Şimdiye kadar ayak patırtısı koparmaya yeltenmediğimiz, kuvvetsizliğimizden azim ve iman eksikliğimizden değildir. Türk inandığı bir dava uğruna yedisinden yetmişine ölmesini bilen bir millettir. Ağırbaşlı ve soğukkanlı Türklerin de sabırlarının bir hududu vardır. Uğradıkları haksızlıklara karşı güzel yüzlü kalabilen bu halkın da gün gelir kan başına sıçrar. 1958
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kavurucu sıcakların halk söylemi ile belinin kırıldığı günlerden geçiyoruz. Yarısının yaz diğer yarısının da kış olarak tanımlanan Ağustos ayının ortalarında bulunuyoruz. 49 yıl önce bu sıcaklarda karşımızdaki unsurun saldırıları ile çok sayıda insanımızı şehit verdiğimiz günlerden geçiyoruz. 15 Temmuz 1974 tarihinden sonra 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye’nin bir anlamda adada bozulan düzenin yeniden kurmasından önce Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliklerinin sağlanması amaçlanıyordu.
Bu amaçlarda kısmen de olsa başarılı sonuçlara ulaşıldığını söylemek olasıdır. Buna koşut bozulan düzenin yeniden kurulabilmesi için başlatılmış olan müzakere süreci saldırıya uğrayan Makarios tarafından engellenmeye çalışılması sonrasında Ayşe tatile çıksın parolası ile harekete geçilerek Türklerin toplu olarak katledilmesi kısmen de olsa önlenebilmiştir. Rum saldırılarının sürgit ediyor olmasını önleyebilmek için mücadelede başarılı sonuçlar alınarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de sınırları belirlenmiş oluyordu.
Ayşe tatile çıkmadan önce Girne bölgesinde dar bir alana sıkışmış olan askerlerin bulundukları yerden hareket ederek saldırı ve kuşatma altında bulunan Türk bölgelerinden katliam haberleri geldiği için müdahale zorunlu idi ve öyle de yapıldı. Müdahalede geç kalındığı için Atlılar-Muratağa ve Sandallar köylülerinin katledilmesi sonucunda tarihe diğerleri ile birlikte Toplu Mezarlar olarak kayıtlara geçiriliyordu.
Geçtiğimiz günlerde Atina’da yayınlanan Kathimerini gazetesinde yer alan bir haberde, Yunanistan’ın Kıbrıs meselesinin çözümünün birincil öncelikleri arasında olmadığı belirtiliyordu. Bu haber son yapılan parlamento seçimi sonrasında Başbakan olan Mitçotakis’e dayandırılıyordu. Adanın güneyindeki Rum siyasi partilerinin konuya ilişkin farklı tepkilerinin gelmesi son derece doğaldır. İlginç olan husus Crans Montana’da müzakere masasını tekmeleyen Nikos Hristodulidis’in bir türlü bitmek bilmeyen bu takıntısıdır. Bu nedenle Türkiye’nin son olarak yapmış olduğu AB sürecinin önünün kesilmesini amaçlıyorlar.
Adanın güneyindeki siyasi yapının yedeğine takılan Yunanlı siyasetçiler Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünün öncelikleri arasında olmadığı söylüyor olmaları yukarıda da kaydettiğimiz gibi inandırıcılıktan uzaktır. Doğu Akdeniz’de ki bölge ülkelerini de yedeklerine alarak Türkiye’nin bölgedeki gücünü kırabilmek için Lahey’deki Yüksek Adalet Divanına taşımak çabalarını sürgit ettiklerini gizlemiyorlar. Münhasır Ekonomik Bölge konularındaki açmazların aşılabilmesini bekliyorlar. Bu davranışları ile de Türkiye’nin bölgedeki gücünü ne kadar kırabilirlerse kendilerini başarılı sayacaklar.
Geçtiğimiz günlerde Rusya’nın adanın kuzeyinde yerleşik durumda olan yurttaşlarına sağlıklı hizmet sunabilmek için idari bir birimi hizmete sunacağını açıklıyor olması Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması anlamına gelmiyor. Bu birimin açılması uzun soluklu düşünülse bile tanınma olasılığı kuşkuludur. Bütün ülkelerin benzer kuruluşlar aracılığı yurttaşlarına hizmet verdikleri yadsınamaz bir gerçektir.
Bizlere düşen görev, ülkemize yapacağımız çalışmalarımızla tanınma kapısını aralamaktan geçiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…