Sadece bizde olacak değil ya yolsuzluklar. Komşularımızda da devamlı yolsuzluk ve şaibeli durumlar oluyormuş.
Bu sözler bana Osmanlı bankası reklamını hatırlattı.
Özellikle bizde tavan yapan sahte diploma meselesi ve Rumların beş eski başkanlarının bazı çıkarları için paraları iç ettikleri meselesi...
“Yok birbirimizden farkımız, biz Osmanlı bankasıyız.”
Bu sözler adeta toplumda ve Türkiye’de klişeleşmiş durumda.
Verilen haber şöyledir:
“Rum Sayıştaylığı, iki eski başkan ile üç eski meclis başkanının sekreter çalıştırmaları için devletten aldıkları ödeneğin büyük kısmını beyan etmedikleri ve vergisini ödemediklerini tespit etti. Bu tespitin ardından beş eski başkanın binlerce euro’yu iade etmesi isteniyor.”
Paranın yüzü sıcaktır.
Bütün dünyada para için neler yapılmaz ki...
Eskiden Uzaklardan gelen korsanlar mutlaka Kıbrıs’a uğrarlar, vurgunlarını yaparlar, sonra da keyiflerini yapıp okyanuslara açılırlardı. O devirde korsan diye tanımladığımız kişiler ilkel olanakları ile vurgun yaparlardı. Ganimet dediğimiz olay, esasında korsanlar ve yankesiciler tarafından toplanan mücevherler, altınlar ve bir sürü ziynet eşyası. Lakin şimdi, iptidailikten uzak, sessiz vurguncular modern korsanlar haline geldiler.
İnternet dediğimiz icat ortamında ne cambazlar türedi, devamlı izliyoruz.
Şayet muhasebe açısından olaya bakacak olursak, her artının bir eksisi vardır. Yani İngilizce terimi ile “debit ve credit” anlamında. Muhasebe ile haşırneşir olanlar bu yötemle birçok yolsuzluğu veya ihmali ortaya çıkarıyorlar.
Yani siz bankaya par yatırmışsanız, o sizin artınız olur. Şayet çekerseniz ve tüketirsiniz, o da sizin eksiniz olur.
Bilmem hatırlar mısınız?
Eski başkan Anastadiadis’in altın pasaport meselesi bütün dünyada yankı yapmıştı. Altın pasaport meselesi ve karapara aklanması ustalık ister. İstemesine ister de mutlaka ve mutlaka her kirli iş, açığa çıkar ve yolsuzluk yapan bakan ve siyasinin ipliği pazara çıkar.
Bu tür vurgunlar dalga dalga toplumda yayılmaya başlar.
Şayet Anastadiadis son başkanlık seçimlerine aday olsaydı, kesinlikle kazanamazdı. Bunun yorumunu Rum gazetelerinde okumuştuk.
Anastadiadis, avukat olan kızının ofisini kullanarak nice parayı “karapara” olarak şirketine aktarmış ve sanki ak sütten çıkan kaşık gibi yoluna devam etmiş.
Yolsuzluğun haddi hesabı yok. Galiba bütün dünyada revaçtadır karapara aklamak.
Lakin bugünlerde sahte diploma meselesi gündemi korumaya devam ediyor.
Geçmişe baktığımızda, galiba bizim gözümüzü açan ve vatanı kurtarmak için gerçek mücadeleyi veren lider konumundaki insanlarımız en temizleridir. Mesela Dr. Küçük ve Denktş’ın para çaldığı ve karapara işine girdiği ne duyuldu, ne de görüldü. Bu iki önemli siyasetçinin elinden geçmedi mi büyük paralar? Geçci ama bir onlukluk veya bir metelik ceplerine atmamışlardır.
Dr. Küçük bir gün bana şöyle demişti:
Şayet ben siyasete bulaşmasaydım ve doktorluğuma devam etseydim şimdi dünya kadar malım ve param olurdu. Aynı sözleri Denktaş’tan da duyduk.
“Ben avukat olarak kalsaydım, parasal yönden çok güçlü olurdum.”
Gerek Dr. Küçük, gerekse Rauf Denktaş, sırası geldikçe vatandaşın ceplerine para koyduklarını ve acı çeken insanları bir nebze rahatlattıklarını biliyoruz.
Mesela Denktaş’ın kendi şahsi arabası harekatta bomba yeyince, kendisine gümrükteki Rum arabalarından bir sarı mercedes verilmişti. Bu onun hakkıydı. Lakin “Sarı kanarya” benzetmesiyle bazı Denktaş karşıtları o sarı mersedesi yerden yere vurmuşlardı.
Kaldı ki, üniversiteden sahte diploma meselesi açığa çıkınca ne yolsuzluklar ve ne rüvetler ortaya çıkmış.
Haksız mıyım Rumlardaki ve bizdeki yolsuzluklar için “Yok birbirimizden farkımız, biz Osmanlıyı” demeye?