Bu; ikinci bir “Menzilcioğlu” vakasıdır…
Tarih, ne yazık ki “tekerrür” ediyor…
71 yıl önce, Dr. Küçük, şeriatçı Müftü Menzilcioğlu’nu memleketine geri göndermeyi başarmıştı…
Ancak şimdi Doktor gibi siyasetçi ne yazık ki yok…
Ona sahte “övgüler” düzen, ama Anayasal suç işlediği halde Din İşleri Başkanı’na karşı “gık”ı
çıkmayan biatçı bir siyasi güruha teslim olduk…
Kıbrıslı Türkler’in başına dışarıdan bir Müftü tayin etmek, sömürgeci İngilizler’in fikriydi…
Bundan tam 71 yıl önce, bir yobazı “Müftü” diye Kıbrıs’a tayin etmişlerdi…
Dr. Fazıl Küçük, Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanı Faiz Kaymak’la birlikte, Yakup Celal Menzilcioğlu adındaki Müftü’yü karşılamak üzere Larnaka Limanı’na gider. İngiliz Komiseri de aynı amaçla oradadır. Birlikte motorlu bir sandala binerler ve açıkta bekleyen vapura ulaşırlar…
Doktor, Türkiye’den gelen gemiden çıkan yaşlı adama bakar…
Kılık kıyafeti düzgün olmayan adamın üzerinde oldukça eski bir cübbe, başında da sarık var. Ağdalı bir Osmanlıca ile konuşan Müftü, ilk görüşte Doktor’un üzerinde olumlu bir izlenim bırakmaz.
Dr. Küçük, Faiz Kaymak’a döner ve şöyle der:
“İngilizin başımıza Müftü olarak getirdiği bu herifi hiç beğenmedim. Tam bir yobaza benziyor.”
Kıbrıslı Türkler, o yıllarda Dr. Fazıl Küçük’ün öncülüğünde, Müftü’yü halkın seçmesini, Evkaf’ın Kıbrıslı Türklere devredilmesini talep ediyorlardı.
Oysa İngilizler bu Müftüyü tayin ederken Kıbrıslı Türklere hiçbir şey sorulmamıştı…
İstanbullu Müftü; Lefkoşa’da Selimiye Camii’nde vaaz verirken, bir gün sözü Atatürk’e getirerek (Naaşı henüz Anıtkabir’e gömülmemişti) şöyle demiş: “Allah taksiratını affetsin. Öleli kaç yıl oldu. Daha vücudu toprağa değmedi.” Müftü’nün Atatürk’e yönelik “günahkâr” suçlaması, Dr. Fazıl Küçük’ü çok sinirlendirdi, gazetesi Halkın Sesi’nde “yobaz” olarak nitelendirdiği Müftü’ye savaş ilan etti…
Halkın Sesi’nde şöyle yazmıştı: “Onun bildiği ve bize söylediği: 1- Ezan Türkçe okunamaz. 2- Camiye gelmeyenler gâvurdur. 3- Oruç tutmayanlar cehenneme gidecektir. 4- Hamamda peştemalle yıkanmak ayıp ve günahtır. 5- Kısa pantolon giyip dolaşmak Müslümanlara yakışmaz.”
Müftü Menzilcioğlu, bu tartışmalar yoğunlaşınca İstanbul’a gitmiş, ancak bir daha geri dönmemişti. Bu olaydan sonra adadaki İngiliz Yönetimi; “Buyurun Müftünüzü kendiniz seçin” demek zorunda kalmıştı.
10 Haziran 1953’te “Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu” Baflı Mehmed Dana Efendi’yi kendi Müftü adayı olarak ilan etmişti.
Müftülük seçimi için, iki başka aday daha vardı. Kıran kırana bir seçim dönemi yaşanmıştı.
O dönemde Necati Özkan, gazetesi İstiklâl’de; adaylardan Urfa doğumlu, İstanbul camilerinde vaiz olarak ün yapmış bir kişiyi savunurken, Dr. Küçük de Halkın Sesi’nde Dana Efendi’yi destekliyordu.
Dr. Küçük gazetesinde şunları yazıyordu: “Başımıza dışarıdan getirtilecek, evveliyatını bilip tanımadığımız bir adamı istemiyoruz. Her kim ne derse desin aramızdan birini Müftü seçeceğiz. Bizim aradığımız inkılaba sadık cesur ve fedakâr bir insandır.”
Müthiş bir medya savaşı yaşanmış, hatta bu konu mahkemeye de taşınmıştı. Sonuçta; iki diğer aday yarıştan çekilmiş ve Dana Efendi, seçimsiz Müftü olmuştu.
Baf’tan büyük bir konvoyla Lefkoşa’ya getirtilen Dana Efendi, 30 Aralık 1953 günü Lefkoşa’da 19 pare top atılarak karşılanmış, düzenlenen görkemli ve kalabalık bir törenle Müftülük makamına oturtulmuştu.
Bu yaşananların üzerinden tam 71 yıl geçti…
Ne değişti?
71 yıl önce Müftü’yü İngilizler seçiyordu. Şimdi de Türkiye seçiyor…
O zamanlar verilen mücadele sonucu İngilizler pes etmiş “Müftünüzü kendiniz seçin” demişti…
Şimdi ise, ne böyle bir talep var, ne de böyle bir olasılık…
Müftü; “egemen devlet”in yasalarına göre, Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın imzaları ile tayin ediliyor…
Oysa, her iki makam da “seçim”le değil, Ankara’dan tayinle yerine oturtulmuş…
7a yıl önce “yobaz” Müftü’ye karşı Dr. Küçük’ün gösterdiği liderliği, bugün gösterebilen bir tek politikacımız yok…
O dönemde sömürgeci İngilizler; milliyetçi çıkışlara tolerans göstermiyor, “dinci” gelişmeyi teşvik ediyordu…
“Türk” sözcüğü yerine, “İslam” sözcüğünü dayatıyorlardı… “Türk Lisesi”ni, “İslam Lisesi” yapmışlardı.
Kıbrıslı Türkler’e “Atatürkçü bir toplum” olarak değil, hep “İslam cemaati” muamelesi yapıyorlardı.
Sömürgeci İngilizler gideli 63 yıl oldu…
Ama, Kıbrıs Türk toplumu gerici “dinci” dayatmalardan kurtulamadı, İngilizler bu toplumu “ümmet”leştirmek için “din”den medet umuyordu.
Ne yazıktır ki bugün Ankara’da İngilizler’in “stratejisi”ni uygulayan bir rejim var…
Üstelik İngilizler bize yalnızca “din” dayatması yaparken, bu rejim hem gerici “din” hem de şöven “milliyetçilik” üzerinden çifte “dayatma” uyguluyor…
İşte 71 yılda geldiğimiz “nokta” ne yazık ki bu…