Meşhur Annan Planı sonrasında, hani Rumlar bu plana HAYIR, Türkler de EVET demişlerdi ya... Bu plana Rumların HAYIR demeleri de batının umurunda olmadı.
Annan Planı için AB’nin Ankara Temsilcisi Karen Fogg, plandan EVET çıkması için milyarlarca para döküldü bu adanın içine. Karen Fogg, AB’nin bu oyunda en büyük aktristiydi. Karen Fogg basına yaptığı açıklamalarda KKTC’de kime, hangi gazetecilere para verdiğini açıklamıştı.
Rauf Denktaş’la ilgili yazmış olduğum tarihi ve siyasal kitabımda, kimlerin neler yaptıklarını, kimin kimi kullandığını, kimin ne söylediğini uzun uzun anlatmıştım. Hatta, Bazı Rum siyasilerin bu olayda CTP’yi nasıl kullandıklarını yazmıştım. Ama yazmak ve söylemek hiç kâr etmedi. Yine Rumlar kayırıldı, yine Rumlara “sen cisin, sen bizim canımız ciğerimizsin” dendi ve Rumlar tek taraflı olarak, çözülmemiş Kıbrıs sorunu ve yarım Kıbrıs’a sahipliği ile AB’ye alındılar.
İngiltere eski Dışişleri Bakanı Jack Straw bu durumu şöyle açıklamıştır son konuşmasında:
“Benim de onay verdiğim Rumların tek taraflı AB’ye alınma kararı çok yanlıştı. En iyi çözümün yan yana, egemen iki küçük devletin birbirini tanınmasının olduğunu söylüyorum.”
Bu sözleri zamanın en önemli isimlerinden Jack Straw söylemiştir. Lakin hala Rumlar bu yanlışa ve AB’nin bu yanlışa sahip çıkmasına rağmen Kıbrıs sorunu çözülemedi.
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar yine tekrarladı, Rumların AB’ye alınışının 20’nci yılında. Yapılan yanlışa ve gerçek çözümün Jack Straw’un söylediği gibi bir çözümle Kıbrıs’ın huzura kavuşabileceğine vurgu yapılmıştır. Yan yana iki egemen devlet gerçeğinde.
Meclis Başkanı Zorlu Töre de sık sık bu gerçeğe parmak basıyor.
Hatta batıyı yola getirmek ve gerçeği görmeleri için TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son iki BM Genel Kurullarında “KKTC’yi tanıyın” çağrısı yapmıştır. Lakin o salondaki bütün delegelerin gözleri köy, kulakları da sağırdır. Kim duyar Türk’ün sesini Allah aşkına. Atatürk boşuna söylemedi zamanında, “Türk’ün dostu Türktür” diye.
Yani Rumrın AB’ye alınışının 20 yılı... AB, hala daha Rumlar tarafından bir kukla gibi kullanılındığını görmüyor veya görmek istemiyor.
O nedenle Rumlar arkasına aldıkları AB’yle türlü oyunlar ve türlü dolaplar çevirmeye devam ediyorlar.
Peki bu iş nereye kadar?
Bu iş bence düğüm tarağa girinceye kadar.
Hani bir söz vardır “çektin gelmedi, ittin gitmedi, bırak gitsin” diye.
Bu söz, tam da Rumlara göredir bence.
Denktaş-Kleridis görüşmeleri kaç yıl sürmüş? Sanırım 30-40 sene.
Sonuç ne?
Kocaman bir hiç.
Bizim bir kırk sene veya elli sene daha bekleme lüksümüz yoktur. Biz de insan gibi yaşamak istiyoruz. Bu gel-gitlerden kurtulmalıyız.
Anlamak mümkün değil. Yıllarca Türkler “Federasyon” dedi am onlar hep zamana oynadılar. Hala daha zamana oynuyorlar.
Rumların en çok korktukları şey, Türkiye’nin TAKSİM’i kalıcı hale getirmesidir. O kalıcılık da KKTC’nin Türkiye’nin bir vilayeti olmasıdır. Dünya isterse hop kalksın, hop otursun. Madem ki Rumlar bize yaşama hakkı vermiyor, er veya geç bu olacaktır. Sonra da Rumlar isyanlara oynayacaklar.
Bazı insanlar ve bazı zümreler Türkiye’nin zarar görmemesi adına, bunu pek istemiyorlar. İstemiyorlar ama, karşımızdaki millet şu veya bu şekilde anlaşmaya yanaşmıyor.
Siz zanneder misiniz ki biz “Federasyon” dersek Kıbrıs sorunu çözülecek? Çözülmeyecek ve önümüze başka başka argümanlar koyacaklar.
Bir gerçek daha vadır ki, ABD Türkiye ile bir çatışmaya girmek istemiyor. Türkiye’deki üslerini de kaybetmek istemiyor. O üsler, ABD için en strajtejik üslerdir. Bir de Kıbrıs’taki İngiliz üsleri.
O nedenle değil mi ki ABD ve İngiltere olası bir çözüm istemiyorlar. Yani sorunsuz bir Kıbrıs değil, sorunlu bir Kıbrıs onların işine geliyor.
Şayet bir çözüm olacaksa elbette ki İngiliz üsleri gündeme gelecektir. Bunu anlamamak için insanın aptal olması gerekir. Yani çözümsüz bir Kıbrıs, hem ABD’nin hem de İngiltere’nin işine gelen bir durum, yukarıda değindiğim gibi.
Ben diyorum ki, Rumlar bir yirmi yıl daha ekleyemeyecekler AB’deki oyunlarına ve entrikalarına. Görelim bakalım zaman ne gösterecek.