“Seçim Yasası”nı 1976’dan beri, tam 25 kez değiştirdik…
Görevdeki mevcut Meclis’in geçen yıl “çarşaf liste” diye diye yapmaya kalktığı değişiklikler, işleri tam bir “arapsaçı”na döndürmüştü…
Önceden fikrini almadıkları Yüksek Seçim Kurulu “Bu yasa ile seçim yapamayız” deyince bereket versin ki “Herşeyi biz biliriz” tavrından vazgeçtiler…
Neyse ki; bu yıl, işin içine Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu, Başsavcılık da karıştı da, yasanın orasını burasını yeniden düzenlediler…
Bu son Meclis, gerçekten en acemi, en iş bilmez, en tutuk Meclis olarak tarihe geçecek…
Oysa fikir gerçekten doğruydu: Her seçmen, eskiden yalnızca bulunduğu ilçedeki adaylara oy verirken, ilk kez bu seçimde tüm adaylara oy verebilecek…
Önümüzdeki 7 Ocak seçimlerinin en “yenilikçi” özelliği bu…
Ancak siyasetimizde çok daha önemli bir “ilerleme”yi gözardı edemeyiz…
O da şu: Partilerin aday belirleme sürecinde, “üye”nin gücü ve etkisi ilk kez bu kadar yükseldi…
UBP’nin 7 bin üye ile bir tür “önseçim” yapması, CTP’nin 1200 kişi ile oylama yapması hiç de küçümsenemez…
YSK’nın bu süreçleri “gözetim” altında tutması ise; daha demokratik bir iç siyaset yapısına doğru gitmekte olduğumuzu gösteriyor…
Delege sistemini yıkıp, üyelerle kurultay yapmak yıllar önce ilk kez TKP tarafından denenmişti…
Anımsıyorum; rahmetli Bülent Ecevit; “Siz o kadar küçük bir toplumsunuz ki, bir stadyuma toplanıp açık oylama ile bile kararlar alabilirsiniz” demişti…
Yıllarca özellikle sağ partilerimizde liderlerin “delege oyunları” konuşulurdu… Bunu azıcık kırabildiğimiz anlaşılıyor…
Gene de ben, Parti Başkanları’nın 50 vekilden 10’unu “kontenjan” diye saptamasını, hiç de demokratik bulmuyorum… Bu sayı, birkaçı geçmemeli…
Gelelim UBP ile CTP’nin “oylamaları”na…
Cumartesi günkü UBP oylamasında “üye”lerin “tercih”lerinin verdiği “mesaj”ları ciddiye almamız gerekiyor…
Örneğin UBP üyesi, kendi partilerinden kaçarak ansızın “Özgürlük ve Reform Partisi”ni kuran ve CTP ile koalisyon kurarak Dışişleri koltuğuna oturan Turgay Avcı ile DP’ye de “bir uğrayan” kaderdaşı Erdoğan Şanlıdağ’ı partiye geri döndüklerinde “aday” olarak görmek istemedi ve eledi…
Bunu yaparken de eski DP’lilere “kıyak” geçti ama seçmenin önüne koyduğu listede Kıbrıs konusundaki “şahin” tavırları bilinen Tahsin Ertuğruloğlu ile Zorlu Töre’ye de “teveccüh” göstermekten geri kalmadı…
Üstelik yanlarına, en az kendileri kadar “şahin” bir de taze kan eklediler: Emete Gözügüzelli…
Siyasette kısmen “nazik” bir üslup kullanan Zorlu Töre neyse de, saldırgan söylemi ile “sertliği” temsil eden, üstelik bazı skandallarda adı geçen Ertuğruloğlu’nun UBP’li “üye”den onay alması çok dikkat çekicidir…
Bu aday “yoklaması”ndaki üye tavrı; UBP’nin “çözüm karşıtı” pozisyonunu güçlendireceğini, hiçbir zaman bir “merkez partisi” gibi davranmayacağını göstermesi bakımından önemli…
Gelelim CTP’ye…
Cumartesi günü üyenin onay verdiği listede, partinin kendi renk “tonları” içinde tam bir “karma” durum var…
Birikim Özgür’ün üyeden “destek” alması, proje bazlı siyasetinin, slogan odaklı bazı adaylara göre partide daha çok alan bulduğunu gösteriyor ki, bu CTP bakımından bir “kazanç” sayılmalıdır…
CTP’nin, en ilginç “tercih”i ise Fikri Toros’un aday yapılmasıdır…
Fikri Toros; iyi yetişmiş, entellektüel bir sivil toplum önderi…
En önemli yanı ise, “federal çözüm”e verdiği destek…
Geçmişinde “işadamı” kimliği bulunan başka CTP’liler kadar, onun da Kıbrıs’ın geleceğinde oynayabileceği önemli “rol”ler vardır…
Bu yüzden bu “tercih” CTP’nin “çözüm”e verdiği önceliği gösteriyor ve merkez oylara, hatta çözüme sıcak bakan sağ kesimlere olumlu bir “sinyal”dir…
Ali Baturay’ın da dediği gibi “Sermayeye yakın kişiler ilk defa mı CTP’de yer aldı? Mütevazı devrimci abilerden, zengin abiye dönüşenler yok mu partide?”
Unutmayalım; “çözüm” sadece solcuların bir projesi olamaz… “Çözüm” sermayenin de, kendisini “sağ”da gören kesimlerin de ortak arzusu olursa, yol alınabilir…
UBP’nin listesindeki “şahin”lerin arttığını gördükçe, kendisini “sol”da tanımlayan herkesin CTP’nin güçlenmesinden korkmaması gerektiğine inanıyorum…
CTP’nin ve homojen yapısı ve istikrarlı duruşu ile TDP’nin bu seçimde oylarını artırmaları gerekmektedir.
Kıbrıslı Türkler’in, 2018’de “çözüm vizyonu” daha da güçlenmelidir. Bunu tüm dünyaya gösterecek bir seçim sonucuna ihtiyaç vardır.
UBP’nin ve henüz ne yapacağı kestirilemeyen yeni partilerin “çözüm” konusunda “ayak bağı” olmaları kuvvetle muhtemeldir…
Aman bir oyuna gelmeyelim…