Çok kötü bir “başlangıç” oldu…
Daha görevi alır almaz, “ev sahibi”nin avlusunda, üstelik içeride takınılan tavrın aksine “Ona biraz ayar vermek gerektiğini düşünmekteyiz.” da ne demek?
“Dakika bir, gol bir” taktiği Ersin Tatar’a hiç yakışmadı…
Tam tersine bu “gol”ü kendi kalesine attı…
Sonradan; “Samimi bir şekilde, hiç de o şekilde bir niyetim olmadan kelime öyle geldi” dese de, “Onun için ben dedim ki Sayın Cumhurbaşkanı görüşlerine bir ayar vermesi lazım” dese de, adama “çevir da gaz yandı” derler…
Ersin Tatar’ın, köklü bir aileden geldiğini, Avrupalarda çok iyi bir eğitim aldığını ve özellikle babasının, dedesinin kişiliklerindeki “İngiliz terbiyesi”nin izlerini bilmesem, bu “farfara” nitelikli tavırlarını es geçecek, üzerinde durmaya değmez diyecektim…
Kendinden önceki parti dinozorlarının sergilediği “mahalle politikacısı” geleneğini harfiyen sürdürmesini doğal karşılayacaktım…
Ama Ersin Tatar’a bunu yakıştırmadım…
Üstelik; bu, Tatar’ın ilk kırdığı “pot” da değil… 
Daha önce de “Akıncı gibilerine meydanı boş bırakmayacağız” ve “Akıncı’nın desteği yüzde 10” gibi “pohporozluk” kokan, meydan okuyan çıkışları olmuştu…
Bir defasında “Cumhurbaşkanı’nın Meclis’i dinlemesi lazım. Ona göre bir yol izler herhalde” gibi “akıl hocalığı” kokan tavsiyeleri olmuştu; yaşı, başı ve tecrübesi ile orantısız biçimde…
UBP içinde, fanatik ve saldırgan, aşırı milliyetçi “akıl hocaları” olduğunu, Ersin Tatar’ın bu kişilere de “mavi boncuk” dağıtmak istediğini düşünsek bile, eğer “devlet adamı” iddiası varsa, bu “kötü başlangıç”ın izlerini ortadan kaldırmalıdır…
Yaşanan bu “tatsız” olayda, başka “tatsız”lıklar da var tabii…
Kurduğu cümlede “Ona biraz ayar vermek” bölümü vardı… “O” kimdi? Bir önceki cümlesi ile birlikte okunduğunda özne Akıncı’ydı… Oysa kendisi daha sonra açıklama yaptı ve “Sayın Cumhurbaşkanı görüşlerine ayar vermesi lazım” dediğini savundu.
Yani Akıncı, kendi görüşlerine kendisi ayar versin demek istemiş…
Bu da “Özürü kabahatinden büyük” ağırlığında bir başka pot oldu…
Ne zamandan beri, bu ülkede Başbakanlar, Cumhurbaşkanı’na “Görüşlerini değiştir” deme cüretini gösteriyor?
Ya da tam tersi…
Cumhurbaşkanı çıksın ve UBP’ye “görüşlerinize ayar verin” desin… Bu siyasi skandal olmaz mı?
Herkes kendi görüşleri ile siyasal çizgisi ile duruşu ile siyasette yer almaktadır. Kimse, ötekinin beynine müdahale etme hakkına sahip değildir…
Bir parti başkanı istedi diye Cumhurbaşkanı, zırt pırt pozisyon değiştiremez…
Üstelik; hem Tatar’ın, hem ortağı Özersay’ın “Çavuşoğlu rüzgarı” ile “Masaya başka alternatifler de konsun” şeklindeki söylemleri, Türk tarafının “resmi pozisyonu”na tamı tamına terstir.
Akıncı’nın “iki toplumlu federasyon” tezini savunması başka şeydir, masaya alternatifler taşımak bambaşka bir şeydir.
Akıncı’nın yürüttüğü görüşmelerin yol haritası, zemini, parametreleri UBP’nin doğal lideri Dr. Derviş Eroğlu’nun imzasını taşımaktadır.
Görüşmeler 11 Şubat 2014’te Sayın Eroğlu’nun Anastasiades ile imzaladığı “çerçeve”de sürdürülmektedir.
Çavuşoğlu istedi diye “ray değişikliği” yapılacaksa, Tatar ile Özersay, önce 11 Şubat anlaşmasını reddettiklerini “dürüstçe” açıklayacaklar ve “protokol”lerine yazdıkları gibi “korkak” davranmayacaklar…
Neden “korkak” dedim… Çünkü protokolde “yeni alternatifler” dediler ama; bunların ne olduğunu söylemekten çekiniyorlar, korkuyorlar…
UBP; 2004 yılında zamanın TC Başbakanı Erdoğan “Annan Planı’nı destekliyoruz” dediğinde Türkiye ile ters düşmüş, “hayır” kampanyası açmıştı.
Şimdi aynı Türkiye, aynı parti “ansızdan” 2004’te savunduklarını terk edince, ray değişikliği isteyince hem Tatar, hem de Özersay “Çavuşoğlu”nun yörüngesinde yerlerini aldılar…
Özersay; tıpkı ortağı Ersin Tatar gibi daha ilk günden “komik” durumlara da düştü… Ortağını savunacak diye BRT sunucusu kadına yüklendi “Ben gördüm, Ersin Bey öyle bir şey söylemedi” demez mi?
Arkasından bir de Rus Büyükelçisi ile yaşadığı “kriz” itibarını çizikledi…
Tabii; bu “ikili”nin göreve başlar başlamaz kırdıkları “pot”lar bu kadarla da sınırlı değil…
Bir protokol yaptılar; “namusum ve şerefim üzerine ant içerim” varakası gibi…
Devlet arazilerinin kiralanması, istihdamlar, terfiler, üst düzey atamalar, yolsuzluklar, fonlar hepsi nasıl “paylaşılacak” onun derdinde bir yemin varakası… Birbirine karşı “kuşku”lu, itimatsız, güvensiz iki tüccarın “çelme”leri, siyasi protokola dönüştürülmüş…
Düzeyi de, içeriği de “incitici…” Ama her ikisi de bunu içlerine sindirebilmiş…
Ersin Tatar’ın “Özersay, artık Dışişleri Bakanı olarak görevini daha etkili şekilde yapacak” demesi ise bir başka katmerli “pot…”
Ülkenin dünya kadar sorunu dururken, topluma hiçbir mesaj vermeyen bu “ikili” belli ki “hamaset” üzerinden ve “kavgacı” üsluplarla politika yapacaklar…
Nitekim daha ilk günden, Doğu Akdeniz’deki oldubittilere izin vermeyeceğiz” gibi “haklarımızı yedirmeyiz” gibi üst perdeden tehdit içerikli açıklamalara başladılar…
Ersin Tatar da ortağına eşlik ederek, asıl görevini unutup o da hamasete sarıldı. “Doğu Akdeniz’de hakkımızı yedirtmeyiz” dedi… 
Bu tür söylemlerin, kendilerinden önceki bir yığın politikacı tarafından her Tanrı’nın günü dillendirildiğini, hamasetçilere bu toplumun prim vermediğini, bu iki “muhabbetli” belli ki farkına varamadılar…
Sanıyorlar ki; asıl “misyon”ları, “Türkün Türk’e propagandası”nı yapmaktır…
Bundan nemalanacaklarını ve asıl “hedef”leri olan Akıncı’yı “Çavuşlarının” mermileri ile vurabileceklerini sanıyorlar…
Ama daha ilk günden çuvalladılar…