Hani derler ya; Kor’a kor maç diye, işte DTB-T. Ocağı maçının ilk yarısı aynen öyle oynandı.

Üstelik, T. Ocağı İlk yarıda rakip kalede daha tehlikeli ataklarla gol aradı. Levan topu dışarı atmasa, Oha topu kontrol edip vurmak yerine, kontrolsüz bir şekilde vurmasa ve Remzi’nin kafa vuruşu dışarı gitmese, ilk yarıyı önde kapamaları işten bile değildi.

Şimdi diyeceksiniz ki, Halamın da erkek uzuvları olsaydı amcam olurdu.

Ocak’ın, ilk yarıda yakaladığı fırsatları harcayıp, Doğan’ın, Billy’in getirdiği topu Kenan’ın gole çevirmesi ile ilk yarıyı önde kapaması haliyle şaşırtıcı olmadı.

Başlıkta da yazdık ya; deneyim ve kalite farkı…

T. Ocağı’nın yabancıları 100 günlük arayı iyi değerlendirememişler diyeceğim ama zaten kumaş olarak Doğan yabancılarının kalitesinden uzaklardı.

Düşünün, Billy tek başına bir takım gibi. Kenan’la kanatları değişerek oynuyorlar, hem de mükemmel oynuyorlar. Yedek kadrosu T. Ocağı’ndan daha zengin. Zaten bu nedenle dört değişiklik yaparak tempoyu hep yüksek tuttular. T. Ocağı ise beş değişiklik hakkı olmasına rağmen ancak iki değişiklikle 90 dakikayı tamamladı.

T. Ocağı, yenilmesine rağmen gençleri ile harika işler yapıyorlar. Belki bu sezon istenilenleri veremiyorlar ama deneyim kazanıyorlar. Seneye çok daha verimli olacaklar. Bu sezon da şimdiden başarılı oldular. Bu genç kadro ve çok da kaliteli olmayan yabancılarla Doğan’a yenilmelerine rağmen 3. sıradaki yerleri korumaları bile başlı başına bir başarı.

Kanatta oynayan Levan İngorohva fark iki iken mükemmel hareketlerle önce Aydın’dan kurtuldu, sonra kaleci Cenk’i ve savunmayı çalımladı, boş kale yerine topu dışarı atınca, biz dahil herkes şaşırdı. Çocuğun basireti mi bağlandı? Nedir. Her şeyi yapıp topu dışarı atmak inanın daha zordu.

Uzun aradan sonra ben maske takım maça gittim ama tamamen dolu tribünlerde ne sosyal mesafe, ne de maskeli biri vardı. Buna spor yazarları ve protokol da dahildi. Temmuz ayında kapılar açılınca da maça böyle girerlerse, korkulan başımıza gelecek gibi.

Maç öncesi iki takım taraftarlarının genç yaşta yitirdiğimiz Deniz kızımızı (Nasıfoğlu) alkışlarla anması bana göre maçın heyecanından daha anlamdı idi. Yanımda oturan Toygar Davulcu arkadaşımın “Yaşlandık galiba Ağabey, gözümüz yaşardı” demesi, olayın güzelliğini anlatacak kadar kısa ama anlamlı bir cümle oldu.