Adeta bütün dünyada ormanların ve yeşil yaprakların yanışı, doğaya ve bütün güzelliklere bir ihanettir.  Allah bize bu ağaçları yakmamız için vermedi.  Herşeyi, hatta  büyük emekleri var ederken, bir anda yok etmeyi öğretmedi bize Allah.
            Artık ateş yakmak ve ateşle oynamak bizim hayatımızın bir parçası oldu.  Özellikle yaz geldi mi, yangınlar da alır başını gider.  Bu durum sadece ülkemizde değil, bütün ülkelerde vardır.
            Hani “Evrensel değerler” deriz ya... Doğa da, doğanın bütün güzellikleri de, çirkinlikleri ve acımasızlıkları da insanlar içindir.  Doğayı ve insan ilişkilerini analiz ederken, nedense duygularıma hakim olamıyorum.  Ve soruyorum!
            “Yangınlar neden oluşur veya oluşturulur?”
            Acıların ve felaketlerin insanlar için olduğunu düşünürsek, galiba bazı şeylerin hesabını yapabiliriz.
            Doğal felaketlere diyeceğim yok.  Doğal afetlerin çarptığı insanlar, nasıl bir dünyada yaşadıklarının hesabını yapmalıdırlar.
            Özellikle pandemi döneminde evlere kapandığımız zamanlarda televizyonlarda doğa güzelliklerini gösteren görüntüler yakalamaya çalışırdık.  Bazı doğa güzelliklerini taşıyan filmler de beni hem mutlu ederdi, hem de kendimi sorgulardım.
            “Bizde neden yoktur bu güzellikler?  Bu yeşil yapraklar neden ağaçlarımızın dallarında rüzgarda savrulmaz?
            Bazı tarihi filmlerde o yeşil yaprakları görmesi ve adeta o sahnenin içinde yer alan bir sanatçı gibi insanın kendini hissetmesi, özlemlerin ve beklentilerin, hatta kıskançlığın belirtisidir.
            İlk ateş ilk insanlar tarafından keşfedilene kadar ormanlar yanar mıydı?
            Bana göre yanmazdı.
            Neden?
            Çünkü insanlar ateşi ve kibriti keşfetmemişti.  Şişeyi ve kırık camparçalarını da keşfetmemişlerdi.  Isınmanın da doğallık içinde gerçekleşirken, vahşi doğanın gerçekleri kendini gösterir.
            Eski insanlar içinde bulundukları zaman içinde yaşarken, kendi gerçekleri ile var oldular.  Bazen bilim adamları sorarlar:
            “En akıllı mahlûk hangisidir?” diye.
            Bunun cevabı “insanoğludur” şeklinde olur.
            Tam doğru bir cevap.  En akıllı varlık insandır.
            İnsanlar ateşi buldu, bez dokumak için keteni keşfetti, yazıyı ve yazı kağıdı parşömeni buldu hatta.  Zaman içinde rahat yaşamanın yollarını aramaya başladılar.  Rahat yaşamak sadece para değildir.  Tabii ki parayı da keşfeden insaanlar ekonomiyi ve kalkınma planlarını yaptılar.
            Atomu bulmak da insanların işidir.  İnsanların birbirlerini var etmesi gibi, yok etmeleri de insanların işidir.
            İnsanlar güzel yaşamak için ne yaparlar?
            Güzel bir ev yaparlar. O evin etrafına ve bahçesine ağaçlar ve rengarenk çiçekler ekerler.  Bazıları da evlerine şahane yüzme havuzları yaparlar. Niçin?  Rahat ve huzur içinde yaşamak için.
            İnsanoğlu doğallık ötesinde ağaç ekmeyi ve güzel çiçekler edinmeyi öğrendi.  Yalnız o güzelim ormanları koruyamadılar.  Ağacın dalındaki yeşil yapraklar kül oldu.  Ormanlardaki canlılar kaçabildikleri kadar yangınlardan kaçtılar. Kaçamayanlar o alevlerin arasında kebab oldular.
            Hani dedik ya insanlar neden kavga ederler ve neden savaşırlar diye?
            İdeolojik düşünceler içinde olan kesimler ormanları neden yakarlar?  Ormanları yakmakla kendi hedeflerine ulaşabildiler mi?  Ulaşamadılar. Sadece kendilerini tatmin ettiler. Daldaki yeşil yapraklara bile ihanet eden insanoğlu nasıl var olacak bu dünyada?
            Düşünüyorum bazen o sönmek bilmeyen yangınları gördükçe.
            Tabii afetin ve özellikle yangınların, sellerin ve depremlerin milliyeti yoktur.  Tabii afetler bütün insanlar için geçerlidir.  İşte evrenselliğin temelindeki ortak acılar.
            Bu yazıma neden “yangınlar” demedim.  Belki insanların daha çok ilgisini çeker ve daha çok insanları olumlu yönde etkiler diye yazdım bu felsefi yazımı.
            Tekrar soruyorum.
            Yazık değil mi daldaki yeşil yaprağa?