Kadim dostum, şair ve ünlü fotoğraf sanatçısı Ersin Taşer gideli tam üç yıl oldu. Nasıl da geçmiş bu üç yıl... Özellikle her gün telefonda sohbet ettiğim, zaman zaman buluştuğum Ersin Taşer’in boşluğunu hala dolduramadım.
Bütün bekarlık zamanlarımın kahramanı, sanatın ve güzelliklerin yaratıcısı Ersin Taşer...
Lise son sınıfta tanımıştım Ersin Taşer’i. Bizim grupta yine sanatçı diğer arkadaşlarımız da vardı. Çellist Ali Şenol ve şair ve yazar Oktay Öksüzoğlu...
Şöyle arkama baktığımda dördümüzün de kendi dalında isim yaptığımızı görüyorum. Naçizane bir ifade ile bendeniz roman, öykü yazarı, ressam ve dramaturg Osman Güvenir, şair, yazar ve milli şair Oktay Öksüzoğlu, zamanla ünlenen ve pek çok ödüller alan fotoğraf sanatçısı, şair ve gazeteci Ersin Taşer ve İzmir Konservatuvarından çellist olarak mezun olan Ali Şenol...
Ali Şenol Ankara’ya yüksek tahsile gittiğinde hemen hemen her gün görüşen ben ve Ersin Taşer, işin içine evlilik girince işler değişiyor. İş değişiyor derken, herkesin sosyal hayatın içinde değişikliğe uğraması var. Fakat yine de Ersin’le hiç irtibatı kesmemiştik.
Nitekim öyle oldu.
Yıllar ne kadar çaabuk geçmiş... Artık yaşlanmanın yollarında ilerlerken Ersin Taşer kardeşim her gün sağlığından şikayet eder olmuştu. Özellikle her gün göbeğine insülin enjekte etmesi vardı. İşte dünya öyle birşey.
Takvim 25 Mart 2021’i gösterdiğinde, kötü haber gelmişti. Ersin Taşer aramızdan ayrılmıştı. Ersin aramızdan ayrıldı ama arkasında da çok derin ve anlamlı izler bıraktı.
Ersin Taşer ve eşi Şenel hanım Mersinde dağda bir tatil evi almışlar ve her yıl adet haline getirdikleri yaz tatillerini orada geçirir olmuşlardı.
Mersin onun için tam da biçilmiş kaftandı, fotoğraf çekmek için. Balıkçıları, martıları ve tarlada ürün toplayan şalvarlı kadınları ne güzel resmetmişti.
Hatırladığım kadarı ile beş veya altı tane fotoğraf albümü basmıştı. O şahane albümler, bugün Dialog Tv’de görsellik anlamında ekrandan veriliyor ve şöyle deniyor:
“Ersin Taşer’in albümlerinden.”
1963 olayları başladığında onunla şöyle Girne Caddesi’nde şöyle bir yürümüştük. Bozkurt gazetesinin önüne geldiğimizde karşıdaki kerpiç evde bir hareket görüştük. Merakımızdan biz de o eve dalmıştık.
Avluda bir incir ağacı vardı.
O viran eve girince yirmiye mücahit şehidi görmüştük. Kış olmasına karşın o evden ağır kokular geliyordu. Biraz sonra orada kim varsa hepimizi Tekke Bahçesine yönlendirmişlerdi. Olaylar nedeniyle Küçükkaymaklı’daki mezarlığa gidemiyor, Tekke Bahçesini şehitliğe dönüştürmüştük.
O gün hafif hafif yağmur yağıyordu. Hepimiz de arabalarda getirilen şehitleri açılmış olan mezarlara gömmüştük. Gerek ben, gerekse Ersin dizlerimize kadar çamura bulanmıştık. Yani öylesine bir kutsal görevde gulunmuştuk.
Ersin Taşer, yıllarca Halkın Sesi’nde yazarlık ve muhabirlik yapmıştı. Hatta sanat köşesini o yönetiyordu. Dr. Küçük’le birebir uzun zaman birlikte çalışmışlardı.
Rus Eelçiliğinden adına gelen davet mucibince Rum gazetecilerin de katıldığı Moskova gezisine katılmıştı. Türk tarafından da Bozkurt’ttan Tekin Yüksel katılmıştı, Allah rahmet eylesin.
Moskova’dan dönünce uzun uzun bana Moskova anılarını anlatırdı. Karlarla kaplı yolları, görkemli binaları ve halkın fakirliğini anlatırdı hatta.
Arkadaşların içinde en nüktedan olanı Ersin Taşer’di. Sohbet ederken ansızın öyle bir şey söylerdi ki, gülmekten kırılırdık.
Ersin’in en belirgin özelliği, bütün şiirlerini ezbere okumasıdır. Ezbercilik yetenek işidir. Onun o özelliği nedeniyle zaman zaman bize güzel şiirler okurdu.
Daha sonraki zamanlarda Kanal T’de televizyonda sanat programları yapmaya başlamış ve Oktay’la beni programına konuk etmişti.
Velhasıl bir Ersin Taşer geçti bu dünyadan. Onun o güzelliklerini yad ederek sanki hayattaymış gibi hayal kuruyor ve onun izlerinde bir Ersin Taşer arıyorum.
Allah’tan ona gani gani rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Mekanı cennet olsun.