Türk dış politikasının, yıllar süren “sert” ve “haşin” çıkışlarının yarattığı “gerginlik” ortamından Kıbrıslı Türkler de nasiplerini almaya devam ediyor…
TC, Mısır’la kavgaya tutuştuğunda, “Mısır-Yunanistan-Kıbrıs” bloğu oluştu…
İsrail ile köprüleri attığında; “İsrail-Kıbrıs-Yunanistan” bloğu oluştu…
Araplarla ilişkileri bozulduğunda, “Ürdün-Kıbrıs-Yunanistan” bloğu oluştu…
Rumların monopolündeki “Kıbrıs Cumhuriyeti” Türkiye karşısında oluşturmayı başardığı bu birlikteliklere; ABD’nin, Fransa’nın, İtalya’nın da desteklerini sağladı…
Böylece; Türkiye komşuları ile kavga ederken, dostlarını kırıp dökerken “Kıbrıs Cumhuriyeti” Türkiye’nin taraf olduğu “krizler” sayesinde, kendine bir güvenlik ve dayanışma kuşağı yarattı.
Yanına Yunanistan’ı da alarak, Doğu Akdeniz’de, Türkiye’yi dışlayan enerji denklemlerinin alt yapısını oluşturdu.
Peki, sonra ne oldu?
Türkiye, özellikle 2011 yılından sonra Ortadoğu’da konuşacağı komşu kalmayınca, kendi kendine karşı yarattığı bu “şer cephesi”nin farkına vardı ve “şahinler şahini” TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ağzından bal akmaya başladı…
Türkiye; kırıp döktüğü, neredeyse boğaz boğaza geldiği ülkelerle ilişkilerini “normalleştirme” girişimlerine başladı…
Tabii bu “U dönüşü”nde, Türkiye ekonomisinin zafiyetinin de rol oynadığını kabul etmek gerekiyor…
Bu yeni dış politikanın ise bir istisnası var…
Yunanistan ve “Kıbrıs Cumhuriyeti“ bu “normalleştirme” projesinin dışında tutuldu.
Kıbrıs’la ilgili “iki egemen devlet” hayalciliği uğruna, bu alanda “çatışma” tercih edildi.
Türkiye; son yıllarda adeta kanlı bıçaklı olduğu, Mısır ve İsrail ile “yeni bir sayfa açalım” diyerek geçen yıl girişimler başlatmıştı. Bu yıl bu konuda yeni adımlar söz konusu…
Yine Türkiye, Ermenistan’la yeni bir başlangıç yaptı. ileriki günlerde “özel temsilciler” aracılığıyla görüşmeler başlayacak. Ermenistan Türk mallarına uyguladığı ambargoyu kaldırdı. İleriki günlerde, önşart ileri sürmeden 1993’ten beri kapalı bulunan sınırların açılması konuşulacak.
Yani “Güven yaratıcı önlemlerle” işe başlayacaklar…
Türkiye’nin “normalleşme”ye çalıştığı başka komşuları da var… Erdoğan, “dost ve kardeş” dediği Prens’ler, Şeyh’ler, Emir’lerle Körfez’e yönelik açılım sürecini başlattı. Katar’la, öte yandan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ekonomi alanlarında milyarlarca dolar tutarında yeni projeler imzalandı.
Türkiye; Libya ve Suriye’de de, boş durmuyor. El altından “normalleşme” için adımlar atılıyor.
Tabii; geçen yıl bölgede; çatışma yerine bir sakinleşme ve yumuşama vardı. Türkiye’nin çabalarına paralel başka girişimler de dikkat çekti.
Örneğin 2020 yılı Ağustos ayı içinde İsrail; BAE ile “İbrahim Anlaşmaları”nı imzaladı. Böylece Mısır ve Ürdün’den sonra 3. Arap ülkesi de İsrail ile anlaşma yolunu seçmiş oldu.
Bölgede daha başka “normalleşme” adımları da dikkat çekiyor. İran ile BAE arasındaki gerginlik yumuşuyor, İran’ın ABD ve AB ile ilişkileri normalleşiyor. Suriye, Arap ülkeleri ile yeniden köprü kurmaya çalışıyor.
Ancak ne yazıktır ki tüm bu “yumuşama” operasyonları Kıbrıs’a gelince hoyratlaşıyor, hamasete bürünüyor…
“Diyalog ve diplomasi” konusunda ağzından bal akan Çavuşoğlu, aniden “şahin”leşiyor…
Bilindiği gibi Türk tarafı, görüşmelere başlamak için KKTC’nin “tanınması” önkoşulunu tüm dünyaya ilan etti. “Egemen eşit iki devlet” talep ediyor.
Nisan 2021’de Cenevre’de bu “hayal”ler kayıtlara geçirilirken, Rum lider Anastasiades, “güven artırıcı önlem” olarak masaya bazı öneriler sunmuştu. Türk tarafı bunu ciddiye almadı. Tatar, önerileri “hakaret” saydı. Çavuşoğlu ise “Bu ne cüret” dedi.
Oysa; Anastasiades’in önerileri, Türk dış politikasının bugünlerdeki “normalleşme” politikasına tamı tamına uyuyor. Ne diyor Anastasiades?
“Altında imzan bulunan Ankara Anlaşması’nı uygula” diyor. TC’nin 1996’da imza ettiği bu anlaşma TC’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilişkilerini “normalleştirmesini” talep ediyordu.
Yani; limanlarını Rum gemilerine aç… Kıbrıs Rum tarafı ile ticaret yap. FIR hattını kullanmalarına izin ver. Türkiye, bugün böyle bir “hamle” ile büyük bir ekonomik yarar sağlayabilir.
Bu “normalleşme” hem Türkiye’nin hem de Kıbrıslı Türklerin lehinedir.
Hayal edebiliyor musunuz? Zengin Rum tarafı, TC turizmi için “can simidi” olabilir. Türk ürünleri, Rum piyasasını kısa sürede ele geçirebilir. Hatta Larnaka-İstanbul uçak seferleri bile başlayabilir.
Anastasiades’in önerileri içinde Mağusa Limanı’nın AB gözetiminde dünyaya, Ercan’ın BM yönetiminde uluslararası uçuşlara açılması var.
Peki, Türk tarafı buna karşılık ne verecek?
Başına bela olmuş Maraş’ı 550 ve 789 nolu BM GK kararları çerçevesinde BM kontrolüne devredecek…
Anastasiades, bu önerilerini geçenlerde yeniledi. Gerçekten de şimdi tam zamanı… TC’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilişkilerini “normalleştirmesi” hem Türkiye’nin, hem de Kıbrıslı Türklerin yararına olacak.
Türk dış politikası, Katar’la, Ermenistan’la, BAE ile Mısır ile üstelik önşartsız, “normalleşebiliyor”sa, neden Kıbrıs ile “Güven artırıcı önlemler” çerçevesinde bunu yapamasın?
Çavuşoğlu geçmişte, Akıncı’yı “by pas” yaparak, Anastasiades’le “gizli diplomasi” yürütmüş biridir. Bu konuda tecrübesi vardır. Madem TC dış politikası restorasyona gidiyor, bu yeni “fırsat”ı kaçırmaması gerekiyor.