Günümüzde siyasette kimilerine göre aykırı seslere,  olaylara eleştirel yaklaşanlara, farklı düşüncelere sahip, sorgulayan, yolsuzluklar ve usulsüzlüklerle bir arada olamayan, sürüden ayrılmış kabul ediliyor.
Gel gör ki Demokrasinin gelişmiş olduğu ülkelerde farklı düşünceler, farklı kültürler, farklı tercihler veya AYKIRI olmak hoş görülür. Bu gibi ülkelerde Azınlığın fikrinin ve varlığının korunması Demokrasinin saygınlığı, kalitesi ve yüksek düzeyinin göstergesi kabul edilir.
80 yıl İngiliz kolonisi dönemi yaşamış Kıbrıs’ın İngiliz demokrasisinden sömürgesi olsa bile
olumsuz ve eleştirilecek birçok uygulamalarına rağmen, etkilendiği bir realitedir. Kıbrıs Türk Toplumu azınlık olarak KIBRIS cumhuriyetinde yer aldığı dönemden itibaren, siyasi yaşamda Garantör ülkelerin rol aldığı ve şekillendirdiği Anayasası sayesinde, birçok demokratik hak ve özgürlüklere kavuştu. 1974’ten sonra emekçilerin, sivil toplumun örgütlenmesine olanak sağlayan ve İngiliz, Türk hukukundan esinlenerek yapılan yasalarla bu haklar göreceli olarak ilerletildi ve bu gün Toplum bu çerçevede yönetilmektedir.
KKTC kurulduktan sonra da bu hak ve özgürlükler, özellikle 2000 yıllarından sonra AVRUPA ölçütlerine göre uyumlaştırma çalışmaları adı altında sürdürülüyor.Ne var ki bu konuda çok yol alındığı da söylenemez.
Yakın geçmişte, tarihimizde ,aykırı siyasi makam sahipleri sürekli halkın arasında oldular. Köy köy, kahve kahve gezdiler, köy kahvelerinin müdavimleri oldular. Ne kimse onlardan, ne de onlar kimseden korktular. Halk, siyasi görüşleri farklı olsa da ,onların konuşma ve söz söyleme haklarına, büyük ölçüde saygı duydu. Dahası kimsenin söylemediği, söylemeye cesaret edemediği eleştirisel özelliklerinden dolayı, yerine göre en acımasız saldırı hedefi olsalar da ,halk onları sevdi ve saygı duydu.
Günümüzde, ne yazık ki ,farklılığı bir renk olarak görmek, bu konuda şaka yollu takılmak, yerine göre bir meyhanede, kahvede oturup hoşça Akdenizli gibi tartışmak artık hayal olmaya doğru gidiyor. Bırakın farklı partileri, aynı partide farklı düşünenler dışlanıyor, aşağılanıyor, baskı altına alınmaya çalışılıyor, kısacası sürü psikolojisi yaratma kültürü oluşturuluyor.
Sürü psikolojisi yaratarak toplumu veya kitleyi, bireyi baskı altına alma, kişiliksizleştirme amaçlanıyor.
Ve bu yaratılınca günlük hayatta sistem işlemeye başlıyor. Ailede, arkadaş çevresinde, işyerinde, siyasette SÜRÜDEN ayrılan hoş görülmüyor. Azınlık olana saygı yok. Farklı olan, aykırı olan ötekileştiriliyor, HEDEF gösteriliyor.
Herkes aynı düşünüp, benzer davrandığı sürece topluluk, kurum, ve siyasi yapılanma içinde yer ve yaşama şansı buluyor. Özgür düşünce, aykırılık, farklılık, görüldüğü yerde yok edilmeli ki yönetilmesi, yönlendirilmesi kolay insanlar ve toplumlar yaratılabilsin.
Ancak tarih boyunca gelişmeyi, değişmeyi, ileriye gitmeyi sağlayanlar Sürüden ayrılanlardır.
Bu durumda toplumların önünde tarihsel bir ikilem vardır. Uyumlu, itaatkar ve edilgen olup sürüde mi kalmalı? yoksa Kurt’tan korkmayıp, özgür düşünmeye ve davranmaya devam mı etmeliyiz?