Bizim etimiz ne budumuz ne, diye sorarız bazen olumlu veya olumsuzluk karşısında.  Bunu neden böyle yorumluyorum, anlatayım...
            Statistik Kurumu’nun yaptığı açıklamalardan şunu anlıyoruz:
            “KKTC, pahalılıkta dünya altıncısı.”
            Bilimsel veriler bize bunu gösteriyor.  Bunun da nedenleri var elbette.
            Birincisi TL’ye endeksli para politikamız, diğeri güneyin euro kullanması, ve kontrolsüz gidişattır diğeri de.
            Bu durum pahalılığın önüne geçememekten kaynaklanır.  İnsanların hayatı kolaylaşırken, pahalılık da bel büküyor. 
            Eskiden marketlerden aldığımız yiyeceklerin etiketine bakmaksızın poşetlerimizi doldururduk.  Ya şimdi?
            Gerçek anlamda pahalılık aldı başını gidiyor.  Bir lokma ekmek bile rağbete bindi.  Çok nüfuslu aileler bu durumdan en çok etkilenen zümredir. 
            Pahalılık bir yana, şimdi de yeşil yiyeceklerde limit üstü ilaç olduğu tespit edildi.  Özellikle Türkiye’den gönderilen meyvalarda bu durum tespit edildi.  Tespitin akabinde limit üstü ilaç taşıyan yiyecekler imha edilse de, o yiyecekleri yiyen vucuduna o ilacı sokmuştur bile.
            İnsanların kanser olmasında en büyük etmendir limit üstü ilaçlar.  Kanser vakaları neden arttı, sorusunun karmaşası içinde öylece yaşıyoruz yani.
            Kanserle savaş derneği yakalara taktıkları pembe kurdelelerle kanser konusunda farkındalık yaratmaya çalışırken, diğer taraftan kansere davetiye çıkarılan yiyecekler...
            Olumlu ve olumsuzluğun tezatları için kim neyi, nasıl ve ne şekilde denetleyebilecek.
            Şöyle kafamdan geçiriyorum, piyasaya yeni çıkan yeşil sebzeleri.  Marketlerde iştahlı enginarları, pazıları, salatalıkları ve lahanaları görünce insanın onları alası gelir.  Halbuki iştahlı enginarlar, mutlaka kendi doğallığı içinde yetişmediğini hepimiz de biliyoruz.
            Reşat Akar programlarında bu durumlara parmak basarken, vatandaşlarla da söyleşi yapar.  Vatandaşların parmak bastıkları pahalılık için şöyle diyor insanlar.
            “Bize artış yapmasınlar, sıkı bir şekilde fiyatları denetime tabi tutsunlar.”
            Bu doğru bir yaklaşımdır.  Fiyatları kontrol etmek de bir milli görevdir.
            Bahçesi olan insanlar, ellerindeki büyük veya küçük arazi miktarına yeşillik ekerler, sırf ilaçlı yiyecek almamaları için. Yani hormonsuz yiyeceklerle beslenme.
            Marul için de bir yorum yapabiliriz...
            Özellikle iştahlı marullardan kaçınmak lazım.
            Zamlar konusunda Hür-iş başkanı Ahmet Serdaroğlu şöyle bir açıklama yaptı, pahalılık üzerine:
            “Elektrik zamının etkilerini iğneden ipliğe kadar hissedeceğiz.”
            Sendikaların yaptıkları bir oto-kontrol vazifesidir.  Münferiden pahalılıkla mücadele etmek mümkün değil.  Politikanın ötesinde yapılan gerçekçi açıklamalar, bayağı dar gelirlileri düşündürüyor.
            Kadınlar mutfak giderlerini çok iyi biliyorlar.  Hangi yiyecek maddesinden kesilmesi veya kesilmemesini de biliyorlar.
            Mesela Pazarları kurulan belediyenin açık pazarlarına giden insanlar, yani dar gelirliler, pazarın  kapanacağı satlerde giderler.  Hani eldeki malları satabilmek için kapanışa yakın saatlerde hemen hemen yarı fiyatına satıyorlar her şeyi.  İşte dar gelirli insanlar o saatlerde giderlerr açık pazara.  Nereden kesip, nereye yapıştıracakları şaşıran insanlardır onlar.
            Son saatlerde satılan malları ikinci veya üçüncü sınıf mallar olarak niteleyenler vardır.  Domatesler sayı ile alınıyor artık.  Et fiyatları zaten aldı başını gidiyor.  Bazı düşük gelirli aileler, tavuk ciğerini tercih ederler, sırf tencerelerine et girsin diye.
            Kabul etmek lazım...  Yeşil sebze tekelcilerin elindedir.  Şayet sizin imkanınız varsa o ürünü bahçesinden alırsınız.  Halbuki toptancı bahçedeki ürünü alıp götürdüğünde, o ürüne dört hatta beş katı fiyat biçerler.  Şu toptancılar meselesine de el atılmalıdır.
            Türkiye’de domatesleri tarlalara döker üreticiler.  Elde kalan ürünü ancak tarlalara yığılmış vaziyette görürsünüz.  Lakin biz de marketlerdeki küfelerde hep çürük veya dördüncü sınıf malı  görürüz.
İlgili bakanlık denetim mekanizmasını hareket ettirmezse, kırk yıl daha bu iş böyle sürüp gider.
Eskiden dört tane lahmacunu 20 TL’ye alırdık.  Şimdi ise dört lahmacunu 200 TL’ye alıyoruz.  Daha ne diyelim ki...
            Fiyatlar aldı başını gidiyor.  Limit üstü ilaç barındıran yiyecekler de cabası.
            Haydi gelin de yaşayın yaşayabilirseniz bu durumda.