Dr. FAZIL KÜÇÜK diyor ki;
‘Biz (Kıbrıs Türkü) ne kadar millet ve milli varlığımız aleyhine tek bir söz söyletmezsek, dinimiz hakkında da ne tek söz söyletir...
Dr. FAZIL KÜÇÜK diyor ki; ‘Biz (Kıbrıs Türkü) ne kadar millet ve milli varlığımız aleyhine tek bir söz söyletmezsek, dinimiz hakkında da ne tek söz söyletir ve ne de söyleriz. Biz ne kadar Türk olmakla gurur duysak, Müslüman olmakla da o kadar iftihar eder ve gurur duyarız.1942 ‘Laik Türkiye Cumhuriyetinin evlatları arasında olmakla iftihar eden, Allahı tanıyan ve ümitsizliğe düştüğü anlarda Ondan imdat isteyen bir Türk Müslümanıyım.1945 ‘Biz Elhamdülillah Müslümanız ve dinimize tamamen bağlıyız. Bunu da 1878den beri ecnebi bir idare altında geçirdiğimiz günlerde bile devam ettirdik.1951 Son günlerde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde ezanın yüksek sesle, mikrofonun sonuna kadar açılarak okunmasının vermiş olduğu rahatsızlığın Mahkeme kararı ile ortadan kaldırılması (ezanın sesinin kısılması) Kıbrıs Türklerinin dininin sorgulanmasına neden olmuştur. Oysa bu karar ezanın kaldırılmasına yönelik değildir. Rahatsızlık verecek derecede yüksek tondan okunmasının daha düşük tonlardan okunması yönünde bir karardır. Kasıtlı olarak tarih boyunca, Kıbrıs Türklerinin dini sorgulanmıştır. Kıbrıs Türkleri arasında dini değerlerin düşük olduğu iddiaları ortaya atılmıştır. Dr. Fazıl Küçükün 1942-1945-1951 tarihlerinde söylemiş olduğu başlıkta yazdığım sözleri hep bu sorgulamanın sonucu söylenmiştir. Bu konu ile ilgili uzman olan kişilerin görüşleri tarih boyunca açıklanmış, yazılmış, çizilmiş, kitap haline getirilmiştir. Ben de, 27 Kasım 2011 tarihinde KKTC Din İşleri Başkanı olan Doç Dr. Talip Atalayın TAKa yaptığı açıklamalardan alıntılar yaparak sizleri aydınlatmak, bu iddialara cevap vermek istiyorum. ‘Ada tarihi, verilen mücadele çok önemli. Müftülük kurumuna hayran kaldım. Kıbrıs Türkünün müftülük kurumuna verdiği değer, Dana Efendi, Con Rıfat gibi isimler, tarihi olaylar Kıbrıs Türkü tarafından bilinmelidir. Çok saygın bir tarihi, geçmişi var Kıbrıs Türkünün. Kıbrıs Türkleri arasında dini değerlerin düşük olduğu algısı doğru değil. Doğal, yaşamsal Müslümanlık Kıbrısta Türkiyeden daha çok. Aile bağları güçlü, hoşgörü sınırları gelişmiş, şiddet eğilimi olmayan, kul hakkı yemeyen bir toplumda dini değerlerin düşük olduğundan bahsedilemez. Her toplum değerlerini kendi kültürüne göre yaşar. ‘Mısmıl/musmul ‘Allaha şükür ‘İnşallah gibi farkında olsun olmasın, günlük dilde kullanılan kelimeler de ‘doğal müslümanlık göstergeleridir. Ezan sesi her yere ulaşmalı, gürültü değil. Gürültünün nedeni ses sistemi. Mağusa dahil, bazı bölgelerde bu sorun var biliyorum. Çözmek için uğraş veriyoruz. Ancak maliyet gerektiriyor. Ve bizim bütçemiz çok az. Bu sorunları yavaş yavaş aşmaya çalışıyoruz. Bunları söyleyen Doç. Dr. Talip Atalay, Türkiyeden, önceki KKTC Başbakanlarımızdan Sayın İrsen Küçükün talebi ile Kıbrısa gelmiştir. Ailesi 1975 yılında göçmen olarak gelerek Maraş bölgesindeki Veyselliler Mahallesine yerleşmiş, Konya İlahiyat Fakültesinde Kıbrıs bursu ile okumuş, Doktorasını Kıbrıs üzerine yapmış, eğitimci akademisyen. Şu anda Profesör olarak aynı görevi yürütmektedir. Geçmiş yıllarımızdan, yaşanmışlıklardan da yaptığım tespitlerin sizlere aktarılmasının bu konu ile ilgili fayda sağlayacağı kanaatindeyim. Kıbrıs Türk Kültür Derneğinde beraber çalıştığım arkadaşım Nesrin Aydının derneğin yayını olan ‘Kıbrıs Mektubu dergisinde yayınlanan ‘Kıbrıstaki Eski Ramazanlar ve Eski Bayramlarbaşlıklı yazısındaki anılarından aldığım ve beni çok etkileyen bölümleri konumuza ışık tutacaktır. Dedesi müezzin olan, oruçlu iken ezan okumaya minareye çıkarken vefat eden dedesinden sonra babasının müezzin olduğunu anlatan Nesrin Aydın Kıbrıs ile ilgili bakın neler söylüyor. ‘Ramazan gelmeden önce şerefenin etrafındaki fincanlar yıkanır, temizlenir, içlerine yağ doldurulur, kandillerde ve ramazan boyunca her gece kandiller yanardı. Bizim bayram sevincimiz, Ramazanın gelmesi ile başlardı. Ramazan demek bereket demek, birlik beraberlik değişiklik paylaşmak demekti. Gece temcite (sahur) güzel kokularla uyanır, annemin ve ablalarımın hazırladığı üzerine blubant (kahvaltılık yağı) sürdüğü gabiralar, şöminede kızarmış hellimler, haşlanmış yumurtalar, çörekler, çay ve süt. Temcitimizi yapar, yatardık. Ramazanın yaza denk geldiğini hatırlarım. Çok zordu ama genede Ramazanda oruç tutmak bize mutluluk verirdi. Hiç şikayet ettiğimizi hatırlamıyorum. Yalnız yaşayan yaşlılara yada hastalara Ramazan aylarında daha çok ilgi gösterilir, her gün yemek gönderilir, veya eve davet edilirdi. Olmayanlara, kendi mahsulümüz olan sebze, meyve, süt ya da yeni pişirilen ekmek, çörek gönderilirdi. İftardan sonra geceleri annemlerle teraviye camiye giderdik. Kadınlar tarafı parmaklıklarla ayrılmıştı. Yerlerde hasırlar kilimler vardı. Camimizde ayrıca normal günlerde kız öğrenciler olarak namaz kıldığımız yüksekte, merdivenle çıktığımız bir yer vardı. Erkek öğrenciler, büyükler ile birlikte namazlarını aşağıda kılarlardı. Öğretmenimiz bizleri Cuma günleri din dersinde camiye götürür, namaz kılmayı öğretirdi. Bizler namaz kılmayı okulda öğrenirdik. Arife günleri öğleden sonra akşama doğru bütün köylüler mezarlığa ölmüşlerimizi ziyarete giderdik. Kaybettiklerimizin türbesi başında Yasinler okunur, dualar edilir, bohur yakılırdı. Arife akşamları her iki bayramda da annem ellerimize muhakkak kına yakardı. Annem, kimin annesi, babası, çocuğu, torunu bu dünyada kına yakarsa ahiretteki ölmüşleri ışıklar içinde olurmuş derdi. Bayram sabahı erkenden uyanır, bayramlıklarımızı giyer, hazırlanan sofraya oturur, babamın bayram namazından dönmesini beklerdik. Hepimiz giyinmiş olarak babam gelince annem başta olmak üzere babamla bayramlaşır, annemizin elini öper, ailecek bayramlaşırdık. Bizden önce eskilerin anlattığına göre zengin mahallelerinde, başta Arap Ahmet olmak üzere Lefkoşanın her köşesinde iftar sofraları kurulurmuş. Bütün fakirler çağrılıp yedirilip içirilirmiş. Birde ‘Diş Kirası diye bir şey varmış. İftar sonrası herkese ya süslü keseler içinde para ya da torbalarla erzaklar sunulurmuş, hatta gelemeyenlerin evlerine gönderilirmiş. İşte Hırsofu köyünden yaşanmış bir anı. Bizlere çok şey anlatıyor değil mi? Doğal Müslümanlık bu olsa gerek. 1878 tarihinden beri yabancı bir idare altında olmasına karşın Kıbrıs Türkleri bayrağına, diline ve dinine sahip çıkmış ve bağlı kalmıştır. Onun içindir ki Kıbrıs Türkünün dinini sorgulamak Müslümanlık adına kara propagandasını yapmak, kimsenin haddi değildir,olmamalıdır. Dr. Fazıl Küçükün 1942 yılında söylediği Biz (Kıbrıs Türkü) ne kadar millet ve milli varlığımız aleyhine tek bir söz söyletmezsek, dinimiz hakkında da ne tek söz söyletir ve ne de söyleriz. Biz ne kadar Türk olmakla gurur duysak, Müslüman olmakla da o kadar iftihar eder ve gurur duyarız sözünü 2015 yılı biterken bir kez daha hatırlatmanın faydalı olacağı kanısındayım. İnsan aleminin içindeki inanç farklılıklarına da saygı duyduğumu, her insanın inancında hür olduğunu düşündüğümü de yanlış anlamaların önünü kesmesi adına vurgulamak isterim. Liderimiz Dr. Fazıl Küçükün 1945 yılında söylediği ‘Laik Türkiye Cumhuriyetinin evlatları arasında olmakla iftihar eden, Allahı tanıyan ve ümitsizliğe düştüğü anlarda Ondan imdat isteyen bir Türk Müslümanıyım sözünde olduğu gibi, Laik T.C. evlatları arasında olmakla iftihar eden Allahı tanıyan dualar eden, Elhamdülillah Müslüman olan bir Kıbrıs Türkü olarak, Kıbrıs Türkünün özellikle Türkiyede dininin bilgisizce sorgulanarak gerçek olmayan sonuçların çıkarılmasına üzüldüğümü belirtir, bu yazımdan sonra gerçek dışı bilgilere sahip olanların doğrulara yönelik araştırmalar yapmasını ve gerçek bilgilere ulaşmasını bilirdiririm. Mutlu, sağlıklı, bilgili ve uyanık olalım.