Yıllardan beri süregelen Türkiye’nin AB’ye alınma isteği hala devam ediyor.  Hani derler ya, “Uzaktan görünen köy belli” diye.  Bu olayda da bu darb-ı meseli söyleyebiliriz.  Türkiye hep iyi niyetli oldu da  karşı taraftan o iyi niyeti göremedi.
            Koronavirüs zamanını bir düşünün.  Bütün Avrupa ülkelerine hem aşı, hem de sağlık malzemeleri göndermişti.  Hatta Dünya Sağlık Orgütü, Türkiye’nin bu yardımseverliğini övmüştü.  Türkiye yardım eder, “sen aslansın, sen kaplansın” derler de iş AB’ye gelince “Türkiye Kıbrıs’tan çıksın” derler.
            Avrupa Birliği, sürekli söylediğimiz ve vurguladığım gibi bir “Hristiyan Kulübü”dür. Bu Birlik’te tek bir Müslüman ülke gördünüz mü? Görmediniz.  AB’ye alınan ülkelerin hangisinin üretimi ve savaş sanayii Türkiye kadar büyüktür?
            Gerçekten AB-Türkiye ilişkilerinde bu çelişki vardır.  AB’den yapılan son açıklamada, yine Kıbrıs sorununu Türkiye’nin önüne koydular.  Tabii ki bu işin ve bu çıkışların arkasında Kıbrıs Rumları vardır.  Hani yarım Kıbrıs’ın sahibi Rumlar...
            Esas olan adalet ve adaletli karar vermektir.  Bugüne kadar AB, hep Rum yanlısı davranmıştır ve davranmaya da devam ediyor.
            Kıbrıs sorunu nasıl çözülecek?
            1963 olaylarından beri bu duruma şahit olmaktayız. 
            AB neden Türkiye’nin önüne koydu Kıbrıs meselesini?
            Bir defa Türkiye, anlaşmalardan doğan hakkını kullanarak 1974’te kendi soydaşlarını kurtarmıştır. Şayet AB, adalet ve garantiler konusunda adil ve gerçekçi davranırsa, o zaman anlaşılabilecek bir çizgiye gelinecektir.  Lakin hiç sanmıyorum, bu çizgiye geleceğimize.
            Bence AB, Türkiye’nin AB üyesi olmasından korkuyor.  Neden?
            AB’ye üye devletlerin toprak, nüfus ve mali durumuna bakınız.  Yarısını toplasanız, bir Türkiye etmez.  Türkiye AB’ye girerse milyonlarca Türk’ün Avrupa’da özgürce dolaşacaklarını ve çalışacaklarını tahmin edebiliyorlar.  Şayet AB’ye giren ülkelerin bu hakkıysa, Türkiye de elbette bu hakkını kullanacaktır.
            Tam altmış bir yıldan beri “Kıbrıs Cumhuriyeti” dedikleri sözde cumhuriyet, çoktan maziye karıştı.  Lakin gerek BM, gerek AB ve gerekse diğer büyük güçler, hala daha Kıbrıs Cumhuriyetini varsayıyorlar.
            Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ünlü bir sözü vardı.  Bu sözünü çok seviyorum.
            “Şayet AB Türkiye’yi bünyesine almazsa, elbette başka güçlü bir oluşumda yerini alır.”
            Nitekim Türk Devletleri, yeni ve güçlü oluşumun göstergesidir.  Üstelik Türk Devletleri, KKTC’ye de kucak açmıştır.  Bırakın AB hala Rum kaşığı ile yemeğini yesin.
            Esasında AB içinde bazı çatlaklıklar vardır.  Yani bir bütünlük yoktur. Bir gün gelecek, AB’nin de eski bütünlüğü ve yanlı davranışları kırılacak ve sonu olacaktır.
            İngiltere, AB’den ayrılan en güçlü üyelerdendi.  Ne oldu?  En güçlü üyesini kaybetti.
            Eski İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw’un önemli bir açıklaması vardı bir süre önce.
            “Rumların tek taraflı olarak AB’ye alınması yanlıştı.  Üstelik ben de o karara onay vermiştim.  Ama yanlıştı.”
            Zaman geçse de bu sözleri ünlü siyasiler söylerse daha anlamlı ve daha etkili oluyor.
            Kıbrıs bir bütün mü?  Değil.  Yarım Kıbrıs’la onlar yollarına, biz de yolumuza devam ediyoruz.
            Vaziyet onu gösteriyor ki, kendi yolumuzu kendimiz bulacağız ve kendi geleceğimizi kuracağız.
            Rum toplumu lideri Hristodulidis hala kendi kafasındaki planlarla görüşmelere başlanmasını istiyor.  Tatar’ın argümanları ne oldu?
            Velhasıl AB’nin Türkiye’ye koyduğu engeller hiç bitmedi ve bitmeyecek.