Son zamanlarda yaşanan elektrik kesintileri insanları bezdirdi.  Bu bezdirmenin kaynağı, tamamen teknik bir yapıdan kaynaklanıyor.  AKSA’nın KKTC halkına kucak açması ve bizi kucaklaması, olası tam karanlıktan kurtulmanın görüntüsüdür.  Bu inişler çıkışlar, halkın iyiği için olagelen olaylardır.
            Elbette iktidar elinden geleni yapacak, muhalefet de her zaman olduğu gibi eleştirecek.  Bu böyle ilelebet gider mi?  Gitmez bana göre.
            Başbakan Ünal Üstel’in enterkonnekte meselesini basına yaptiği mantıklı ve gerçekçi açıklamaları herşeyi ortaya koyuyor.
            Asrın ikinci büyük projesi olarak nitelendirilen deniz altından kabloyla Türkiye’den elektrik getirilmesi projesi hayat buluyor.
            Başbakan Ünal Üstel’in bu konudaki açılamaları gayet mentıklı ve gayet gerçekçidir.
            Geçtiğimiz günlerde Ankara’ya giden Ünal Üstel, Türkiye ile KKTC arasında uluslararası Enerji Protokol’ünü imzaladı.  Bu proje, gerçekten asrın ikinci büyük projesidir.
            Ünal Üstel basına yaptığı açıklamalarında şöyle diyor:
            “4-5 yıllık bir süre içerisinde Türkiye’den KKTC’ye kablo ile çift yönlü elektrik iletişim projesini sayesinde KKTC’de çok daha güvenli, kesintisiz, kaliteli ve sürüdürülebilir enerjiye kabuşacağız.”
            Üstel daha ne desin.  İşte durmaksızın halkının refahı için uğraş veriyor.  Kalbo ile elektrik getirilmesi, hakikaten bize kaliteli elektrik akımını getirecektir.
            Lakin bu projeyi devamlı eleştirenler var.  AKSA’yla imzalanan beş yıllık anlaşmayı da eleştiriyorlar.
            Üstel’in açılamalarında Bafra’nın bir alternatif olarak orada yedek bir vaziyette duracağını söylemesi, gerçekten olumlu bir açıklamadır.
            Asrın Projesi olan deniz altından borularla Kıbrıs’a su akıtılmasını da zamanında eleştirmişlerdi, şimdi olduğu gibi.  Artık bidonlarla evlerimize su taşıma faslı sona erdi. Kaldı ki, gelen suyun ta Karpaz yöresine kadar borularla ulaştırılması son aşamadadır.
            Bir zamanlar “Yeşil Ada” olarak nitelendirdiğimiz Kıbrıs’ın bundan sonra da Yeşil Ada olacağını gösteriyor, Türkiye suyu.
            Türkiye’ye gittiğimizde, otobüse bindiğimizde yol boyunca kanallardan akan suyu ve pamuk tarlaları ile sulu ziraat tarlalarını her zaman görür ve “Biz de ne zaman böyle olacağız” derdik.  Nitekim o proje gerçekleşti ve hayatımızda yeni bir sayfa açıldı.
            Şimdi gerçekleştirilecek deniz altından kablolarla gelecek enerji, belki de Kıbrıs sorununun çözümünde anahtar olacaktır.  Esasında Rumlar da buna sevinmelidirler.  Su ve elektrik konusunda sıkıntı yaşasalar da külâhı yere vurmuyorlar.   Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda gündeme Türkiye’den su getirilmesi meselesi gelince Makarios tepki göstermişti.  “Biz Türkiye suyu istemeyiz ve içmeyiz” deyivermişti.  Bundan sonra Rumlar bu olaya nasıl bakar bilemem.
            Özellikle turizmde bizden hayli ilerilerde olan Rumlar’ında enerji konusunda rahat olduğunu söyleyemeyiz.  Bir gün onların da Türkiye’den gelecek enerjiden yararlanabileceğini düşünüyorum.
            Sekiz on sene önce Larnaka’daki rafineride meydana gelen patlamada, bütün güney elektriksiz kalmışve ilk kez KKTC olarak Rumlara elektrik satmıştık.
            Yani şair Attila İlhan’ın dediği gibi “Ben sana, sen bana mecbursun” misali.
            Bundan sonra ne olacak?
            CTP, AKSA ile yapılan 5 yıllık sözleşmeyi feshetmek için davaya gidiyor.
            Ben şahsen mahkemenin hükümet aleyhine bir karar alacağını düşünmüyorum.  Ama dava, davadır.  Mahkemenin olaya nasıl bakacağına bağlı.
            Oybu buydu derken, esas mesele, yıllara da yayılsa KKTC’ye Türkiye’den deniz altından kablo ile elektrik getirilmesidir.  Uzun vadeli bir yapılaşma...
            Ötesi hikaye...
            Bu olaya pozitif bakmak lazım. Tıpkı suda olduğu gibi pozitif olmak lazım.
            Doğruyu bulmak adına yapılan eleştirilere saygımız var.  Ancak gerçeklerden uzak ve yanıltıcı açıklamalar, her zaman kamuoyunda kaybolmaya mahkumdur.
            Şimdi içinde bulunduğumuz zaman, herkesin elektrik kesintilerinden mağdur olduğu zamandır.  Özellikle yazın kavurucu sıcaklarından bunalan insanlarımızın elektriksiz kalmaları, bütün olumsuzlukları da beraberinde getiriyor ve bu durum da, güçlü çatışmaları yaratıyor.
            İyimser olmak lazım...  Elbet bu günlerin bir gün geçeceğini düşünerek kötümserliğe sürüklenmemiz, sadece ve sadece kendimize zarar verir.
            Onbir yıllık getto hayatımızı, Rumların ambargolarını, yokluklarımızı ve yapılan katliamları düşünürsek nereden nereye geldiğimizi daha iyi idrak edebiliriz.