Uzun yıllar önce, bir seçim arifesiydi…
TKP’de “propaganda” işlerinden sorumlu, Yürütme Kurulu üyesi “deli fişek” bir arkadaşım, beni; Gönyeli’de Skylap’ın lokantasına davet etmişti…
Bu göreve yeni atanan sözkonusu arkadaşım; çok meraklı, çok aktif, çok sinirli, çok aceleci, çok bağıran, çok hareketli biriydi…
Bir önceki seçimlerde partinin “propaganda” işlerini ben yönetmiştim ve yeni yetme politikacı adayı benim “önerilerimi” dinlemek istiyordu…
Ayrıca, beni biriyle tanıştıracağını da söylemişti…
Buluşma yerine gittiğimde, önümde siyah bir Mersedes durdu…
Aslında arabaların markalarını tanımakta hiç de iyi değilim ama, o akşam o Mersedes, 
rahmetli İzzet Rıza Yalın’ın arabasına tıpa tıp benzediği için aklımda kaldı…
Hatta, geçenlerde İzzet-Rıza Yalın’ın oğlu Fevzi Yalın, babasını anma gecesine o Mersedesle gelmişti ve o akşam yıllar önceki bu garip buluşmamızı anımsamıştım…
Neyse… Mersedes’i Göçmenköylü tanıdığım biri sürüyordu… Şoför koltuğundan indi, arka kapıyı açtı ve beklediğim misafir elinde kocaman bir siyah çanta ile araçtan indi…
Heyecanlı aday politikacı da arkasından kucağında bir yığın dosya ile araçtan inince, “Bu gara Mersedes’te ne arıyor bu adamlar?” diye afal afal bizimkinin yüzüne baktım…
Anında ve büyük bir heyecanla siyah çantalı adamı tanıttı bana:
-İşte bizi iktidar yapacak olan adam… 
Bu yanıt karşısında bir o kadar daha afalladım…
TKP, o günlerde yüzde 8-10 oranında oyu olan, birkaç vekil çıkarmanın ötesine bir türlü geçemeyen bir partiydi…
Bu adam, bizim partiye nasıl bir “sıçrama” yaptıracaktı acaba?
Eline baktım, “sihirli değneği” de yoktu… Belki çantasında getirmiştir diye düşündüm…
Çantasını masanın üzerine koydu ve açtı…
İlk gözüme batan şey; birkaç tane küçücük Viski şişeciğiydi…
Adamcağız, İstanbul’da bir reklam ve tanıtım şirketinden Kıbrıs’a ilk kez geliyordu ve çantasında büyük “projeler” vardı…
Hepsini bircik bircik anlattı bana… İncir çekirdeğini doldurmayacak şeyleri dinledikçe “Vah TKP’nin paracıkları?” diye iç geçiriyordum…
Posterler, etiketler, broşürler, el ilanları hepsinin taslakları vardı çantada…
Hepsi de bizim daha önceki seçimlerde kullandığımız araçlar, denediğimiz yöntemler…
Şöyle bir “slogan” seçilmiş ve tüm posterlerin başına yerleştirilmişti:
-TKP, tek başına iktidar…
-Yahu, dedim adamcağıza, bizim parti yüzde 8’lerde… Bu hedef hiç de “ulaşılabilir” bir hedef değil… Kimse bize inanmayacak… Böylesine gerçekçi olmayan bir sloganla hiçbir şey yapamayız…
Tartışmaya başladık… Adam kendine ve sloganına çok güveniyordu… Bizim yeni yetme politikacı adayı ile bol bol Viski tükettikçe, ikisi de havaya girdi…
Makam aracı Mersedes’i süren parti gönüllüsü halk adamı şoför, bizi uzaktan seyrediyor ve altın altın gülüyordu…
Kim bilir, TKP bu adama ne kadar para ödeyecekti?
Bizim propaganda sorumlusu yeni yetme politikacı adayı; İstanbul’dan bu işi “iyi bilen” “uzman” bir adam bulmanın gururu içindeydi…
Adama şoförlü Mersedes sağlamış, hiçbir isteğini ikiletmemişti…
Tartışmamız ilerledikçe, ben masada “oyun bozan” durumuna düştüm. Her ikisinin de suratları asıldı, seslerini yükseltmeye başladılar…
İstanbullu “profesyonel” seçim uzmanı reklamcı, ayağa kalktı ve bana şöyle dedi:
-Yani sen demek istiyorsun ki İstanbul’dan bir puşt geldi, illa bizi iktidar yapacak… Ama ben almayayım, diyorsunuz…
Ben de aynı yüksek tonda ona dedim ki:
-Aynen öyle…
Seçimlere bu makam araçlı şoförlü adamın “önderliğinde” ve “tek başına iktidar” sloganı ile giren TKP, doğal olarak büyük bir hezimete uğradı…
Halk bu slogana inanmamıştı… 
Bizim İstanbullu, seçim sonuçları daha açıklanmadan ortadan kayboldu…
Bir müddet sonra Nokta dergisinde bu adamın fotoğrafını görmüştüm. Zülfü Livaneli İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday olmuştu ve kampanyasını bu şahsın ekibi yönetecekti…
-Aman, dedim. Birileri Zülfü Livaneli’ye bizim kampanyayı ve bu adamdan çektiklerimizi inşallah anlatır. Nitekim Livaneli de o seçimi kaybetmişti…
Seçimlerde elbette “slogan” önemlidir… Ama; ayakların yere basması da önemlidir… 7 Ocak seçimlerine giderken, kimi partiler “iktidar olmaktan” söz ediyor. Kimisi “Maraş’ı açacak… Kimisi sosyal yardımları ikiye katlayacak… 
Attıkça atıyorlar… Ama gerçekçi olmak konusunda partilerimizin bir arpa boyu yol katettiğini söyleyebiliriz. UBP bile, “Birinci parti olacağız” diyor da, “tek başına geleceğiz” diyemiyor…
Artık “büyük rüya”larla seçmeni aldatmak mümkün değil…
Toplumun da siyasetçinin de “farkındalığı”nin her geçen gün artması hiç de kötü birşey değil…