Rum toplumu lideri Hristodulidis, kocaman bir çam devirdi. Veya skandal niteliğinde bir açıklama yaptı.
Hristodulidis’in açıklamaları şöyle:
“Kıbrıs müzakerelerinin başlaması amacıyla, BM tarafından 13 Ağusstos’ta BM Ggenel Sereteri ile üçlü bir toplantıya katılma daveti aldım ve bu öneriyi kabul ettim.”
Cumhurbaşkanı Tatar bu açıklamaya cevap teşkil eden açıklaması ise şöyle:
“BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’ten böyle bir davet almadım. Böyle bir davet, ne bana ne de Hristodulidis’e yapıldı.”
Tatar bu açıklamasına tamalayıcılık açısından sözlerine şunları ekledi:
“Ortak zemin olmadığı gerçeği ortadayken, üçlü veya başka bir formatta görüşmeye de gerek yoktur.”
Hristodulidis aklınca BM Genel Sekreteri nazarında kendisini yüceltmek, Tatar’ı da küçültmek istiyor.
Çok zaman geçmedi. Hristodulidis’in bu yalanı bir siyasi skandal olarak basın dünyasına düştü. Hristodulidis’in bu yalanına ise, gerek CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’dan, gerekse Kudret Özersay’dan gereken reaksiyon kendini gösterdi.
Erhürman şöyle diyor Hristodulidis’in yalanına karşı:
“Hristodulidis samimiyetsiz açıklamalarını sürdürmektedir.”
HP Genel Başkanı Özersay da bu yalana şöyle bir yanıt veriyor:
“Rum liderin açıklası diplomatik bir skandaldır.”
Hristodulidis de biliyor böyle bir görüşmenin olmayacağını. Ama yine de bir yalan atıyor ortaya. Nasrettin Hoca’nın göle yoğurt çalması gibi. Ya tutarsa...
Hristodulidis kendi dönemini başarılı gösterme çabasında. Halbuki kendi halkı ve kendi siyasileri de Hristodulidis’in başarısız bir başkan olduğunu söylüyor.
Bugün Rum kamuoyunda bir anket yapılsa ve o ankette bir soru sorulsa acaba ne gibi sonuçlar çıkar?
Aklı başında olan Rumlar Türk haklarının verilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle, “Ne olur yani Türklerin egemenliğini tanır ve yanyana iki devlet temelinde bir çözüm olursa?” sorusunu soracaklarından eminim.
Hani derler ya mal canın yongasıdır diye. Kıbrıs’ın bölünmesi sonunda kuzeyde mal bırakıp büyük ekonomik dara giren insanlar çözüm istemiyorlar mı? İstiyorlar elbette.
Mal Tanzim Komisyonu bütün o malını kaybedenler için bir kurtuluş yoludur. Şayet bu bağlamda bir çözüme yakınlaşırsak, eminim Türkiye bu maksat için çok büyük bir bütçe ayıracaktır. Nitekim bazı maldar Rum tüccarları tazmin etmiştir o komisyon.
Mesela Severis Un Fabrikası sahibi Severis tazmin edilmiş ve bir sorun ortadan kalkmıştır Dome Otel’in sahibi de tazmin edilmiştir. Daha da birçok zenginler. Orta sınıfın malı belli. Olsa olsa bir veya iki evi var gerçekleri gören Rumların. Sadece fanatik Rumların yaygaraları onları ürkütüyor.
1974 Harekatından bu yana tek bir Türk öldürülmedi veya kayıplara kurban edilmedi. Ada kuzey ve güney olarak ayrıldığına göre, Rumlarla yeni bir geleceğe imza atmanın ne faydası olacak.
Federasyonmuş...
Federasyon da artık bu çözüme sıcak bakanlar için kapanmıştır.
Federasyonu savunan oran, gerek bizde, gerekse onlarda çok azdır. Yani kendimizi aldatma gibi birşeydir federasyon formülü.
Yine Hristodulidis’in yalanına dönecek olursak, iki gün sonra yaptığı açıklama, daha da anlamsız ve siyaset etiğine aykırı olduğunu görürüz.
Türk tarafından tepkiler gelince, Hristodulidis ağız değiştirdi.
Nitekim Hristodulidis BM’den davet gönderilmediği konusundaki bir soruya şöyle yanıt verdi:
“Bu bir ağız yoklamadır. Tatar görüşmelerden korkmaktadır.”
Tata görüşmelerden neden korksun? Tatar bütün Kıbrıs gerçeklerini önlerine serdi ve New York görüşmelerinde ve sonraki görüşmelerde açık açık fikrini söyledi.
Tatar değil mi “Biz artık Rumlarla birleşmemiz mümkün değildir. Bizim tek hedefimiz vardır. O da yan yana iki egemen devletin varlığının kabulüdür. Bundan başka çözüm göremiyoruz. Bu fikrimizi Sayın Guterres’in yüzüne de söyledim, cesurca.”
Ankara da Tatar’la aynı görüştedir. Aynı görüşte olmasaydı Sayın Erdoğan iki yıl üstüste BM Güvenlik Konseyinde KKTC’nin tanınması çağrısını yapmazdı.
Velhasıl Hristodulidis zamana oynuyor ama zaman Türklerin lehine çalışıyor, bunu da bilmelidir.