Başbakan Yardımcısı ve Bayındırlık Bakanı Erhan Arıklı’nın kelepçe konusunda söylediklerine aynen katılıyorum.  Erhan Arıklı Kelepçe konusunda şöyle demiş 15 Ekim tarihli sosyal medyaya verdiği beyanda.
            “Sahte reçete konusunda polis operasyonları yaparken ölçüyü kaçırmıştır.  Kaçma endişesi taşımayan ve tehlikeli olmayan kişilere uygulamasına derhal son verilmelidir.”
            Bu sözler gözlemlediğimiz çok çalışkan ve çok yardımsever doktor ve eczacıları kelepçeli görmek, hakikaten toplumda bir psikolojik travma yaşandı.
            Çoğu tutukluları tanımıyorum.  Ancak çok sevdiğim ve çok da takdir ettiğim Dr. Silbel Siber ve Halil Uzuner’in kelepçeli vaziyette görünce tahmin edilemeyecek kadar üzüldüğümü söyleyebilirim.  Ve daha bir sürü saygın insan.
            Şu kelepçe meselesi İngiliz zamanından kalma bir uygulamadır. Türkiye’de, Amerika ve İngiltere’de de uygulanıyor.  Uygulanıyor ama kimlere, o soruyu sorma durumundayım.
            Sözünü ettiğim ülkelerde veya ülkemizde kelepçe takılan insanlar, ya cinayet işlemişler, ya birisini yaralamışlar, ya uyuşturucu ile yakalanmışlar, ya bir market veya mağazadan eşya çalmışlar ve tutuklanmışlar.
            Kelepçe takılan ve kamuoyunun önünde itibarsızlaştırılan sözün ettiğim doktor veya eczacı kişilerin ellerine neden kelepçe takıldı?
            Bunu sorgulamamız lazım.  Toplum nereye gidiyor?
            Reçete konusunda yolsuzluk yapanların suçları netleşecektir.  Lakin bazı insanlar pisi pisine halkın gözleri önünde kelepçeli bir görüntüyle polise götürülüyor ve mahkemeye sevkediliyor. Bu durumdan utanç duymamak mümkün değil.
            Sonra da tutukluluk durumu çıktı ortaya.  Ne bileyim şöyle deniyor:
            “Filan kişinin tutukluluğu iki veya üç gün daha uzatıldı” gibi açıklamalar.
            Belki ilgililer “Biz yasayı uyguluyoruz” diyecekler.
            Yasayı veya yasaları uygulayan insanları alnından öperim. Ama inisiyatiften yoksun bir uygulama ile, koskoca meclis başkanlığı, başbakanlık yapmış, Cumhurbaşkanına sırasında vekalet etmiş, maddi sıkıntısı olmayan, bir bankanın hissedarlarından olan, zavallı ve kronik hastalara  yardım ve kolaylık gayesiyle reçete yazan Dr. Sibel Siber’e yapılan bu davranış, asla ve asla kabul edilemez.  Üstelik Dr. Fazıl Küçük Vakfı’nın da onursal başkanı olan, toplumun kalkınması için uluslararası konferanslara katılarak mükemmel İngilizcesi ile KKTC’yi temsilen konferanslar veren Sibel Siber’e bu yapılmamalıydı.
            Bakınız!  Sibel hanıma yapılan bu davranıştan ötürü bütün KKTC halkı ayağa kalktı.  Neden?
            Çünkü Sibel hanım böyle bir davranışa ve uygulamaya layık değildir.
            Daha önce yine yazdım...
            İtham edilen bir kişinin suçu mahkemece saptanıp netleşene kadar, masumdur.  Suçlu veya suçsuz...  Yargılanmadan bir insanı kelepçeleyip götürmek, onun onuru ile oynamak bize yakışmadı.
            Bu durumu istediğiniz hukukçuya sorunuz...
            Onlar da size aynı şeyi söyleyecektir.
            Nasrettin Hoca’nın bir fıkrası vardır...
            Bir hırsız bir gece Nasrettin Hoca’nın eşeğini çalmış ve herkes Nasrettin Hoca’yı eleştiriye tutmuş.
            Nasrettin Hoca da şöyle cevap vermiş onlara.
            “Durun  yahu bakalım.  Ben eşeğimi sağlam kazığa bağlamadığım için beni suçluyorsunuz da, hırsızın hiç mi suçu yok?”
            Bu iş de ona benzer.
            Gerçekten devleti çalanların suçu yok mu?
            Memlekette geçmişte devlet eliyle görünmeden veya kılıfına  uydurularak malı götürenler bulunduğunu herkes bilir.
            Bu memleket küçüktür. Hani derler ya “Biz kırk dervişiz, birbirimizi bilmişiz” diye.
            Bu memlekette kimin ne haltlar ettiğini herkes biliyor.  Özellikle kılıfına uydurarak iş becerenleri kimse görmüyor veya görmek istemez.  Hani “zarar görmeyim” diye.
            Ne apartman yapanlar, ne leb-i derya arazi alanlar, ne ihale işlerrine karışanlar ve dahaları...
            Halkın Sesi Gazetesi’ne yeniden neden döndüm?
            Yeniden Halkın Sesi’ne döndüm çünkü, KIBRIS gazetesine yorumladığım ara seçimlerle ilgili yazımda, “UBP neden kaybetti?  Çünkü antidemokratik şekilde Dr. Faiz Sucuoğlu’nun elinden başbakanlığı alındı, memlekette pahalılık aldı başını gidiyor, bazı siyasilerin evlilik dışı ilişki içinde oldukları iddia edilen kadınlar bakanlıkların içinde dolanıyorlar” gibi sözler yazıp yorumlayınca yazılarıma son verdiler.
            Versinler canım.  Dünyanın sonu değil ya.  Şimdi Halkın Sesi’nde Dr. Küçük’ün bir vasiyeti olarak doğruları yazmak benim görevimdir ve doğruları yazmak benim karakterimde var, doğruları alkışlamak, yanlışları eleştirmek.  Mesele memleketin hayrına olduktan sonra...
            İyi ki o yazımdan ötürü benim bileklerime de kelepçe vurmamışlar.
            İşte bu memleket bu anlayışla yürüyor.
            Yani hem masum insanlara kelepçe takılıyor, hem de köşe yazarlarının fikirlerine vuruluyor o kelepçe.
            Daha ne diyeyim ki?
            Kestirmeden Erhan Arıklı doğru söyledi.
            “Bir operasyon yapılırken ölçüyü kaçırmamak lazım.  Şu kelepçe işine son verilmelidir.”