Geçenlerde 13:55’te hazır bulunduğum bir daire de sessizliğe anlamlandıramadığımdan “kimse yok mu” diye seslendim. Cevap yok. Biraz bekledim. Daha sonra bir tak tak sesiyle gelen kişiyi beklemeye koyuldum. Gelince bir evrak bırakmak için geldiğimi fakat kimseyi bulmadığımı söyledim. Mesai saatleri değişti, memur saat iki de paydos ediyor dedi. Öyle m dedim. Peki kaçta iş başı yapıyor diye sordum. 07:30 dedi ve gülümseyerek ama siz o saat gelmeyin. 9’a doğru gelirseniz işiniz çözülür dedi.
Normal de şaka yoluyla analiz yapma yolunu tercih ederdim ama bunda gülünecek bir şey bulmuyorum. Kendini Meksikalı sanan bir toplum olarak yeterince siesta yaptık. Tabii ülkeyi yönetenler ne düşünür bilemem. Muhtemelen bu yazıyı okusalar refahtan, çalışanın hakkından falan filan dem vuracaklardır. Tıpkı sendikalar gibi. Bunun yorumunu siz yapın. Özel sektöre kıyasla iki katı maaş alan fakat basit bir hesaplama ile 7 yıl kadar zamana tekabül eden bir zaman diliminde çalışmayan memurlardan söz ediyorum. Onların sendikalarından bir ses duyan var mı? Yok tabii, neden olsun ki.
Bir de özel sektöre bakalım. Ortalama %70 asgari ücret alıyor. Hiçbir hakları yok. Denetim yapan yok. Sendika yok. Sermaye grupları halinden memnun. Deveyi hörgücü ile götürürken, o parayı kazanırken emekçi ile paylaşmak bir çoğunun aklına bile gelmiyor. Devlet de bunu kovalamıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapmış isimler, istatistiksel veriler paylaşıp ne yapabilirim ki diyor. Sahi bu özel sektöre kimse dokunamaz mı?
Bu ülkede yaşamak artık çok zor. Sadece maaşlardan da söz etmiyorum. Maaş verenin karşı tarafı köleleştirmesinden söz ediyorum. Evet öyle. Gidecek yeri mi var işçinin. Her yer aynı. Sonra Devlet’e kapağı atma meselesi göze batıyor. Benim gözüme insanların güvence istemesi değil, insanlarımızı bu güvencesiz ortama mahkum edip daha sonra Devlet’in kapısını aralayanların kahraman olarak görülmesi.
Şöyle bir oturup düşünelim. 2500 TL maaş için dolgun kelimesini kullanan ilanlar görüyorum. Bu ilanı verenler ev almayı denedi mi ya da kiraya çıkmayı düşündü mü? Sofrasına iki öğün et koymayı, hafta sonu denize gitmeyi denedi mi 2500 TL dolgun maaşla.
Şu da bir gerçek ki Devlet özel sektörün yükünü azaltmaz, gelişimi önünde engel olmaya devam ederse bu kısır döngü hep sürecek. Fakat bu engelleri kaldırırken emeği değerli kılmadan atılacak her adım mutsuzluk doğuracaktır. Neden sermaye gruplarına güvenelim? Ben güvenmiyorum. Doğası gereği karını maksimize etmeye çalışan kurumlara güvenilmez. Bu ilişkilerde güç dengesi esastır. O yüzden Anayasal bir hak olarak sendika önemlidir fakat tek başına yeterli değildir. Sendikalar satın alınabilir ama Devlet satın alınamaz. O yüzden Devlet’in etkin ve fiili rolü çalışma yaşamının denetimin hissedilmeli.
Bu özel sektör yapılanmasıyla mevcut ödenekler de artmaz. O yüzden Devlet sosyal olmalı. Sosyal konut yapmalı, insanları müteahhitlerin ve bankaların eline teslim etmemelidir. Sağlık ve eğitim en iyi koşullarda Devlet çatısı altında verilmelidir.
Diyeceklerim bitmiş değil fakat bana ayırılan kelime sınırı bitti. Bir başka yazıda yine bunlara değinirim. Ne kadar gücüm vardır bunları değiştirmeye o tartışma konusudur fakat tarafımızın belli olması açısından önemlidir. Hakçasına bir düzen, adil bir yaşam herkesin hakkıdır.