Birleşmiş Milletler Barış Gücü askeri Binbaşı Macey, hatıralarımda bir nokta gibi duruyor.  Kırmızı tombul yanakları, gülüşü, sohbetlerimiz ve onun insanlığı...
            1963 olayları başladığından beri BM Barış Gücü ordusu hala Kıbrıs’ta görev yapıyor.  Olaylar nedeniyle bu ordu Kıbrıs’a gönderildi.  İşte Binbaşı Macey’i o zaman tanımıştım.
            Olaylar nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı’nda bir ofis kurulmuştu.  O ofisin başına da rahmetli Merih Hasan (Evrim) getirilmişti.  Esasında Merih Bey tapu memuru idi ama mükemmel İngilizcesi olduğu için onu İrtibat biriminin başına oturtmuştu Bayraktar. 
            1963’te her tarafın tarümar olduğu, ailelerin parçalandığı, Türk göçünün başladığı, parasız pulsuz kaldığı ve göçmenlerin sinema salonlarında yattığı bir dönemdi.
            İşte o irtibat ofisinde Binbaşı Macey Merih Bey’e geldiğinde birlikte kahve içerdik kendisi ile.  Müthiş insancıl yanı vardı.  Türk dostuydu ve bizlere acıyordu.
            Bir de Mora’lı Mustafa dayımız vardı Enformasyon Dairesi’nde İkinci Dünya Savaşına katılan ve türlü acılar ve yokluklar yaşayan odacı.  Onun da mükemmel İnbilizcesi vardı savaşta öğrendiği.  O da Macey Merih Bey’in ofisine gelince   kendisi ile şakalar ve söyleşiler yapardı.
            Bir gün bir yaz gününde Macey övünerek bize İngiltere’de kalan karısının doğurduğunu söylemişti.  Odacı Mustafa bu haberi Macey’nin ağzından duyunca kendisini kutlamıştı.  O kutlama üzerine Macey cebinden beş Kıbrıs Lirası çıkartarak ona vermişti.  İnsanların parasız kaldıkları o dönemde büyük paraydı beş Kıbrıs Lirası.
            Mustafa dayı parayı aldıktan sonra Macey’e bir soru sormuştu.
            “Karının doğurduğu çocuğu mektupla mı yaptın?”
            O zaman Macey sinirlenmiş ve avucundaki parayı geri almıştı.  Yani karısının doğurduğu haberini Macey’nin epey zaman sonra öğrenmişti. BM Barış Gücü askerlerinin Kıbrıs’a gelişini hesapladığımda, belki de 15 ayı buluyordu. İngilizler böyle şeylere aldırmazlar ve hoşgörülü olurlar, karıları kendilerine ihanet etse de.
            Macey’in altında bir İngiliz cipi vardı.  Her sabah ve her akşamüstü Cumhurbaşkanlığı Muavinliğine gelir ve bölgelerden Türkler için aldığı ve topladığı mesajları bir postacı gibi getirir götürürdü.
            Keşke o matbu BM UNFICYP mesaj pusulasından birkaç tane saklasaydım, o güneri belgelemek için. 
            Mesela bütün göç etmiş göçmenlerimizi yerinde ziyaret eden Macey, onlardan küçük pusulalara yazılan mesajları iletişim kurmaları için getirir ve götürmek için yeni pusulaları bögelere iletirdi.  Bizim için çok büyük bir hizmet veriyordu.   Hatta o günlerde Rumlar posta hizmetlerimize ambargo koymuş ve bütün telefonlarımızı kesmişti.  Cipini daima sarayın ön bahçesine, Merih Bey’in irtibat bürosunun önüne koyardı.  Hatta zaman zaman onun aracındaki telsizden gelen sesli mesajları biz de duyardık.
            Bazen oğlum Dr. Mustafa bebekken Türk tarafında toz sütü bulamaz ve ona para vererek bana Rum tarafından üçbeş kutu getirirdi.  Bazen de bizde olmayan, yokluk içindeki Türk toplumuna ilaçlar getirirdi.  Hatta bazı göçmenlere getirdiği ilaçların parasını almazdı.  Öylesine insanlık dolu bir tonton askerdi.
            Bazı mücahit arkadaşlar söylerler Binbaşı Macey’nin bize silah temin ettiğini.  Bizim hiç ruhumuz duymazdı.  Ben de başkasının yalancısıyım.
            Aradan epey zaman geçince Macey dairemize uğramaz olmuştu.  Endişelenmiştik hasta mı oldu diye.  Veya BM Barış Gücü Komutanı onu bir başka bölgeye mi verdi diye.  Velhasıl son durmunu hiç öğrenemedik.  Meyer Macey de bizim kayıplar kervanın katılmış.
            Merih Bey’den öğrenmiştim gerçeği.  Merih Bey bana şöyle demişti:
            “Osmancığım bizi o Macey var ya, Türk dostu, o da bizim kayıplarımız gibi arabası ile ortalardan yok oldu.  Devamlı buraya gelip giden BM askerleri sorup araştırıyorlar.  Sanırım Rumlar onu Türk dostu olduğu için arabası ile ortadan kaldırdılar.  Ne kadar üzüldüğümü sana anlatamam.”
            Ben de üzülmüştüm.  O şekere gibi, yüreği sevgi ve insanlık dolu adamı da öldürdü herhalde Rumlar.  O günden buüne kadar onun ne ölüsü, ne de dirisi bulunabildi.  Bunu da anlatıyorum BM Genel sekreterine ve yetkililerine, bir nazire olsun diye.
            Rumlar ne zaman kayıplarından bahsetmeye başladılar?
            1974 savaşında ölen eş ve yakınlarını kaybettikten sonra.  Türkler katiyen masum Rumları sokaklardan alıp yok etmediler Rumların yaptıkları gibi.  Lakin onbir yıl bizim kayıp aileleri sınır kapılarında BM Birleşmiş Milletler Komutanlarına muhtıralar ve resimler vermişler, çığlıklar atmışlar. Onların yakınarı da geri dönmedi.  BM Barış Gücü de başarılı olamamışlardı bizim kayıplarımız için.
            Yıllar sonra 1974 sonrasında Kayıp Şahıslar Komitesi çalışmaya başlayınca ihbarlar üzerine birçok Türk’ün kazılarda kemikleri bulunmuştur.
            Ne kıymeti var...  O insanların ve Binabaşı Macey’in hayatını kim geri verecek.  İşte Rumlar öyle bir acımasızdırlar.
            Velhasıl Bizim dostumuz Majör Macey hala daha kayıplar listesindedi.