Gördünüz mü  nefes almakta zorluk çeken çocukları, 72 insan kimyasal saldırı sonucu hayatını kaybetti. Duydunuz mu? Suriye’nin Kuzeyinde, İdlip de gerçekleşen saldırıda 20 çocuk can verdi. Nefes alamayan çocuklar, evladı yanında son nefesini verirken, çaresiz babaların feryatlarını izlediniz mi?  

Suriye içinde yıllara yayılan acımasız bir savaş hali var. Aslında Ortadoğu içerisinde yer alan devletler bu istikrarsız ortamdan payına düşeni almış durumda. Hepimiz BM’nin uluslararası Barış’ın tesis edilmesinde bir misyon üstlendiği iddiasında bulunduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz gün insanın yüreğini dağlayan görüntüler geldi Suriye’den. Evcil hayvanları bile can çekişir pozisyonda gördüğünde göz yaşı döken, balinalar kıyıya vurduğunda toparlanıp yardım kampanyaları düzenleyen insanlar, teknolojinin en yüksek olduğu, iletişim araçları bakımından sayısız imkana sahip olduğumuz bir dönemde gereken tepkiyi ortaya koymaktan aciz bir halde. Gerek bölge de gerekse dünyada bir takım stratejik hesaplamalar yapıladursun, Suriyeli çocuk, kadın ve yaşlılar değil Suriye’de ölenler, ölen insanlığın ta kendisidir. Hayatım boyunca silahların konuştuğu hiçbir yerde güzel şeylerin olduğunu görmedim. Fakat güç dengesinin de gerekli olduğuna inananlardanım. Bugün Suriye özelinde tartıştığımız insanlığın yok olma süreci yarınlarda tüm dünyanın geleceğini tehdit eder bir hal alacak. Bu yüzden BM denilen hareketsiz misyonun bir an önce harekete geçmesi ve insanlık onuruna sahip çıkması gerekmektedir.   

Türkiye, Rusya, ABD derken insanlığın en temel kabullenişi olan yaşama hakkının gasp edilmesine dünya daha ne kadar sessiz kalacak. ABD Suriye uçaklarının kimyasal saldırı gerçekleştirdiğine inanıyor fakat Suriye ordusu bunu yalanlıyor. Rus Savunma Bakanlığı farklı bir iddia ortaya atarak Suriye hava kuvvetlerinin terörist grupların depolarını vurduğunu ve bu hadisenin sonradan ortaya çıktığını savunuyor. Depoda muhafaza edilen kimyasalların havaya karıştığı imasında bulunuyor. Öyle ya da böyle Suriye içerisinde 6 yılı aşkın süredir devam eden bir iç savaş söz konusudur. Bu savaşta İdlip’de gerçekleşen hadiselere benzer olaylarda 250,000 insan hayatını kaybetti. Milyonlarca insan yerinden, yurdundan oldu. İnsan hakları dendiğinde ağzı dolan Avrupa ve onun önde gelen devletleri sınır kapılarını kapatmakla meşgulken, insanlığın bu ortak davasına önderlik edebileceği iddiasını da muhafaza etmeye devam ediyor.

Kıyıya vuran bebeği hatırlarsınız. Çok ağlamıştık hepimiz. Küçük şortu, minik ayakkabıları ile Türkiye kıyılarına vuran cansız bedeni nasıl da sarsmıştı hepimizi. İşte onun gibi görmediğimiz ne kadar cansız beden var kim bilir, sahipsiz yatan. Ambulans içinde yaşadıklarına anlam veremeyen, alnından kan sızan bebeği de hatırlarsınız. Onun da akıbetini bilmiyoruz. Öldüğüne dair haberler okuduk ama ben güven veren bir haber sitesinde görmedim. Tüm kötü hatıralar yıllar sonra nasıl anılacak. Faşist Almanya’dan kalanlar nasıl anlıyorsa daha beter bir tondan anılacak.

Dünya çok büyük bir sınav veriyor ve bence geçer not alması pek de mümkün görünmüyor. Küçük bir köy haline geldiğini söylediğimiz dünya, bir köyde yaşanamayacak kadar büyük toplu katliamlara sessiz kalıyor. Ortak bir acıyı paylaşmıyoruz. Halen ulus üstü olarak bakılması gereken konulara ulusal bir ölçek arıyoruz. Hal böyle olunca mevcut dünya düzenin imkan sağladığı, insanlık onurunu ayaklar altına alan büyük felaketleri yaşamaya devam edeceğiz. Belki umudu muhafaza etmeliyiz. Çocukların ölmediği, şeker de yiyebildiği bir dünya umudundan vazgeçmemeliyiz.