Güvenlik Kuvvetleri’nin 47’nci Dönem Asteğmen ve Çavuş Celbi, geçtiğimiz hafta sonunda gerçekleşti. Malum yaşı gelen gençlerimiz önce Gazimağusa’daki Gülseren Kampına girerler, fiziki eğitim görürler, sonra da teğmenler dağıtılacak yerler için kura çekerler. Bu gibi törenler, gerçekten hepimizin göğsünü kabartan ve gurur duyduğumuz törenlerdir.
Geçmişte tuttuğum mevki icabı bu gibi törenler için aldığım davetlere icabet eder ve nefesimizi tutrak flint gibi gençlerimizi yüksek zevatla birlikte izlerdim. Askerlerimizin o geçişleri, sanki beni mücahitlik yıllarıma götürür ve anılam tazelenirdi.
Asker dendi mi, akla disiplin ve güçlü ayak darbeleri gelir. Üniformalar kılıç gibi, ayakkabılar cilalı ve başlar yukarda resmigeçitler yapılır.
Hala geçmiş törenlerde merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın o ateşli konuşmaları geliyor aklıma. Konuşmalarında vermek istediği mesajları o anlamlı törenerde verirdi.
Halen KKTC Cumhurbaşkanı olan Ersin Tatar da onun izinde gidiyor.
Ersin Tatar’ın sözleri ve mesajları şöyleydi:
“Türk Mukavemet Teşkilat (TMT), Kıbrıs Rum tedhiş örgütü EOKA’ya karşı kurulmuş bir ulusal güçtür. Rumların hedefinde Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etme emelleri vardı. Kıbrıs Türkü, her zaman Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetlerine güvenmektedir. Türk Milleti’nin ayrılmaz bir parçası olan, Kıbrıs’ta bağımsızlık ve özgürlüğünün bedellerini ödeyerek Kıbrıs Türkü ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de istikrarın teminatı olmuştur. Kıbrıs’ta bir çözüm olacaksa, KKTC o anlaşmanın bir parçası olacaktır.”
O törende anlamlı bir konuşma yapan Güvenlik Komutanı Osman Aytaç da çok önemli vurgular yaptı.
“Kıbrıs Türk halkının güven içinde, bağımsız ve egemen olarak yaşamaya devam etmesi için vatan savunmasına katılan yedek subay ve çavuş celbte yemin ederen birer kahraman mücahittirler. And içme töreni askerlikteki törenlerin en kutsalıdır. Yapılan yemin Türk gencinin özünde var olan, göreve hazır olmanın, kanun, sizam, örf ve adetlere bağlılığın, ‘vatan için gerektiğinde ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum’ inancının sesli bir ifadesidir.”
Bu ateşli konuşmalar ve mesajlar gençleimizin kanını tutuşturmaktadır.
Bizim cenerasyonun mücahitlik dönemlerinde, TMT yemini ve var oluş inancı hep vardı. Şimdiki GKK ordumuz, daha bir disipline edilmiş askerlerin organize görev aşkıyla görev yapan bir ordudur.
Hatırlıyorum... İskan Dairesinde göreve başladığım 1976 yazında, benimle değerli dostum eski Ankara Büyükelçimiz Şehir Plancısı Tamer Gazioğlu’na verilen Akıncılar’ın Akdoğan’a aktarılması çalışmaları, mücahit ordumuzun Güvenlik Kuvvetleri adı altında organize askeri oluşumun da başlangıç tarihidir.
Hani coğrafyamızda güney bölgesinde bir damla gibi gösterilen güney sınırı, yeni oluşumların da habercisiydi.
Mücahitlik zamanlarımızda zaman zaman eski mücahitlere tazeleme eğitimleri yaptırırlardı. Bizim grubun tazeleme eğitimini 1972 veya 1973 ağustosunda yapıldığını anımsıyorum. O yıl o kadar sıcak vardı ki, ayaklarımız botların için erimiş ve incire dönmüştü. Tenimiz güneş yanığından kızıla boyanmıştı sanki.
O eğitim sonrasında kendimi bir kuş kadar hafif ama azimli, vatan bekçisi olmanın gururunu yaşıyordum. Karavanadan yemek yemek bile bizlere ayrı bir mutluluk veriyordu. Karargahta ayak kokan ranzalarda yatmak bile bize zevk veriyordu.
Gece nöbetlerimizde her zaman gözümüz karşı Rum mevzilerinde ve söken şafakta olurdu.
O zor dönemlerde Birleşmiş Milletler Barış gücü askerleri hep ara bölgede bir kulübede görev yaparlardı. Yılların yıpranmışlığında kum torbalarından yaptığımız mevzilerimizi yenileme veya tzelemeye kalksak, Barış Gücü askerleri bir heyula gibi tepemizde biterlerdi.
Bağlı bulunduğum askeri birlik 30. Bölüktü. Ta 15 Temmuz darbesi haftasına girinceye kadar. Otuzuncu Bölüğün bulunduğu alan, karşıdaki golf sahası, doğuya kadar, Severis Un Fabrikası, güneyde de Makarna Fabrikasına kadardı. İşte o darbe sürecinde ne Barış Gücü askerleri kaldı önümüzde, ne de karşıki düşman mevzileri. Bütün dere boyunca o yıpranmış mevzilerimizi betonlaştırmıştık.
Bu anılar hala belleğimdedir. Geçmişten günümüze Türk askerinin ve Mücahit ordumuzun varlığıdır ki evimizde rahat uyuyabiliyoruz. Çünkü karşımızdaki yüz yıllık düşman, aynı düşmandır.
Lakin bir gerçek vardır ki askerelik, ölüm bile o çoklukta tadlı olur anlayışını getirir. Sağ olsun askerlerimiz ve Mehmetçiğimiz, vatan topraklarıyla bizi korudukları için.