İster “toyluk” deyin, ister “çılgınlık” ister “solculuk” ister “sermaye düşmanlığı”…

İster “ayakları yere basmıyor” deyin, ister “sürdürülemez” deyin…

Bizim Zeki Çeler, gene bir “delilik” yapmak üzere...

Genç yöneticilerde, genç bakanlarda “enerjik” adımlar görmeye alışık olmadığımız için ezberimiz bozuldu…

Zeki Çeler; partisine, ideolojisine, bakanlığının vizyonuna uygun bir “proje” çerçevesinde özel sektörde “sendikalaşmayı” teşvik etmeyi kafasına taktı…

Elinin altında, “İstihdam Destek Merkezi Fonu” var… Yabancı işçi ve işverenden kesilen para, yıllardır birikiyor… Bu fonda 200 milyon dolayında para var ve bu para ayda 10 milyon TL. ek gelir getirerek büyüyor…

Çeler; bu fondaki parayı, özel sektör çalışanlarına “ek maaş desteği” olarak kullanmak istiyor…

Özel sektörde, asgari ücret dolayında maaşla çalışanlara ayda topu topuna 750 TL.’lik katkı yapacak…

Aslında; Çeler’in bu “fon”u “emekçiler” için kullanıyor olması, alışılmış bir durum değil…

Rahatsızlık da, belki de bundan kaynaklanıyor…

“Fon”daki para çoğunun iştahını kabartıyor…

Bugüne kadar, çeşitli bakanlıkların kullandığı bu “fon”larda biriken paralar, hep “sermaye” sahiplerinin emrine amadeydi…

Ya da politikacının mirasyedi hovardası gibi “har vurup harman savurduğu” paralardı bunlar…

İşçinin parasını batık bankalara borç verenler mi istersiniz…

Turizm fonunu, sanayi fonunu, hatta sağlık fonunu bir bakanın “iki dudağı” arasında akılsızca harcayanalar mı istersiniz…

Bunları hep yaşadık…

Şimdi, bu “paralar” bir sosyal demokrat bakan tarafından emekçiler yararına kullanılmak istenince papara koptu…

Çeler, “sendikalaşmayı teşvik” projesine bir süre önce gazetelerden, medya kurumlarından başlamıştı… 

Şu anda en az 7 medya kuruluşu, çalışanlarını sendikalı yaparak, bu fondan yararlanıyor. İşverenlere büyük katkı sağlandığı kesin, ancak bunun ne kadarı çalışanlara yansıdı, ilgili sendikalar açıklamadığı için, kimse bilemiyor.

Ancak; Çeler’in bu ikinci projesinde, özel sektör çalışanlarına doğrudan ek maaş desteği var…

Bu; bana daha “akılcı” geliyor…

Başlangıçta bu “fon”un yalnızca medya patronlarına yaracağı endişesini taşıyordum…

Sadece bir sektörün işverenine tanınmış bir “ayrıcalık” gibiydi bu uygulama…

Ancak şimdiki proje; giderek “kamu çalışanı” ile arasındaki “uçurum” derinleşen “özel sektör emekçisi”ni hedef alıyor…

Bu kesime “akmazsa damlar” bir hayat suyu sağlayacak…

Bu toplumun fakir resmi bütçesi; “hayvancı”ya, “narenciye üreticisi”ne, sütçüye “doğrudan gelir desteği” vermiyor mu?

Peki, özel sektörde çalışanlara, maaşı düşük emekçilere de “doğrudan” bir destek verilirse bunun sakıncası mı var?  

Aslolan; elbette emekçi kesimlerin özgürce sendikalaşmasıdır…

Ancak Zeki, bunun bu koalisyonda bir “yasa” ile mümkün olmadığını gördü, anladı…

Elinde de, yıllardan beri birikmiş bir “fon” var…

Bu “kriz” ortamında, acaba “özel sektör çalışanları”na bir katkı sağlanabilir mi?

Bunun üzerinde kafa yordu ve ortaya bir tüzükle bir “hesap kitap” çıkardı…

Kendisini “kapitalist” sayan ve “sendika”yı da öcü gören bizim işveren takımından bazıları, bu “katkı”dan adeta korktular…

Neden? Çünkü tüzük tasarısına göre, çalışanlara bu “katkı”nın verilebilmesi için, o işyerinde “toplu iş sözleşmesi” imzalanması lazım…

Bizdeki özel ve güzel sektörde “sendika” olur mu? 

Şimdiye kadar olmadı… Solcusu da geldiğinde yine de olmadı…

Ancak şimdi “yasa”yla değil, “para”yla diyor Çalışma Bakanı…

Bir yanda emekçinin 750 TL. maaş desteği var, öte tarafta da toplu sözleşme…

İşveren için bu durum; 40 katır mı, yoksa 40 satır mı’ya dönüştü…

Aslında, projenin daha şimdiden psikolojik bir yararı oldu: “özel sektör” çalışanlarının görünürlüğü gündeme geldi…

Bu kesimdeki “geçim zorluğu”nun iyice anlaşılması bakımından çok iyi oldu…

Özel sektörde, “asgari ücret”le çalışan geniş bir kesim var…

Bugün; asgari ücretle geçinmek, aile sahibi olmak, kira ödemek, çocuk yapmak “hayal” bile değil…

Peki ne yapalım? Bazı akıl fukarası sendikacı tipler var, avazları çıktığı kadar bağırıyorlar…

-Asgari ücret, sefalet ücreti…

Kime söylüyorlar?

-Ortaya…

Keşke, bu ülkede asgari ücret her arttığında, kaç kişinin işsiz kaldığını, kaç işletmenin kapandığını, kaç işverenin yalan yapmaya başladığını “ölçecek” bir istatistik yapılanması olsa…

Keşke; 10 kişinin çalıştığı küçük bir kaportacı dükkânında, bir dülger atölyesinde, bir matbaada; işletmecinin son 6 aydan beri asgari ücret artışı, sosyal primler artışı, stopaj vb. giderlere ödediği fazladan parayı hesap edecek bir resmi kurum olsa…

“Kriz”in faturasını bu küçük işletmelerin omuzladığını görebilecek bir “resmi” göz olsa…

Sanırım; Zeki Çeler, ekonomideki bu “ikili” yapının dengesinin farkına varan ilk genç politikacı oldu…

Hem çalışana iyi bir asgari ücret verelim, hem de küçük işletmelerin boğazına sarılarak canlarını çıkarmayalım…

Keşke Zeki Çeler’in bu “doğrudan gelir desteği” modeli, işsiz gençleri de içine alacak bir “proje”ye doğru evrilse…

Artık bunun üzerinde de kafa yorulmalıdır…

Küçücük bir toplumuz… Okulu bitiren, askerliğini yapan ama iş bulamayan her genç, “devlet”in üzerine dokunan elini hmelidir…

Bunu kafasına takan genç politikacılar istiyoruz… Zeki Çeler gibi…