmadıkça kendisiyle yüz yüze görüşmeyeceği şeklindeki pozisyonuydu.”
Ne oldu? Bu “pozisyon” yıllarımıza mal oldu. Sonunda pes eden Rauf Bey oldu. Klerides’i 5 Aralık 2001’de “yüz yüze” görüşmeye davet etti.
Yani; Rauf Bey, şimdi topluma “yeni” diye yutturulmak istenen “tanınma” talebini Ersin Bey’in “delikanlılık” zamanında en üst düzeyde dillendirmiş ve bir sonuç alamamıştı.
Dahası da var…
Aynı raporda BM Genel Sekreteri şunları da söylemişti:
“Sn. Klerides, Güvenlik Konseyi kararlarına atıfta bulunarak, tek egemenlik ve tek uluslar arası kimliği olan ve tek vatandaşlıklı, ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında tarif edildiği gibi politik olarak eşit iki toplumdan oluşan iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyondan oluşan Kıbrıs Devleti temelinde bir çözüm tercih etti. Sn. Denktaş, gerçekler olarak kabul ettiklerine uyumlu bir çözüm olarak, önceden var olan egemen devletlerce kurulan bir Kıbrıs Konfederasyonu’nu tercih etti.”
Kısacası; Ersin Tatar’ın, Çavuşoğlu’nun, Ertuğruloğlu’nun “yeni” diye ortaya attıkları “tez”ler, ömürleri dolmuş, “eski” tezlerdir.
Ancak; tıpkı 2000’lerde çözümü ve Avrupa yolunu tıkadıkları gibi, bugün de olası bir “çözüm”ü engellemeye çalışmaktadırlar.
Nitekim,bu politikalar; 18 Ekim Darbesi’nden bu yana Türkiye ve Türk tarafı aleyhine BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararlara bir yenisinin eklenmesine yol açmıştır.
BM Güvenlik Konseyi’nin, Mart başlarında toplanması planlanan “5+1 Gayrı Resmi Kıbrıs Görüşmesi” öncesinde,29 Ocak’ta aldığı karar, “Katakulli” nitelikli bu çıkışlara sağlam bir “tokat” niteliğindedir.
Ortaya çıkmıştır ki; 18 Ekim Darbesi’nden bu yana AKP ve buradaki “şahin” kadroları, 1990’ların politikalarına geri dönüşle, Kıbrıslı Türklere büyük zarar veriyorlar…
Oysa;BMGK son kararında “federasyon”demeye devam ediyor. “Teknik Komiteleri çalıştırın” diyor. “Toplumlarınıza daha olumlu mesajlar verin” diyor. “İki toplum arasındaki işbirliğini artırın” diyor. “Geçiş noktalarını yeniden açın” diyor. “Maraş’tan endişe ediyorum” diyor.
Peki ya Ersin Tatar Bey ne diyor?
“What ever motherlandsays” diyor…