Ülkemizdeki yaşılar sorunu hiç bitmedi. KKTC’deki yaşlıların ne kadar çaresiz oldukları, Yaşlı Hakları ve Ruh Sağlığı Derneği’nin gerçekleştirdiği eylemle yeniden gündeme geldi.
Gazeteciliğe başladığım günden bugüne kadar yaşlılar hakkında yazmış olduğum yazıları bir araya getirsem, herhalde kocaman bir kitap olur.
Bu eylemi düzenleyen dernek elemanları Sağlık Bakanlığı’ndan Başbakanlık binasına yürüyerek isteklerini dile getirdiler. İstekleri yeni bir bakımevi inşa edilmesidir. Onun yanında mevcutların da iyileştirilmesidir.
Bu konu, rahmetli eski Sosyal İşler Bakanı Aytaç Beşeşler zamanından bugüne kadar geldi. Onun hedefinde modern bir yaşlılarevi veya Huzurevi yapımıydı vardı. Ama siyasi ömrü buna yetmedi. Onun zamanında gerçekleşti Lapta Huzurevi’nin iyileştirilmesi. Şimdiki ilgili bakanlık bu konuda ne yaptı veya yapmaktadır, merak ediyorum.
Devletin uhdesinde olan huzurevleri dışında, bazı özel yaşlılarevleri büyük zorluklar yaşıyorlar. Tahmin ederim, ekonomik nedenlerle bazıları kapandı.
Şu anda en gelişmiş ve tam donanımlı huzurevi, Yakın Doğu Hastanesi’ndedir. Lakin bu huzurevine insanların yatırılmaları ve bakımı, çok güçlü bir bütçe gerektiriyor. Her babayiğit yaşlısını uzun zaman burada bulunduramaz. Lakin buna da şükretmeliyiz.
Mevcut özel huzurevlerinin durumlarını gözler önüne sermek ve bir algı yaratmak için bu dernek sokaklara döküldü.
Dernek başkanı Hatice Jenkins “içler acısı” diyor mevcut yaşlılarevi için.
Yaşlılarevine yatırılan insanlar, yakınlarının çaresizliği nedeniyle yaşlılarevine yatırılmaktadırlar. Bazıları da kimsesiz oldukları için. Maalesef yakınlarını yaşlılarevlerine yatıran insanlar, artık oralara uğramaz olurlar. Halbuki yaşlıların en çok ilgi bekledikleri zamanlar, bu zamanlardır.
Çok gelişmiş ülkelerde yaşlılara bakmak ve onların rahat etmelerini sağlamak, bir insanlık görevidir. Oralarda imkanlar çok...
Hatta çok gelişmiş ülkelerde, beş yıldızlı otel ayarındadır yaşlı bakım evleri. Ondan da öte, o ülkelerdeki yaşlılar, bizzat kendileri talep ederler o modern yaşlıevine yatmayı. Her halde ekonomik yeterlilik ve kültür farklılığı da rol oynuyor, bir yaşlının huzurevine gitme isteği.
Yeniden dernek başkanı Hatice Jenkins’in söylediklerine dönersek...
Jenkins ne demişti?
“Yoksul yaşlılarımız refakatçileri yok diye, devlet hastanelerinde yapayalnız kalıyorlar. Ölüp kurtulmak için dua ediyorlar. Durumları içler acısı... Hiçbir devlet desteği olmayan özel bakımevleri, 5 bin yoksul yardımı alanların maaşları ile idare ediyorlar. Ancak bugün bir yaşlının bakım masrafları 15 bin TL dir.”
Hatice Jenkins’in söylediklerine yüzde yüz katılıyorum. Tümü de doğru hususlardır. Hani derler ya... “Çekmeyen bilmez diye...” Bu da öyle birşey.
Yaşı bakımının 15 Bin TL olduğunu söylüyor da, yaşlıların nelere nelere ihtiyacı olduğunu söylemiyor.
Bu eylem sonrasında hükümetten bazı açıklamalar geldi. Sosyal yardım alanların yardım miktarının yükseltildiğine ve yükseltileceğine dair. Lakin yine de bir yaşlının kendi ihtiyaçları için bu miktar yeteri olmuyor.
Belki bazıları değinmiştir eylemlerinde ama, ben yine de söyleyim.
İlaçların uçtuğu ülkemizde yaşlılar ilaç mı istemezler?
Altına kaçıranlar bez veya emici kilot mu istemez?
Yatağını ıslatmamak için özel yaygı bezi mi istemez.
Yaşı gereği özel yemek mi istemez?
Ondan da öte psikolojik tedavi ve yakınlarını ve tanıdıklarını görmek mi istemez.
Bu durumdaki yaşlılar için yaşarken ölmek gibi birşey diyorum bu durumu.
Yaşarken ölmek veya ölürken yaşamak...
Ölümle yaşam arasında ince bir çizgi vardır. İnsan o çizgiyi geçince, herşey bitiyor.
Mezarlığa gittiğinizde görkemli mezarlar görürsünüz. Bir de o görkemli mezarın yanında kayboldu kaybolacak bir avuçluk toprak yığını görürsünüz. İnsan bilmelidir ki, gereçek dünya o toprağın altındadır ve herkes Allah’ın huzurunda eşittir.
Bu dünyada neyi paylaşamıyoruz? Kavgalar, ailelerin çıkar didişmeleri, savaşlar, acımasızca öldürülen kadınlar, cami avlusuna bırakılan yavrular, ana babasını unutan vefasız insanlar... Herşey... Ama herşey... İnsan beş arşınlık kefeni bile giderken götüremez. Herşey arkasında kalır. Evlatları da, malı mülkü de,mücevherleri de, görkemli malikaneleri de, yatları, otelleri ve tüm serveti de. Her şey arkada kalır.
Özel bakımevleri, bir yerde devletin yapması gereken işi yapıyorlar. Sosyal Yardım Bakanlığı bu özel bakımevlerine neden aylık veya yıllık takviye yapmasın?
Turizm Bakanlığı yasa gereği hem otellere, hem de seyahat acentelerine teşvik primleri veriyor. Sanırım spor kulüplerine de katkıda bulunur. Mecliste yasa gereği bir rakama ulaşan partilere yardım desteği yapılıyor. Ve aklıma gelmeyen daha devlet katkısı.
Madem ki yaşlılarımızı mutlu etmek istiyoruz, hem devletin, hem de özelin yaşlıevlerini iyileştirmek adına güçlü bir bütçe ayırması gerekmiyor mu?
Bir zamanlar Binali Yıldırım Başbakanlığı döneminde Drç Küçük’ün anıt mezarını ziyaret etmişti. Gördü ki tören alanındaki bütün mermerler yerinden oynamış, tamir bekliyor... Binali sormuştu:
“Bu meremerlerin hali ne?”
“Para yok efendim” denince, bunun üzerine Binali talimatı vermişti.
“Tamirat keşfini yapın, size gereken parayı göndereceğm” demiş ve o tören alanı öyle tamir edilmişti.
Yaşlıların sorunlarını görünce TC Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a bir açık mektup yazasım geldi.
“Efendim, lütfen bize adam gibi bir huzurevi yapınız, sevabına” diyerek.
Yani devletimiz bunun üstesinden gelemeyince insanın kafası çeşitli şeyler doğuruyor.
Zavallı yaşlılar ve yoksul insanlar... Madem bedendeki can vardır, çekerek veya çekmeyerek yaşamak zorundayız. Allah’ın takdiridir herşey...