Türkiye’nin “ana muhalefet” partisi CHP’nin Başkanı Kılıçdaroğlu, geçen hafta içinde Kıbrıs’a günübirlik bir ziyarette bulundu.
“Resmi makam”ları dolaştı…
“MİT temsilcisi beni tehdit etti” diyen Mustafa Akıncı’dan aldığı randevuyu son anda iptal ederek kendisi ile görüşmedi.
Buradaki ziyaretlerde söyledikleri, büyük bir “hayal kırıklığı” yarattı.
Oysa CHP; Kıbrıslı Türkler ile tarihsel bağları olan bir partidir…
Atatürk devrimlerinin Kıbrıs’ta hızlı biçimde benimsenmesi sürecinde, yerel siyasetimizde “altı ok” dağlara taşlara işlenmişti…
Öte yandan CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in Kıbrıslıların gönlünde apayrı bir yeri vardır.
Yani 1920’lerden beri, kimse buralarda yokken CHP vardı…
Kılıçdaroğlu’nun bu ziyareti, ne yazıktır ki bu “tarihsel bağlar”ı bir kez daha zedelemiştir…
Kılıçdaroğlu, Tayip Erdoğan’ın “iki dudağı” arasından çıkan “egemen eşitlik” tezinin kuyruğuna takılacağını burada teyit etmiştir.
Hatta AKP’nin bu konudaki tezlerini “aynen” programına yazmıştır…
Bunu yaparken de “Kıbrıs milli davamızdır. Partiler bu konuda farklı düşünmüyor” diyebilmiştir.
CHP’nin, Erdoğan orijinli bu “tez”lere sarılması, TC’nin “resmi tez”i olan federasyonu terk etmesine ses çıkarmaması, hatta körü körüne arkasından gitmesi; sadece “milli dava” ile açıklanabilir mi?
Koskoca bir “ana muhalefet” partisi, Kıbrıs konusunda, kendi siyasal çizgisine, sosyal demokrasi ilkelerine uygun, dünyada yer etmiş bir “tez”den neden bu kadar kolay caymıştır?
Neden CHP’nin 50 yıllık parti tezini “öldü” diye ilan eden Erdoğan’ın peşine takılmıştır?
CHP “milli dava” tezi değişecekse, bunun “en geniş tabanda” üretilmesini savunamaz mıydı?
Bunun demokratik alt yapısının oluşturulmasında ısrar etmek yerine, Erdoğan’ın otoriter rejiminin dayattığı “tez”i alıp kabullenmesi CHP’nin dış politikada büyük zafiyetini gösteriyor.
Kılıçdaroğlu’nun, Maraş’ta, insan haklarına, uluslararası hukuka, BM kararlarına meydan okuyan Erdoğan’ın, hamasetçi politikalarına da zamanında büyük katkı yapmıştı…
Kılıçdaroğlu’nun burada haşin milliyetçilere “mavi boncuk” dağıtması, adeta “Ben AKP’den daha milliyetçiyim” demeye çalışması Kıbrıslı Türkleri derinden incitmiştir.
“Sosyalist Enternasyonal”e üye bir parti, en azından, AKP’nin icat ettiği “tez”lere mesafeli durabilirdi… Erdoğan’ın ağzında sakız ettiği “ayrılıkçı” çizgiyi sorgulayabilirdi…
Ortaya, İslamcı otoriterliğe alternatif bir “fark” koyabilirdi…
Yapmadı… Desteklediği AKP orijinli tezin, Kıbrıslı Türkler arasında bir “karşılığı” olmadığını dahi anlamadı…
Belli ki ne seçim sonuçlarını inceledi ne de bu konuda son yapılan anketleri…
Kılıçdaroğlu’nun bu Erdoğan kuyrukçuğu yanında burada başka “gaf”ları da oldu…
Ekim ayındaki seçimlere AKP’nin yaptığı ve Kıbrıs’ı ziyaret ettiği gün raporu açıklanan “müdahale”leri görmezden geldi.
Hem burada “bağımsız bir devlet” arzu edeceksiniz, hem de “Türkiye’nin siyasi partileri buradaki seçimlere karışmamalıdır” diye bir mesaj bile vermekten çekineceksiniz…
TC’deki “sosyal demokrat” bir siyasal parti için Kıbrıslı Türklerin “irade”lerinin hiçbir önemi yok mu?
Ülkesinde muhalefet ettiği AKP, kardeş bir ülkede bu “irade”yi gasp ettiğinde, ona karşı durmak, bir “sol” iddialı parti için siyasal bir değer taşımıyor mu?
AKP’nin burada UBP’nin genel kuruluna bile müdahale eden eylemleri karşısında TC’deki “ana muhalefet” CHP’nin hiçbir sözünün olmaması “normal” mı?
Tam tersine, CHP’nin bu konuya sahip çıkması, hatta araştırma yapılmasını talep etmesi, AKP’nin ipliğini pazara çıkarması gerekmez miydi?
Neden bu parti, AKP karşısında, Erdoğan karşısında bu kadar tutuk?
Sayın Erdoğan’ın, CHP’nin altı okundan biri olan laikliğe Kıbrıs üzerinden yüklenmesi ve KKTC Anayasa Mahkemesi Başkanı’na ayar çekmek istemesi CHP’yi hiç ilgilendirmiyor mu?
Hukukun üstünlüğü ve laiklik CHP’nin öncelikleri arasında yok mu?
KKTC yargısına ayar çekmek isteyenler, siyasi rakipleri değil mi? Yargı bağımsızlığı CHP’nin programından atıldı mı?
Ankara’da bu konuda kükreyen Kılıçdaroğlu’nun bu konuda söyleyecek sözü yok muydu?
Yoktu… “Güzel bir devlet burası” diyerek Kıbrıslı Türkler’in, Türkiye muhalefetinden duymak istediği “demokratik sesi” adeta magazinleştirdi…
Aslında Kılıçdaroğlu, AKP’nin itibarsızlaştırma operasyonları nedeniyle meşruluğu tartışmalı makamları ziyaret ederken, KKTC demokrasisine çok büyük katkılar yapabilirdi…
Geçmişte Prof. Erdal İnönü’nün burada sistemi nasıl kurtardığını incelese, öğrense “kupkuru” ve AKP’yi aklayan, yararsız ve “iş ola” bir ziyaret yapmazdı…
Kıbrıslı Türkler, TC’deki siyasal partilerin KKTC’nin “iç işlerine” müdahale etmesini asla kabul etmezler.
Ne AKP’nin, ne de CHP’nin… Hiçbirinin…
Kılıçdaroğlu bunu dillendiremedi… AKP’nin dinci yapılanma girişimleri, siyasete, yargıya müdahaleleri, burasının bir “arka bahçe” yapılmak istenmesi karşısında TC’de bir siyasal “subap” olduğunu bilmek, Kıbrıslı Türkleri rahatlatacaktı, onu da başaramadı…
Bu ziyaret hem Kılıçdaroğlu’nun, hem de CHP’nin “itibar”ına yeni çizikler atılmasına yol açtı…