Evvelki gün meydana gelen yangın, gerçekten içimizi acıttı.  Yeşili koruyalım derken, yeşil yok oluyor.  Özellikle çilek memleketi olan Yeşilırmak, yemyeşil beldelerimizden birdir.
            Herhalde bu yangın ülkemizin ilk yangını oluyor yaz mevsimine gireli.  Geçmişte, 1990’ların başında yaşanan Girne Beşparmak yangını hala içimizde bir acı olarak duruyor.  Ne büyük yangındı o yangın.  Batıdan doğuya esen rüzgarlar o büyük yangına yardımcı olmuş ve baştan başa bütün Girne dağlarının yeşil örtüsünü yok etmişti. 
            Türkiye Orman Bakanlığından gelen ekip, bütün yangında yok olan ve ayakta kalan ağaç gövdelerini tomruk halinde keserek istiflemişler ve ocaklar için düzenli bir şekilde teketilmesini sağlamıştı.
            Hani bir tiyatro eseri vardı... “Ağaçlar ayakta ölür” adlı bir eser.  Ne kadar güzel söylemiş söyleyen.  Gerçek o değil mi?  Bir yangın veya bir felaket karşısında koşar adımlarla o felaketten insanoğlu veya koşabilen canlılar koşarak kurtulurlar da, ağaçlar gerçekten “ayakta ölürler”.
            Büyük yangınların ortasında kalan ve koşamayan canlıların ölümleri de feci oluyor.  Bazen belgesellerde fosilleşmiş hallerini görürüz orman yangınları sonrasında.  Bu canlılar nelerdir.  Yılanlar, böcekler, kurbağalar, kaplumbağalar ve dahaları...
            Olaya tabii afetler ve evrensel değerler bağlamında baktığımızda, bütün düşmanlar dost olurlar.  Bu son Hatay depreminde de bunu gördük.  Hemen hemen her ülkeden kurtarma ekipleri geldi ve felaketzedelere destek verdi. Bunlar unutulamaz.  Hani bir söz vardır...  “Bugün bana, yarın sana” diye bir söz.  Felaketlerin veya doğal afetlerin oluşumu, her insan için geçerlidir.  Nitekim Yeşilırmak yangınında gerek Türkiye’den, gerek Rum tarafından, gerekse İngiliz  üslerinden gelen yangın uçakları, acılar karşısında insanların nasıl bir araya geldiklerini gösterdi.
            Henüz bizim yangın uçağımız yok.  Ama yarın bir olası Trodos yangınında biz Türkler, kendi itfaiye araçlarımızı göndermeyecek miyiz?  Göndereceğiz elbette.
            Yine de biz Kıbrıslıların çok şanslı olduklarına vurgu yaparım zaman zaman.  Tropikal iklim kuşağı üzerinde olsaydık kim bilir ne kadar yıkım yaşayacaktık.  Dünya üzerinde meydana gelen doğal afetler, genellikle tropikal ülkelerde olur.  O afetler karşısında insanlar evleri ile nasıl sürüklenirler bir selli yağışta.
            Zaman zaman Türkiye’de de olagelen yangınlar ve selli yağmurlar, maalesef pek çok insanın canını almıştır.
            Bazen Türkiye’nin çeşitli illerinde lapa lapa karlar yağar.  O karlara o kadar hayranlıkla bakarız, ama gerçeklerle yüzleşince sürekli o ortamda yaşamanın ne kadar işkenceli olduğunu anlarız.
            Büyük ülkelerde meydana gelen yangınlar, alır başını gider ve binlerce hektar arazi kül olur.  Büyük ve çok gelişmiş ülkeler bu gibi felaketlere alışık oldukları içindir ki, her afeti olgunlukla karşılıyor insanlar.
            Tropikal ülkelerl dedik ya...
            Tropikal ülkelerdeki yağmurları ve kaba yeşil örtüyü görünce kendimize sorasımız gelir.
            “Kıbrıs yeşil ada mı?”
            Kıbrıs tanımlamasında ülkemizi anlatırken, hep “Yeşil ada” terimini kullanırız.  Bu adanın neresi yeşil?
            Yazın göbeğinde Mesarya ovasından geçerken hep o yeşili ararız. 
            “Asrın Projesi” olarak nitelendirdiğimiz Türkiye’den su getirme projesi ile, öyle bir aşamaya geliniyor ki, bütün Mesarya’ya verilecek su ile o bölgeler hepten sulu ziraata dönüşecek.  Dolayısı ile artık gerçek anlamda ülkemiz yeşil ada olacaktır diye düşünüyorum.
            Adana’dan otobüse binip uzun uzun yeşil tarlalar arasından geçerken hep arkar içinden süzülen bol suları görürdük ve hep suya özlemlerimizi dile getirirdik.  O özlem bitmiyor mu?  Bitiyor.
            Yarın Türkiye her şeye verdiği destek gibi bize de bir yangın uçağı hediye edince yangınlarımız da daha erken sönecek ve yeşili koruyabileceğiz.  Her ne kadar da Yeşilırmak’yaki yangına elektrik tellerinin sebep olduğu söylense de yangın, yine yangındır.  Bundan sonraki hayatımızda, piknik alanlarımızda, sönmemiş sigara izmaritlerinin söndürülmesinde çok dikkatli olmamız gerekecek.
            Velhasıl yaz geldi, yangınlar başladı...