Yaşattığın bir yığın “rezillik”ten sonra, eline bir buket çiçek al; Polis Genel Müdürü’ne git, “üzüntülerini” belirt, “yağ” gibi üste çık…
Bizim “munis” sosyal medyacılarımız da sana “aferin” desinler…
Yok yaa…
Bu olayın “polisin saygınlığı” ve “Türkiyeli-Kıbrıslı” ayırımından çok öte yankıları ve etkileri var…
Bunları konuşmayacak mıyız?
Polisin rutin trafik denetiminde, bir “ZET” araç durduruluyor ve sürücüsünün o aracı kullanmakla “suç” işlediği saptanarak, rapor ediliyor…
Sürücü bir öğrenci ve aracın sigortası kendisini kapsamıyor… Araç, polis tarafından trafikten men ediliyor…
Buraya kadar hiçbir “anormallik” yok…
Olaydan haberdar olan bir “vekil” hemen olay yerine gidiyor ve kamerasını açarak oradan “canlı yayın” yapıyor…
YDP vekili Bertan Zaroğlu, “Kıbrıs Türk halkı bunu izlesin” diyerek, 13.28 dakikalık bir yayın yapıyor…
“Milletvekilinin aracı gaspedilmiş durumda” diyor…
“Burada bir suç işleniyor” diyor…
“Bu rezalete kim engel olacak?” diyor…
“Bu çok büyük terbiyesizlik” diyor…
“Bu bir skandaldır” diyor…
“Bu rezilliği lütfen herkes görsün” diyor…
“Süleyman Manavoğlu’nun bu işin hesabını sormasını istiyorum” diyor…
“Serdar isimli polisi memuru” diyor…
“Kutlay Malek isimli şahıs” diyor…
“Benim adıma kayıtlı araç” diyor…
Bu genç, heyecanlı, kavgacı delikanlı “vekil” belli ki izin almadan birini görüntülemenin “suç” olduğunu, hele yakın çekim yaparak birini “hedef” göstermenin ve bu görüntüleri yayımlamanın hapislik gerektiren bir suç olduğunu, ayrıca kişilik haklarını ihlal ettiğini de bilmiyor…
Olsun… Zararı yok… Daha “vatandaş” olalı kaç sene abisi? Hepsini zamanla öğrenir… “Gıbrıslı” böyle “toylukları” tolere etmesini çok iyi becerir…
Hatta, bu “vekil”in yanlış ve yalan beyanlarını da “toyluğuna” yorabilir…
Polise; “gasp, saygısızlık, rezalet, terbiyesizlik, skandal” diye saldırmasına, görevli polisi yakın çekimle taciz etmesine de göz yummağa hazırdır bizim hoşgörülü, “Gıbrıslı”mız…
Ama bu “vekil” orada durmadı… Utancından yerin dibine de girmedi… İşe, partisini ve “militan”larını da dahil etti…
Partisinin Başkanı, açıklama yaptı ve dedi ki: “Polisin yaptığı saygısızlık kabul edilemez.”
“Polis, belli ki Zaroğlu’nu tahrik ederek bir şeyler yapmaya zorluyordu.”
“Tahriklere kapılmadan sükunetini koruyan vekilimizi tebrik ediyorum.”
İşte kahrolunacak asıl acı gerçek, burada yatıyor… Bir parti başkanı; tamamen kişisel bir suçu, siyasetin içine çekiyor… Vekilinin kulağını çekip “otur oturduğun yere” diyeceğine, polisi suçluyor… Partisinin vekili, canlı yayında polisi taciz ederken, polisin vekili tahrik ettiğini söyleyebilecek kadar kendinden geçiyor ve bağıran, hakaret eden, polise yüklenen, isim vererek hedef gösteren vekilini tebrik ediyor…
Bu “duruş”u, bu “tarz”ı, bu tehlikeli “yaklaşımı” tahlil etmek, bu ülkedeki “siyaset kurumu”na zerre kadar saygısı olan herkesin görevi değil mi?
Hele bu “devlet”e kutsal anlam yükleyen, milliyetçilikte mangalda kül bırakmayanlar; bu işe siyasetin karıştırılmasına, polisin itibarsızlaştırılmasına, vekilliğin paspas yapılmasına, bir parti başkanının provokatörlük yapmasına nasıl da “sessiz” kalabiliyorlar?
Hani nerede ana muhalefet partisinin başkanı? Nerede Meclis Başkanı? 
Bir “vekil”in, bir parti başkanının bu “hovardaca” söylemleri sineye mi çekilecek?
Bu ülkenin “siyaset”inde, bu tür “davranış” biçimlerini “sıradanlaştırmak” bu ülkeye yapılacak en büyük zarardır…
Üstüne üstlük; bu adamlar, ellerine bir buket çiçek alıp Polis Genel Müdürü’nü ziyarete gidebiliyor ve polisin makam odasında fotoğraf çektirerek “Show”unu sürdürüyor…
Bunlara “randevu” veren Polis Genel Müdürü, kendi görevli memurlarına bunca hakaretten 24 saat sonra, bu adamların “polis gözbebeğimizdir” demelerine nasıl da katlanabiliyor?
Hade; randevu verdiniz, oturup bu “deli toyluğu” toleransla karşılayıp bu konuyu çözeceksiniz, ama en azından “Show” yapmalarına izin vermeseydiniz…
Adam, yüzünüze baka baka polisin “toplum psikolojisi, kamu yönetimi ve halkla ilişkiler” konularında eğitilmesini talep edebiliyor da “vekil”inin ne gibi bir “eğitime” tabi olması gerektiğini söylemiyor…
Üstelik; kendi vekilinin “şirretliği” karşısında, sabırla suskunluğunu koruyan polisin “davranışının” etik değeri ve görev bilinci yüksek bir davranış olduğunu da anlamayarak eleştirebiliyor…
Bırakınız bütün bunları; bu parti başkanı, kendinin “çok farklı yerlere” çektiği bu konuyu sanki başkaları büyütmüş, sanki başkaları yangına körükle gitmiş gibi, hepimizi genelleyerek suçlayan da bir dil kullanabiliyor…
İşte buna yağ gibi üstüne çıkmak derler ve siyasetimizin yeni “kalıplarının” ne olacağına ilişkin de ciddi bir “tehlike” içerir…
Yani; yolda belde olay çıkar, suç işle, arkasından bu işi siyasete çek, işin içine “Kıbrıslı Türkiyeli” kat, birlik beraberlik nutukları ile Polis’e çiçek uzat…
Peki işlenen suçlar, yaratılan gerginlik ve huzursuzluk sorgulanmayacak mı?
Siyasetimiz; birilerinin “şirret”ten korkarak, bunu da mı sindirecek?