Geçtiğimiz günlerde Afrika gazetesinde “estetik değer” taşımayan, amatör bir elden çıktığı belli olan, kötü bir fotomontajın yayımlanması ortalığı karıştırdı…

Yerli milliyetçiler, bunu “Anavatan Cumhurbaşkanı’na hakaret” saydılar…

Bu topraklara Türkiye’den gelen ama bir türlü “Kıbrıslı” olmayı başaramayan bir kitle ise, eylemlerle, hakaretlerle yangına körükle gitti…

Bu “sonradan gelme” milliyetçilerde Kıbrıslı’ya yönelik öfke sokaklara taştı ve “linç” histerisi sergilendi…

Kıbrıs İşlerinden sorumlu TC’li Bakan Recep Akdağ ise, yangına “körük”le gitti ve Afrika gazetesini de, Şener Levent’i de sevmeyenleri bile “inciten” bir üslupla olayın içine daldı…

Konu döndü dolaştı; “sessiz kalanlar”ı sahaya çağıran bir “düello” ortamının doğmasına yol açtı…

Öyle anlaşılıyor ki; Başbakan Hüseyin Özgürgün, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “dalkavukluk” yapmak için kolları sıvadı…

Özgürgün, “itibar” bakımından ciddi darbeler yediği bu dönemde, elbette Afrika gazetesine bir “darbe” vurmak isteyebilir ve bu konuda Başsavcılığı harekete geçirmek için elindeki olanakları zorlayabilir…

Afrika, son günlerde Hüseyin Özgürgün’le ilgili çok ciddi “belgeler” açıklıyor… Şurası bir gerçektir ki medyanın bir bölümü ile sosyal medyada paylaşılan bu bilgi ve belgeler, Özgürgün’ü “istifa” ettirmeye kadar zorlayacak ağırlıkta değer taşıyor…

Elbette Özgürgün’ün “aile” meseleleri kimseyi ilgilendirmez… Özel hayatın “dokunmazlığı”na tüm medyamız sonuna kadar saygı göstermek zorundadır.  Konuyu “magazinleştirmek” ise, kimseye politik bir kazanç sağlamaz.

Ancak; seçimle gelmiş bir politikacının “gelir”lerinin ve “harcama”larının kaynağını bilmek, elbette her vatandaşın hakkıdır…

Demokrasilerdeki “şeffaflık” ve “hesap verebilirlik” kriterleri bu yüzden değer taşımaktadır.

Unutmayalım; bizdeki 2008 tarihli “Mal Bildiriminde Bulunulması Yasası” Özgürgün’ü de kapsamaktadır.

Yine unutmayalım; Cumhurbaşkanı Akıncı göreve geldiğinde kayıtlara geçirdiği “Mal Bildirimi”nde değişiklik olunca (özel arabasını sattığında) bunu hemen kaydettirmişti.

Şimdi, mahkeme salonlarında; bankacılar gelip Özgürgün’ün “dolar”larının dökümünü kayda geçirince, Özgürgün’e yağcılık yapma sevdasındaki bazı aklı evveller bunu “özel hayatın gizliliği”ne bağlamaya çalıştılar…

Bu bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmasına karşı çıktılar… Bir seçilmiş siyasetçinin hesabındaki yüzbinlerce dolarla ilgili hareketliliği medyanın görmezlikten gelmesini talep ettiler.

Yani elmalarla armutları karıştırdılar…

Şunu da anımsatalım; İngiltere’de hesabınızda belirli bir miktarın üzerinde hareketlenme olduğunda, ilgili banka bunu vergi ve güvenlik makamlarına bildirmek zorundadır.

Her neyse… Özgürgün, eğer istifa etmez ve seçimlere katılırsa, UBP’liler elbette “Başkanları” için bir çare düşüneceklerdir…

Ama asıl önemlisi, medyanın bu tür sert çıkışlarda “cezalandırılması” için tehlikeli hukuksal zemin arayışlarıdır…

TC’li Bakan’ın ve Başbakan Özgürgün’ün Afrika için yaptıkları çağrılarla birileri harekete geçecekse aslında birkaç gün önce Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir kararı onlara anımsatmak gerekiyor…

Ali Kıdık adlı bir gazeteci, 2004 yılında bir internet sitesinde Türk Hava Kurumu (THK) Başkanı’na yönelik yayınlar yapıyor… Yazılardan bir tanesinin başlığı şöyle:  “Ye babam ye… Ne zaman doyacaksınız?”

Başkan, gazeteciyi dava ediyor ve Mahkeme kararı ile bu siteye “erişim” engelleniyor.

Bunun üzerine Ali Kıdık, TC Anayasa Mahkemesi’ne başvuruyor…

Geçenlerde yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararı, son yıllarda TC’de bu kadar yara almış, bu kadar hırpalanmış hukuk sistemi içinde bile AİHM’in geçmiş kararlarına atıfta bulunuyor ve Ali Kıdık’ı haklı buluyor.

Karar, basın özgürlüğü bakımından çok “ibret” vericidir. Avrupa “standartları”nın bu coğrafyaya ulaşmış olması ve AİHM’nin birçok kararına “atıf” yapılması sevindiricidir.

TC Anayasa Mahkemesi’nin kararında, AİHM’nin geçmiş kararlarında yer alan şu ifade çok önemlidir:

“İfade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören ya da zararsız ve ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bu; çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.”

TC Anayasa Mahkemesi kararında AİHM’in birçok içtihadına referans veriliyor. Bir karara göre; basının görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak bazı sınırları aşmaması gerekse bile kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. AİHM’e göre, bu görevi olmasaydı basın, vazgeçilmez “gözetleyici” rolünü oynayamazdı.

Yine TC Anayasa Mahkemesi, sözünü ettiğim bu kararda “Basın özgürlüğü belli dereceye kadar abartmaya, hatta kışkırtmaya izin verir” diyor.

Demek ki neymiş? Kışkırtmaya da, abartmaya da, şoke edici, endişe verici yayınlara da “hoşgörü” ile bakabilmeliyiz…

Erdoğan’a hakaret yapıldı diye ortalığı velveleye verenler, Özgürgün’ün “özel hayatı”na girildi diye şaklabanlık yapanlar bu haber ve yorumlara, fotoğraflara bir de bu gözle baksınlar…