Bir gün ansızın, ağızlarını açıp; “envanter” icadını ortaya attıkları an, ne demiştik?
“Bakın görün; Maraş’ın tümü Evkaf’ın malıdır” diyecekler…
“İlk açıklama”yı yapan bakanın “niyet”i satır aralarını dikkatle okuyunca kolayca anlaşılıyordu…
Önce “büyük bir bölümü” dediler ama; kesmedi, kurtarmadı…
Sonradan ağızlarındaki baklayı çıkardılar ve “hepsi” demeye başladılar…
Şimdi Başbakanımız; Osmanlı’dan, Evkaf’tan söz etmekte ve “hepsi bizim” bayrağını en yükseklerde dalgalandırmaktadır…
Yardımcısı ise; 1974’te oradan kovulan mal sahibi Rumları “paydaş” ilan etmesin mi?
BM belgelerinde “Maraş’ın eski sahipleri” olarak geçen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin birçok kararına giren, Avrupa Parlamentosu’nun bazı kararlarında sözü edilen bu “Maraş’ın eski sahipleri” bundan böyle bizim “Hükümet”in nezdinde, ancak bir “paydaş”tırlar…
Demek ki neymiş?
Gürültülü “Maraş açılımı” bir “hamaset denemesi” ve “Türkün Türk’e propagandası”nın ötesinde başka bir şey değilmiş…
UBP ile HP; koalisyon ortaklığı oluştururken, sıraladıkları tüm “öncelikleri” terk ederek, geçmişte hükümetlerin işi olmayan konulara daldılar…
Neden?
Çünkü bu hükümetin “yapay gündem”e ihtiyacı var…
“Algı operasyonu”na ihtiyacı var…
“Kafa karışıklığı”na ihtiyacı var…
Bu, aslında dünyada çağdaş olmayan ülkelerde çok denenmiş bir “kurnazlık teorisi”dir…
Asıl yapması gereken işleri “unutturmak” ve “üzerine elzem olmayan” işlerle uğraşmak…
Halkın Partisi’ne bir bakın…
Dış politika, Cumhurbaşkanı ile ilişkiler, Maraş’ın envanterini çıkarmak gibi konular gündemlerinde hiçbir “önceliğe” sahip değildi…
Tüm seçim stratejisini “yolsuzluklarla savaş” ve “temiz toplum” üzerine kurmuşlardı…
Ama; baktılar ve gördüler ki “ülke yönetmek” bambaşka bir şey… Bunun altından kalkmak çaplarına göre değil…
Hemencecik başka denizlere daldılar…
Kendi başarısızlıklarını, bir çuval inciri berbat eden politika tutarsızlıklarını “örtbas” etmenin yolu; kafaları karıştırmak, gündemi değiştirmekti…
Ortakları Ersin Tatar, buna dünden razıydı…
Zaten “hamaset”i gönülden duyumsayan, milliyetçi söyleminde sınır tanımayan Tatar, Özersay’ın bu “dizayn”ına arkadan yetişti ve hep onun söylediğinin bir fazlasını bize sattı…
O; envanter dedi… Bu “açacağız” dedi…
O; Rum mal sahipleri “paydaştır” dedi… Bu “hepsi bizimdir” dedi…
Oysa; Ersin Bey de, ikide bir “Ekonomi önceliğimiz olacak” demekteydi…
“Mali protokolü hemen imzalayacağız” demekteydi…
Topluma söylediklerini, söz verdiklerini, koltuğa oturur oturmaz bir kenara iten ve “hamaset” yarışına giren bu iki politikacının yarattıkları bu “buğulu” ortamdan ne ölçüde nemalanacakları ciddi bir sorundur…
Yakın tarihimiz; bu taktiğe başvuranların politikadan nasıl silindiklerinin örnekleri ile doldurur…
Bu iki “uyumlu” politikacı, neden Maraş’ı açacaklarına, rahmetli Denktaş’ın anıt mezarını açmayı denemiyorlar?
Kanımca, bunu yapsalar, milliyetçi çevrelerin oyunu çok daha fazla hak edecekler…
Birkaç günden beridir, sosyal medyada; rahmetli Dr. Küçük ile Denktaş’ın fotoğraflarını yayımlayarak bu iki lidere “vefasızlık” edildiğine ilişkin yazılar yer almaktadır.
Zamanında, Türk malları konusunda hak iddia etmekten “feragat” etmelerine ilişkin Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken attıkları imzalar ve alınan paraya ilişkin yaşananlar, bilen bilmeyen herkesin diline düştü…
Bu “hükümetin” iki ortağı, Maraş “kozu”nu ortaya atarak, gündemi değiştirmeye çalışınca, başkaları da doğal tepki olarak eski defterleri karıştırmaya başladı…
Doğrudur… Bir “vefasızlık” yaşanıyor bu iki liderimize karşı… Dr. Küçük Anıttepe’de, Rauf Denktaş ise Cumhuriyet Parkı’nda kaderlerine terk edildiler…
Lefkoşa’nın güzide bir yeşil alanı içine dikilen Denktaş Anıtı, bu günlerde terkedilmiş durumda…
Çevre düzenlemesi de yarım kaldı…
İşi yürüten müteahhitin kırıp döktüğü yürüyüş yolları, söktüğü ağaçların enkazı, büyük bir kirlilik oluşturuyor…
Altı milyon liralık proje “yarım yamalak” öylece duruyor ve her gün orayı ziyaret eden onlarca Türk turist bu “manzara”ya bakarak, bize bir yığın “vefasızlık” laflarıyla tavsiyelerde bulunuyor…
Anıt mezarın kocaman demir kapısının yerini bulmak için anıtın etrafında dönen insanlara rastladıkça, “bir anıta bile sahip çıkamadınız” serzenişleri ile karşılaşınca, insan ister istemez Maraş’la yatıp kalkan bu “sahte gündemci”lere içerliyor…
Bu iki koalisyon ortağı rahmetli Denktaş’ın “rahle i tedrisat”ından nemalanmış kişiler olduklarına göre, hiç mi bu “utanç tablosu” onları rahatsız etmiyor?
Maraş’ın yılanlara, çıyanlara teslim olduğunu söyleyenler ve bir an önce “ikinci ganimet dönemi”ni açmaya çalışanların gözleri kör mü?
Bu projeyi bir an önce tamamlamak ve bu parkı, içinde insan unsuru ile birlikte kente yakışır bir yeşil alan ve Kıbrıslı Türklerin “vefa”sının bir örneği olarak kente kazandırmak, Maraş’ı açmaktan daha kolay değil mi?
Kamu reformunu, yurttaşlık yasasını, belediyeler reformunu gündemden düşüren, yüzde 40 artış gösteren işsizliği, turist sayısındaki yüzde 10 azalışı gizlemeye çalışan bu “ikili”nin, toplumun önceliklerine önem vermedikleri anlaşılıyor…
Bir de şu; ülkenin tüm yolları, yağmurlardan harabeye dönüştü… Acaba bu konu Maraş hamasetinden daha az mı önemli?
Yeni “politik anlayış”ta; iş yapmak değil, toplumun yaşam kalitesini yükseltmek değil de sloganlarla toplumu uyutmanın “prim” yapacağını sanan UBP-HP ortaklığı hiç de iyi bir başlangıç yapmadı…