UBP’nin propagandacıları; “Sayın Başbakanım, Fuat Oktay Bey’le bir söyleşi yapalım. Sizi ne kadar sevdiğini onun ağzından verelim, seçimler için de bir şeyler söyletelim, bir adım önde olalım” demiş olabilirler…
Hatta Ersin Tatar “Yap be Özer” de demiş olabilir…
Kim, nasıl “projelendirmiş” olursa olsun; TC Cumhurbaşkan Yardımcısı Fuat Oktay’ın BRT’deki söyleşisi, birçok “yönden” konuşulmaya değerdir…
Öncelikle Fuat Bey’in; Kıbrıs’ın “mali dosyası”na çok hakim olduğunu, geleceğimize ilişkin olarak pek çok siyasetçimizden daha “kompakt” fikirler taşıdığını, “ekonomik akıl” bakımından “yararlanılması gereken” projeleri olduğunu söylemeliyim.
“Muhafazakar Müslüman” bir partinin, otoriter sistemi, sizin “çağdaş” görüşlerinize taban tabana zıt olabilir…
Türkiye’yi; Erdoğan’dan ibaret sayan protest temelli bir “tutuculuk”la, olaylara yaklaşıyor da olabilirsiniz…
“Türkiye ne yaparsa yanlış yapar” diyen “fanatik karşıtlık” üzerine kurulu bir öfke siyasetinin bayraktarı da olabilirsiniz…
Bunlar varsa; Fuat Bey’in söylediklerini “doğru okuma” şansınız yoktur…
Ben; bu üç “parametre” ile “sosyal mesafe”mi koruyarak, Fuat Bey’in söylediklerini analiz etmenin yararlı olacağını düşünüyorum…
Birincisi, Fuat Oktay; ortalama bir Kıbrıslı Türk için; tatlı, yumuşak, okşalayıcı, teşvik edici ve sakindi…
Kıbrıslı Türklerin seçilmiş liderine yönelik, bir süre önce kullandığı “üslup” nedeniyle çizdiği “kavgacı” ve “sertlik yanlısı” çizgisini oldukça törpülemiş göründü…
KKTC Cumhurbaşkanı’na, birkaç “üstü kapalı” gönderme dışında sataşmadı…
AB’ye, BM’ye ve Rum tarafına “hamaset” içerikli “üst katmandan” çatışmacı savurmaları, AKP’nin ve Sayın Erdoğan’ın genel dünya görüşünden farklı olamazdı, olmadı da…
Maraş’ın açılması ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetlerine ilişkin söyledikleri ise “AKP dış politikası”nın diyaloğa kapalı, sertlik yanlısı, biraz da tehdit içeren “üslubu”ndan hamaset üreten bir kıvamdaydı…
Fuat Oktay’ın hiç sorgulanamayacak bir “Kıbrıs sevgisi” taşıdığı, işine iyi sarıldığı, buradaki hükümeti ve Ersin Tatar’ı sevdiği kuşku götürmez…
“Tarımsal suyun Mesarya ovasına aktığını bir düşünün” dediği andaki gülümsemesini, vücut dilini, çok içten ve samimi buldum…
Böylesi bir “hayal”i, burada ısrarla seslendiren bir siyasi parti bile yokken, Fuat Oktay’ın bizim adımıza “sevinmesi”nin değeri ölçülemez.
Söyleşinin tümünde; 99 kez Tatar’dan, Ersin Bey’den ve Başbakan’dan söz etmesi; UBP’nin bu söyleşi için çizdiği “strateji”ye uygun olsa da, aslında verdiği “somut” rakamlar, gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin ne kadar “başarısız” olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir…
Ne diyor Sayın Oktay; “Türkiye, buraya 16 milyar TL. para vereceğini taahhüt ediyor ve burası, bunun sadece 10 milyarını harcayabiliyor...”
Sadece bu “ayıbımız” ya da “yeteneksizliğimiz” bile, siyaseti sarsacak bir depreme dönüşmeli ve bu her siyasetçiyi rahatsız etmelidir…
Fuat Oktay’ın çok yerinde bazı önemli saptamaları daha var…
“Yapısal dönüşüm”den söz ediyor. “Anormal bürokrasi”mizden söz ediyor. Hükümette, Meclis’te bekleyen yasalardan söz ediyor…
“Verimlilik” konusundaki zafiyetimizden söz ediyor.
“Aşırı korumacı yaklaşım”lardan söz ediyor.
Aslında tüm bunları “soft” biçimde aktarıyor ama, “anavatancı” olduğunu iddia eden Tatar gibi politikacılar bunları “talimat” olarak algılamalı ve kolları sıvamalıdır…
Aslında Tatar’ın kulağına küpe olması gereken bir başka sözü daha var Fuat Oktay’ın…
Ekim ayındaki “Cumhurbaşkanlığı” seçimine ilişkin olarak “Sakın ola ki, kendi iç dünyanızdaki çekişmeleri ya da çatışmaları hiç kimse, TC’yi bu resmin içine katarak seçim sürecine Türkiye’yi dahil etmeye çalışmasın…” diyor.
Kimi kastediyor acaba?
“Türkiye’yi seçim sürecine dahil etmeye çalışan” siyasetçi kim?
Elbette Ersin Tatar…
Her cümlesinin arkasından “Türkiye de böyle düşünüyor” diyerek onlar adına da konuşmaya çalışan kim?
Elbette Ersin Tatar…
Dilerim ki; Sayın Oktay’ın bu “uyarıcı” çıkışı, bizim Başbakan’ın kulağına küpe olur…
Aslında benim bu “söyleşi”de, bir Kıbrıslı Türk olarak en çok önemsediğim nokta, Sayın Oktay’ın “Tecrübe transferi” dediği “eksikliğimizdir…”
Türkiye’ye ve yeni fikirlere beynini ve gönlünü kapatmış olanlar için bu bir anlam ifade etmemiş olabilir…
Ama ben o “kategoride” değilim…
Türkiye’de iyi yapılan; denenen, başarılmış “reform”lar vardır ve biz de bunlardan hem etkilenmeli hem de Türkiye’nin katkıları ile bunları derhal buralara taşımalıyız…
Fuat Bey’in bu söyleşide “Digital dönüşüm” konusunda söylediklerini çok önemsiyorum…
“Kamudan hizmet almak için dairelere gitme dönemi bitmiştir.” Diyor Sayın Oktay…
Oysa bizde, “seyrüsefer ruhsatı” almak için sabahın köründe 70’lik insanımız 40 derece sıcakta kalabalık içinde bekleşmektedir…
Bu kabinenin en başarısız bakanı olan “Ulaştırma Bakanı” Oktay’ın bu sözlerinden zerre kadar etkilendi mi? Sanmıyorum…
Bakın; Türkiye’den bu konuda birazcık olsun ders alın…
Devlet; yurttaşından 42 bin tane belge talep ediyormuş… Bu sayıyı 1000’in altına düşürmüşler…
Devam ediyor Sayın Oktay;
“Belge esaslı değil, beyan esaslı devlet istiyoruz. Devleti yalınlaştıracağız.” Devletin kendinde olan bilgiyi vatandaştan talep etmeyeceğiz. Sıfır belge isteyeceğiz.”
Ey sağda solda siyaset yapanlar…
İşte size önceliklerinizin başına oturtmanız gereken bir “vizyon…”
Kıbrıs’ta bunu başarmalıyız… Üstelik Sayın Oktay diyor ki; “Bu konuda her şey emrinizde… Dükkân sizin…”
Hadi ama… Kıpırdanın biraz…