20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nın 50’nci yılında ve 1 Ağustos Toplumsal Direniş Bayaramı’nda devlet yetkililerinin Anıttepe’ye gitmemesi ve yapılan konuşmalarda Dr. Küçük’ten söz edilmemesi, Dr. Fazıl Küçük Vakfı’dan tepkiye sebep oldu.
Yıllardan beri hiç aksatmadan bütün törenlerde gerek Dr. Küçük’ün, gerekse Rauf Denktaş’ın anıt mezarlarına gitmek, protokolün bir parçası olarak hep uygulanmıştı. Kimse açıklama yapmasın, “unuttuk” diye.
Vakfın böyle bir tepki vermesi, resmen bir lidere, bir dava adamına yapılan en büyük ihanettir. Hatta Vakfın dediği gibi en büyük vefasızlıktır.
İlk mücadele bayrağını açan, köy köy dolaşarak davasını kendi halkına anlatan, hatta halkını uyandıran bir dava adamı unutulur mu?
Merhum lider Dr. Küçük, ayağındaki kunduraları eskitti Ankara yollarında. Gırtlağı yırtılırcasına meydanlarda nutuklar çekti. Halkıyla ağladı, halkıyla güldü.
Dr. Küçük’ün en zor yılları, 21 Aralık 1963’le 1968 yılları arasında geçen zamandı. O büyük insanın hatırasını yaşatırken o zor yılları hakkında birkaç söz söyleme ihtiyacı duyuyorum.
Kurucu Cumhurbaşanı Denktaş BM’de konuşma yapmak üzere New York’a gidip o ateşli konuşmayı yapınca, Makarios, Denktaş ve ailesini Kıbrıs’a sokmamıştı. Yani istenmeyen adam ilan edilmişti.
1963 Aralığından 1968 Nisan’ına kadar Dr. Küçük kendi yağıyla kendi ciğerini kavurdu. O günlerde yanında sadece Osman Örek, Fazıl Plümer, Dr. Niyazi Manyera ve Ahmet Midhat Berberoğlu ve bazı üst düzey çalışanları vardı.
Dr. Küçük o ateşi yaktı, o ateşin meşalesini de Rauf Denktaş avucuna alarak Kıbrıs Türkü’nü bir devlet sahibi yapana kadar uğraştı. Dr. Küçük o mücadeleyi yapasaydı, mücadele zeminini oluşturmasaydı şimdiye çoktan bitmiştik.
Rauf Denktaş her zaman hatıralarında ve milli günlerdeki konuşmalarında Dr. Küçük’ü Lider olarak zikretmiş ve onu yüceltmiştir.
Aradan geçen bunca zamana bakmaksızın onları hatırlamak ve onları önemli günlerde anıtmezarlarında anmak, her Kıbrıs Türkü’ne düşen bir görevdir. Bu son törenlerde Dr. Küçük’ten söz edilmemesi ve anıt mezarını ziyaret ederek mezarına çiçek bırakılmaması affedilecek birşey değildir.
Dr. Küçük’ü en zor günlerinde gören ve birlikte politika üreten Özel Kalem görevlisi olarak bendenize sorunuz onun ne kadar acı ve ızdırap çektiğini size anlatayım.
1963 göçmenlerine göçmenevi yapmak için Göçmenköy’deki arazisini göçmene tahsiz eden, doktorluğunu bu dava için bir kenara koyup yollara düşen Dr. Küçük neden yıllar sonra unutulan veya ihmal edilen bir lider oldu?
Bildiğim kadarı ile bu görev, Protokol Dairesi’ne düşen bir görevdi. Protokol Dairesi kutlama programlarına Dr. Küçük Anıtmezarını ziyaret olarak belirtmiş olsaydı, bu affedilmez hata olmazdı. Yoksa bilinmeyen birşey mi var?
Şu da bilinmelidir ki, Dr. Küçük Vakfı bu işin peşini bırakmıyacaktır. Hatta bunun hesabını soracaktır.
Bence bu hususta Dr. Küçük Vakfı bir soru önergesi sunmalıdır Meclise. Bu kabul edilmez hata gündeme gelmelidir. Hem de daha genişletilmiş bir şekilde.
Herhalde Dr. Küçük’ün kemikleri sızlar, yattığı yerde. Özellikle yeni nesillere davamızı anlatırken bu davanın başlangıç ve seyrini, kimin kimlerle mücade ettiğini anlatırken Dr. Küçük adı mutlaka anılmalıdır.
Tam yirmi yıldan fazla bir zaman alan “Dr. Küçük’le Geçen Günlerim” adlı tarihi, sosyal, biyografik ve siyasal kitabımın sonunda Dr. Küçük’e yazdığım bir mektup vardır. O mektubumda “Bu toplum değişti” demiştim. Galiba benim yazdıklarımla şimdiki durum örtüşüyor.
Vakıflar İdaresi’nin Türklere devri için verdiği o büyük mücadele sonunda Vakıfların Kıbrıs Türküne devrinde en büyük dava adamı yine Dr. Küçük’tü. Liselere Türk öğretmenlerin getirilmesi ve İngiliz öğretmenlerden arındırılması da onun mücadelelerinden biriydi.
Gideceği köylerin yollarına mersin dalları serilir ve köy dışından köy merkezine kadar hep omuzlarda taşınırdı.
Halkın Sesi Gazetesi, onun 82 yıllık eseridir. O gazete sayesinde hem Türk siyasetinin, hem Rum basınının nabzını tutmuştur. Onunla birlikte İngiliz idaresi ile mücadelesi yine Halkın Sesi sayesinde olmuştur.
1950’li yıllarda VOLKAN’ı da o kurmuştu. VOLKAN onun için olmazsa olmazıydı.
TMT’ye geçiş sürecinde de Denktaş’la birlikte Adanan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu’yu ziyaret eden oydu. Kıbrıs davasında aklına ters düşen hususlar için de mücadele etmesini iyi bilirdi. Kıbrıs’ın ilk TC Büyükelçisi Emin Dırvana ile kavga eden de oydu.
Cephede savaşan mücahitlerimizi ezen bazı Sancaklarlarla birebir kavga eden de Dr. Küçük’tü.
Bana sorsalar “Dr. Küçük bu toplum için ne yaptı?” diye, ben de “Ne yapmadı ki...” yanıtını verirdim.