Ülkemizin içinde bulunduğu durumu gözler önüne alarak Yönetenler  taraflar, sendikalar, muhalefet, sivil toplum örgütlerine  açık çağrımdır.

1571   yılından   günümüze değin geçen beş asırlık süre zarfında Kıbrıs adasında Türklük  mührünün  silinmesine izin vermeyen kahraman vefakâr ve Cefakâr Kıbrıs Türk Halkı olarak 2015  yılı itibarı ile gelinen noktanın hiçte  hak edilmeyen bir durum olduğu gerçeği ortada durmaktadır.

Bin bir güçlükle ve zorlukla çeşitli badireler atlatarak kurmuş olduğumuz Cumhuriyet ve onun kazanımları olan bağımsızlık, özgürlük ve refah içerisinde yaşam koşulları gitgide   zorlaşmaktadır.

Günümüz dünyasında özellikle ekonominin yaşamın diğer alanlarındaki hadiseleri etkilediğini gözlemlemekteyiz. Vahşi kapitalizmin ve küresel emperyalizmin acımasız yüzünü gerek ülkemizde gerekse dünya Coğrafyasında Sosyal ve Siyasal alanları nasıl etkilediğine tanıklık yapmaktayız. Ülkemizde ekonomi odaklı sorunlar yıllardır ertelenerek ötelenerek ve de hasıraltı edilerek adeta bir canavara dönüşmüş durumdadır. Küçük ölçekli bir ekonomimizin olması, üretim alanlarımızın azalması, komşumuz olan Rumlar başta olmak üzere uygulanan acımasız ve haksız ambargolar, kamu yönetiminin hantal yapısı gelirlerimizin azalması, giderlerimizin çoğalması ve plansız programsız yaşam artık hepimizi bir açmaza sürüklemiş ve çok ciddi   düşündürmeye başlayarak tedbir öneri ve fikir üretmeye zorlamış bulunmaktadır.

TÜM BU GEREKÇELERLE

Hepimiz artık anlamalıyız ki içinde bulunduğumuz bu durum artık sürdürülebilir olmaktan çoktan çıkmıştır. Gemi su almaya başlamış, batma tehlikesi geçirmekte halkın büyük bir bölümü panik içerisinde geminin su alan kısımlarını tamir etmekte ve tamire hazır iken lüks kamaradaki ilgililer ise bugün bile hiçbir şey olmamış gibi lüks kamaralarından başlarını çıkarma zahmetine bile katlanmamaktadırlar.

Geminin batmasına neden olan sorunumuzun çarpık ve çürümüş sistem olduğunun ne zaman farkına varacağız acaba.

Ülkemizin sorunları dağ gibi büyümekte, katlanarak  büyüyen  kartopunun  tüm toplumumuzun üstüne düşmesine ramak kalmaktadır.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Anayasa ve yasalar tekrar gözden geçirilmeli, yargı reformu geniş ölçekli yapılmalıdır.

Hükümet ülkenin mali tablosunu içeren ayrıntılı bilgileri halkımızla paylaşmalıdır.

Sendikalar ülkemizin gelir, gider dengesini gözeterek taleplerini ve isteklerini düzenlemeli, üretkenlik ana unsur olmalıdır.

Sanayi Odası ve  Ticaret Odası yetkilileri   Ürettikleri ve İthal ettikleri ürünleri mümkün olan en az karla tüketiciye sunmalıdırlar, vede siyasi mülahazalar içinde bulunmamalıdırlar.

Halkımıza düşen görev ise yerli imalat olan ürünleri öncelikli olarak tercih etmeleridir.

Devlet Planlama Örgütü süratle kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar yapmalı ve en erken bir zamanda nüfus sayımını gerçekleştirmelidir.

Çalışma Bakanlığı Muhaceret yasasını harfiyen uygulamalı, ülkemizde var olan iş imkânlarını yerli istihdamlar yönünde kullanmalı ve kullandırma zorunluluğu getirmelidir.

Muhalefet partileri var olan sorunlara ayakları yere basan çözüm önerileri getirmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti ile var olan kardeşlik bağları daha da güçlendirilmeli, yaratılan  suni krizin bertaraf edilebilmesi  için kendi basın yayın organlarımız ile Türkiye Cumhuriyeti basın yayın organları temsilcileri başta olmak üzere iki ülke aydınlarına çok büyük görevler düşmektedir.

SONUÇ İTİBARI İLE

Ülkede yaşayabilir, kalıcı adil ve sosyal devlet odaklı sistemin getirilebilmesi ve ülkemizin “YENİDEN YAPILANDIRMA” sı için başta yukarıda belirtmiş olduğum taraflar ve tüm toplum katmanlarını oluşturan halkımızın, eşit şartlarda bu anlayışa destek vererek katkıda bulunması kaçınılmazdır. Toplumun büyük bir çoğunluğunun uzlaşı kültürü ile hareket ederek “ORTAK AKIL” etrafında oluşturacağı bu yeni anlayış ülkemizin ve de içinde yaşayan bizlerin yapması gereken en uygun hareket tarzı olacaktır.

İnanıyorum ki dillendirdiğimiz bu görüşler sessiz çoğunluğun görüşleridir. Uzlaşı kültürünün egemen olmasını isteyen halk kitlelerinin görüşüdür.

Bunun içindir ki hepimize çok büyük görevler düşmektedir. En başta geleceğimizi emanet edeceğimiz bugünün çocukları yarının gençlerine daha yaşanılabilir ,mutlu, müreffeh bir ülke bırakmak hepimizin görevi ve sorumluluğu  değilmidir?.

İkincisi bugünü bağımsız ve özgür yaşayabiliyorsak, bunu da tüm şehitlerimize, gazilerimize ve ilk mücadele liderimiz olan Dr.Fazıl Küçüke borçluyuz. Onların bizler için ödemiş oldukları bedele saygının gereği sorumluluklarımızı unutabilir miyiz?.

 

Bu gerçekler ışığında toplumsal var oluşu sürdürebilmek için herkesi ortak akıl anlayışı ile hareket etmeye davet ediyorum.