Ülke insanlarının çıkmaz bir kuyudan çıkmak istemesi gibi birşeydir bu pahalılık.   Nerden, nasıl ve ne şekilde boğazından kesip, hayata devam edilecek?
            Şu anda içinde bulunduğumuz durum, insanlar beklemedikleri fiyatlarla karşı karşıya geçirince aklıma bir şey geldi.
            Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kıbrıs’ta baş gösteren fakirlik ve açmazlık, insanlara şöyle dedirtiyordu.
            “Fakirlikten insanlar zeytin ekmekle karın doyururlar.”
            Anladınız mı ne demek istediğimi?
            Belirtmek istediğim şey, zeytinin de ekmeğinde pahalı yiyecekler arasında yer almasıdır.  Doğrudur...  Eskiden fakirliği belirtmek için “zeytin ekmekle karın doyurup, hayatlarını idame ettirmek mecburiyetindedir fakir fukara” denirdi de artık o sözler de mazide kaldı.
            Her mevsim sonu zeytin almayı adet haline getirdik.  Bu yıl zeytinin kaça gideceğini henüz bilmiyoruz.  Piyasada bir otokontrol vardır.  Zeytin veya yetiştirdiğimiz ürünleri nereye sorarsanız sorunuz, tümü de size aynı fiyatı verecekler.  Bir de zeytin yağı alıyoruz yılı geçirmek için.  Beş litrelik zeytin yağı da ateş parçası oldu.  Yani herşey pahalılaştı.
            Gerçekten fakir aileler, veya tek motorlu aileler karınlarını ekmekle doyururlar.  Öyle aileler vardır ki, ekmeği katık olarak kullanarak gün geçirirler.  Lakin 6 nüfuslu bir ailenin ekmekle gün geçirmesi bile lüks yiyecekler sınıfına girdi nerdeyse.  O altı nüfuslu aile her gün en azından on tane ekmek almak zorundadırlar.
            Acıktınız mı?
            Filan restorana telefon ediniz eve dört tane lahmacun getirsinler.  Şunu da bilmelisiniz ki lahmacun, elli altmış liraya baliğ oluyor.  Belki baliğ olma ifadesi yanlıştır.  Tüketiciye yansıyan desek daha doğru olur herhalde.  Lahmacuncu da kendine göre bir yapım politikası çizdi.
            İnsanlar artık dışarıdan yemek çağırırken, bir defa değil, on defa düşünürler.  Kesinlikle bir gün evvelki yemekten artmışsa, mutlaka onun yanına bir yedekleme yaparak gün geçirirler.
            Yedekleme yaparken bile düşünürsünüz.
            O yedekleme dediğimiz yiyecek ya patates olur, ya da makarna veya pilav.
            Mazide kalan eski fiyatlar hep bize acı veriyor.  Bir markete gittiğinizde fiyatlara  dikkat edersiniz.  Veya alacaklarınızı eskisi gibi cömetçe satın almada tereddüt edersiniz.
            Önümüzde yılbaşı döneminde çifte maaşlar vardır.  Siz de sevinin çifte maaş aldınız veya alacaksınız diye.  Herşey zamlanmaya başladı bile on üçüncü maaşlar elinize geçmeden.  Zaman daralınca da fiyatlar tavan yapacak ve siz birşey yapamayacaksınız.
            Malum çifte maaş, devlette çalışanlar içindir ki bu da, bir sınıfsal fark yaratıyor.
            Ya çifte maaş alamayanlar ne yapsın?
            1963 olaylarında Rumların bize uyguladıkları ambargolar, hayatımıza nasıl yansımıştı, bir düşünün.
            Sebze veya meyve yüzü görmezdik.  Çocuklarımıza sebze çorbası yapmak için türlü yollar denerdik.   Bu zor günleri aşmak için saksılarda maydanoz yetiştirirdik.
            Esasında dünya değişti.  Eski fiyatlar hep geçmişte kaldı.  Lahmacunu on beş yirmi liradan alırken, şimdi elli altmış liraya alıyoruz.
            Bence kırsal yöre insanları daha avantajlıdır.  Köy yerinde adeta imece usulü bir dayanışma vardır. Nasıl olsa köylüler birbirine akrabadırlar.  Birisi bahçesine sebze ektiği zaman, bir diğeri elini kolunu sallayarak o bahçeye girer ve ihtiyacı olan sebzeyi toplar.
            Köy yerinde kadınlar köy ekmeği yaparlar.  Malum bir köy ekmeğini bir haftada bitirebilirsiniz.  Kadınlar taş fırını haftada veya onbeş günde bir yakarlar.  Sonra da bol bol ekmek pişirirler.   Pişen ekmeklerden eşe dosta dağıtırlar.  Türkiye’nin Trabzon ekmeği de öyle.  Bir sini büyüklüğünde koca ekmeği bir ayda bitiremezsiniz.
            Esasında insanlar büyük bir dayanışma içindedir kırsal yörelerde.  Ayrıca herkesin karınca kararında bir karış toprağına ekilen domates, biber, patlıcan ve yeşil sebzeler var.  Bakmayın karınca kararınca dememe.  O bir karış toprakta neler neler üretilmez ki...
            Yine de toprağı olanların mutlaka kendi ihtiyacını karşılayacak mevsimlik sebzeler ekmelidirler. 
            İşte bize bunları söyleten veya yazdıran pahalılıktır.  Pahalılık freni patlayan kamyon gibi son sürat yoluna devam ediyor.
            Bu pahalılığa bulunacak en temel tedbir, devletin varlığıdır.  Şayet dileyen dilediği zaman elindeki ürüne dilediği kadar zam yapma şansı verilirse, ipin ucu çoktan kaçmıştır demektir.  Devlet soluğunu satıcının ensesinde hissettirmelidir.  O nedenle sık sık çarşı pazarda kontrol yapılmalıdır diyorum.