Doğmuş olduğumuzu ve bir gün yaşamımızın sona ereceğini biliriz. Biliriz bilmesine de acaba ne kadar yaşamımızı anlamlandırabilir ve ne kadar kendi seçimlerimizle yaşayabiliriz. Bir bakmışız ansızın...

Doğmuş olduğumuzu ve bir gün yaşamımızın sona ereceğini biliriz. Biliriz bilmesine de acaba ne kadar yaşamımızı anlamlandırabilir ve ne kadar kendi seçimlerimizle yaşayabiliriz. Bir bakmışız ansızın yaşlanmışız. Bu döneme ne kadar hazırız ve yaşamımızın doyumunu nasıl sağlarız?

İnsanın yaşamı bazı dönemleri içermektedir. Eric Ericson da insan yaşamını sekiz evreye ayırmaktadır. Ericsonun 8 evresi yaşam döngüsü adını alır.  Her dönemde başarılması gereken gelişim görevleri vardır. Örnek olarak, nasıl ki ergenlik döneminde bir ergenin sağlıklı bir kimlik oluşturması beklenmektedir, yaşlılık döneminde olan bir bireyin de sağlıklı bazı uzlaşılarda bulunması beklenir. Başarıyla atlatılan her bir gelişim   görevi sonraki dönem için olumlu bir basamaktır ve kişiliği olumlu yönde geliştirmektedir. Bununla birlikte başarılamamış bir gelişim görevi bir sonraki dönemde olumlu bir yöne de çevrilebilmektedir. Sekizinci evre olgunluk dönemi olup yaşlılığı da içermektedir. Her evrenin olumlu ve olumsuz özellikleri olduğu gibi olgunluk döneminin de kendine özgü bunalımları vardır. Olgunluk döneminde başarılması gereken gelişim görevi ‘ego bütünlüğüdür. Yaşlılık dönemi  kişinin yaşamını gözden geçirmesini sağlar. Bu döneme gelen kişi eğer yaşamını üretken bir birey olarak geçirmiş, yaşamından genel olarak doyum sağlamışsa ‘ego bütünlüğüne ulaşmıştır. Ego bütünlüğüne ulaşan kişinin iç huzuru vardır, kendine göre yaşanmaya değer bir hayat yaşamış kendinde olumlu ve olumsuz özellikleri kabul edip benlik bütünlüğüne ulaşabilmiştir. Yok eğer yıllarını anlamsız geçirmiş, kendi isteklerini yapamamış ve tatmin olamamışsa kişi yaşanmış bitmiş bir hayatın pişmanlıkları ile mutsuzdur. İşte o zaman yaşadığı çatışma onda ‘umutsuzluk yaratacaktır.

En büyük yanılgılardan biri de yaşlılık döneminin hareketsiz ve değişimden yoksun bir dönem olarak algılanmasıdır. Oysa yaşlılık döneminde birçok dinamik söz konusudur. Bu dinamiklerin temelinde ise kişinin yaşamını devam ettirirken geçirdiği her evrenin zorlanmalarına karşın varoluşunu devam ettirebilmiş olmasının bilgeliği ve içgörüsünün bulunmuş olmasıdır. Bilgeliğin önemli bir noktası da kişinin kendi için neyin doğru olduğunu bilmesi, inandığı değerlere sahip çıkabilmesi ile kendi kararlarını dış etkilerden uzak bir biçimde verebilmesidir. Yaşlı insan bir taraftan gelişimini sürdürürken, diğer taraftan ölüme yaklaşmakta ve bu dönemde bu iki karşıt gücü (gelişim-ölüme gidiş); ailesi ve diğer insanlarla olan ilişkilerini, gençleri, bugüne kadar yaşadığı dönemi anlayabildiği oranda uzlaştırabilmektedir. Yaşamın akışınının doğal sürecini kabullenen, yaşamın kendisiyle akan, kendisine ve ardında bıraktığı yaşama olumlu bir perspektiften bakan yaratıcı ve yapıcı güçlerini sürdüren, üretkenlik düzeyini yüksek tutan toplumun içinde ve ailesiyle bütünleşmiş yaşayan,  merak ve hayret tepkilerini stres yaratan bir çok etkene karşı gösterbilen yaşlı insanın içinde dinamizm vardır.

İnsan, olmak istediğini olabildiği ve yapmak istediğini yapabildiği oranda kendini iyi hisseder. Bu nedenle yaşamın anlamlandırılması, yaşama, varlığa anlam katılması önemlidir. Ne istediğimizi bilmemiz, kendimizi tanımamız, olaylar karşısında umutsuzluğa düşmeden yaşamın kendisiyle dans ederek yaşama akmamız da önemlidir. Mutlu bir iş ve mutlu bir birlikteliğimizin olması, emekli olsak bile yine uğraşılarımızın olması, hala topluma birşeyler katabilmek ve sosyal ilişkilerimizi arkadaşlıklarımızı sürdürebilmek de önemlidir.

 

Kısaca yaşlılığı tüm olağanlığıyla kabul ederek bu dönemimizde kenara çekilmek yerine yaşamımıza anlam katacak faaliyetlerle yola devam etmek, karşımıza çıkacak sorunları içimizdeki bilgelikle çözüme kavuşturmak, arkadaşlarımız, çocuklarımız, torunlarımızla yaşamımızı huzurla sürdürmenin hazzına ulaşmamız, yüzümüzde gülümseme, güzel, tatminkar bir yaşlılık dileğiyle sevgiyle kalın...