“Önce kendi kafamıza yerleşen izolasyonları aşmalıyız… Beynimizin zincirlerini kırmalıyız” Dr. Derviş Eroğlu KKTC 3. Cumhurbaşkanı 24.11.2011

İstanbul ‘da gerçekleştirilen Uluslararası Enerji Kongresi’nde Rumlar ile Akdeniz de gaz arama konusunda sözleşme imzalayan ülkeleri, T.C. Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan “Kimi Enerji Şirketlerinin, Rum kesiminin artmakta olduğu sorumsuzca adımların bir parçası olmaları kesinlikle anlayışla karşılanamaz. Adaletin, hakkaniyetin ve uluslararası hukukun gereği, hidrokarbon kaynaklarının Ada’daki tüm taraflara ait olmasını gerektiriyor. Kıbrıs’taki gelişmelere taraf olan herkesten beklentimiz, bölgedeki yeni gerginliklere yol açabilecek adımlardan kaçınmalarıdır. Aksi takdirde sadece bölgede değil her alanda Türkiye gibi bir dostu kaybetme riski ile karşı karşıya kalabileceklerini hatırlatmak isterim” diyerek uyardı. Peki kimdi bu Ülkeler? İtalya, Amerika, Fransa şirketleri ve Katar. Bence bu uyarı öncelikle Katar’a yapılmıştır. Katar, Nisan 2017 de Kıbrıs Rum yönetimi ile Ada’nın güneyindeki 10. Parselde doğalgaz arama anlaşması yaparak Katar Emiri’nin kontrolü altındaki Petrol Şirketine, Exxon Mobil ile birlikte doğalgaz arama Lisansı almıştır. Dış ülkeler uluslararası ilişkilerinde her zaman menfaatleri doğrultusunda hareket ederler. Dostluklar sağlanan çıkarlar ile doğru orantılıdır. Şimdi Katar’ a her türlü desteği veren Katar’ın güvenliği için silahlı kuvvetlerini gönderen Türkiye’nin Kıbrıs ile ilgili uyarısına Katar nasıl bir tavır takınacaktır? Türkiye’nin hamlesi ne olacaktır. Bunu hep birlikte göreceğiz.

Aslında bunun gibi Denizler üzerindeki Uluslararası hukuktan kaynaklanan Türkiye’nin o kadar çok haklı olduğu olaylar vardır ki Türkiye bunların üzerinde tam olarak müdahil olmak istediği halde olamıyor. Benim bildiklerime ve öğrendiklerime göre bunun tek sebebi 1982 yılında Deniz Hukuku sözleşmesinin Türkiye’nin imzalamamış olmasıdır. 1982 yılı darbe hükümetinin Türkiye Cumhuriyeti’ne attığı bir kazık da bu olmuştur. Uluslararası Hukukta ve diplomaside atacağınız adımları zamanında atmaz iseniz birçok alanda sıkıntıya düşersiniz. Bu değişmez bir kuraldır. Ayrıca uluslararası politikalarda ve diplomaside kavramları da doğru kullanmak gerekiyor. Genelde Kıbrıs Türk’ünün egemenliğini savunanlar, KKTC den bahsederlerken Avrupa Birliği ağzıyla hep “Kuzey Kıbrıs” diyorlar. Bu da yanlıştır. Çünkü Kuzey Kıbrıs ‘ta, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devleti vardır. Hadi tanımayanlar söylesin peki Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC’nde söyleyenlere ne demeli?

Samsun da yapılan 23. İşitme Engelliler Olimpiyat Oyunları için bir sporcuyla gelen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, geçit töreni sırasında televizyonlar da iki sunucu tarafından “Kıbrıs” diye anons edilmiştir. Bu beni çok üzmüş ve rahatsız etmiştir. Öncelikle şu tespiti yapmak isterim. Rum sporcu tüm Kıbrıs’ı temsil etmemektedir. O ancak T.C. nin tanımadığı Güney Kıbrıs Rum Yönetimini temsil edebilir. Bu oyunlarda KKTC den katılacak engelli kardeşlerimiz de bulunmaktadır. Madem birleşmek istiyorsunuz bu alanlarda neden özveri göstermiyorsunuz, Kıbrıs Türk sporcularını çağırmıyorsunuz diye sormadan da geçemiyorum. Güney Kıbrıs Rum Yönetimine Türkiye‘de yapılan bir organizasyon da Kıbrıs diye anons yaparsanız, Kıbrıs Adasının tek temsilcisinin Rum’lar olduğunu kabul etmiş olur ve Rumların eline bir koz daha vermiş olursunuz.

Bir konuya daha değinmek istiyorum. 20 Temmuz Barış Harekatı’nın 43. Yıl dönümünde Anıtkabir de KKTC Ankara Büyükelçisi Sn. Fazıl Can Korkut’un çelenk koyma törenin de Anıtkabir Komutanı Albay orada olmasına karşın Binbaşı tarafından elçimize nezaret edilmesi de bizlerce önemli bir konudur. KKTC devleti, saygın bir devlettir. Gerekli en üst düzey kabulü görmelidir. KKTC ile ilgili en önemli gördüğüm bir hususta Birleşmiş Milletler de yapılan görüşmelerin Rum’lar tarafından bitme noktasına getirilmesidir. Görüşmeler bittikten sonra T. C. Dışişleri Bakanı Sn. Mevlüt Çavuşoğlu’nun bütün dünya’ya Rum’ların etik olmayan davranışlarda bulunduğunu açıklaması da çok önemli olup böyle bir açıklama Türkiye tarafından ilk defa yapılmıştır. Tarih boyunca, özgürlük ve mücadele liderimiz Dr. Fazıl Küçük ve Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş ‘ın söyledikleri sözler, yaşadıkları tecrübelerin T.C. Hükümeti tarafından yaşayarak öğrenilmesi geçte olsa sevindirici olmuştur. Eylül ayında tekrar görüşme zemini arama çalışmalarının da yapıldığını duyuyoruz. Bütün dünya’ya görüşmelerin artık bittiğini söyleyen T.C. Dışişleri Bakanı Sn. Mevlüt Çavuşoğlu’nun ve T.C. nin Birleşmiş Milletler nezdinde olası Kıbrıs görüşmelerine tavır alacağını düşünenlerdenim. Söylenen gibi etik olmayan, sahtecilik yapan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile aynı masaya oturulacağını düşünmüyorum. T.C. ve KKTC’nin onuru bu kez ön plana çıkacaktır.

KKTC 3. Cumhurbaşkanı Sn. Derviş Eroğlu’nun söylemiş olduğu gibi kafamıza yerleşen izolasyonları aşarak beynimizin zincirlerini kırıp, kalıp dışı düşünerek geleceğimiz için yeni projeler ve çözümler üretmeliyiz.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1922 yılında söylemiş olduğu “Hangi Bağımsızlık vardır ki; yabancıların öğütleri ve planları ile yükselebilsin tarih böyle bir şey kaydetmemiştir.” Sözünü akıllarımızdan çıkarmayarak kendi kendimize yeterli olmak için siyasi ve ekonomik olarak güçlü olabileceğimiz düşünce ve politikalar üretmeli ve gerçekleştirmeliyiz. Haydi! Kıbrıs Türk Halkı ne duruyoruz. Çalışalım ki Bağımsızlığımız sonsuza kadar yaşasın.

Mutlu, sağlıklı bilgili ve uyanık olalım.