“Unutulmasın ki, bağımsızlıklarına ve devletlerine sahip çıkmayan halklar, federasyon dahil hangi anlaşmayı yaparsa yapsınlar, yok olmaya mahkumdurlar. Unutulmasın ki Kıbrıs’ta Barış, bugün istenen biçimiyle federasyon  koşuluna bağlı değildir… Ve unutulmasın ki kalıcı ve sürekli bir barışın güvencesi, her iki halkın, kendi devletinde kendi evinin efendisi olmasıdır.” KIBRIS TÜRK AYDINLARI SELF - DETERMİNASYON HAREKETİ 27 Eylül 1989

              Doğu Akdeniz’de, Doğalgaz aramaları kapsamında, uluslararası  bir enerji savaşı yaşanmaktadır. Savaş diyorum çünkü, uluslararasında yaşanan savaşlar ekonomi enerji ve bağımsızlık üzerine olmuştur. Doğu Akdeniz’de olanlar da bunun bir benzeri olmaktadır.

               Türkiye Cumhuriyeti de hakkı olduğu bölgede sondaj gemileri ile doğalgaz aramaya başladı. Hemen AB başta olmak üzere diğer ülkeler, Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit etmeye, yaptırımlar yapacaklarını açıklamaya başladılar.AB’den bir ses Türkiye’ye ağır yaptırımlar yaptıracaklarını söyledi. AB, önce Kıbrıs Türk’lerinin gasp ettikleri haklarını versin ondan sonra da konuşsun.Sırası gelmiş iken AB’ye ve uluslararası ve ulusal kamuoyuna geçmişe dönük bazı önemli konuları hatırlatmak isterim.Önce, Garanti  Andlaşması  1.  maddesi  : Kıbrıs Cumhuriyeti, her hangi bir devletle hiçbir şekilde kısmen veya bir bütün olarak siyasi ve ekonomik birliğe girmeyeceğini taahhüt eder. Kıbrıs Cumhuriyet’i bununla bağlantılı olarak Ada’nın gerek herhangi bir devlet ile birleşmesini gerekse taksimini doğrudan veya dolaylı olarak gerçekleştirmeyi teşvik etmesi muhtemel her türlü faaliyeti yasaklar.2. maddesi: Yunanistan,Türkiye ve İngiltere Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu andlaşma’nın 1.maddesin de belirtilen taahhütlerini kaydederek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı,toprak bütünlüğünü ve güvenliğini aynı zamanda, Anayasasının temel maddeleriyle kurulan düzeni tanırlar ve garanti ederler.Benzer şekilde Yunanistan, Türkiye ve İngiltere kendilerini ilgilendirdigi  ölçü de doğrudan veya dolaylı olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin herhangi bir devlet ile birleşmesini veya Ada’nın taksimini sağlamayı amaçlayan bütün faaliyetlerini yasaklamayı taahhüt ederler.

                    Şimdi Prof. Dr. M. H. Mendelson’un Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliğine üyelik için yaptığı müracaata ilişkin verdiği mütelaasından önemli tespitleri aktaralım.” KC’nin ve üç garantör Devletin yükümlülükleri sadece siyasi beyanlar değildir. Bunlar resmi  bir andlaşma da yer alan hukuki vaatlerdir.Ve bu andlaşma da  söz konusu olan olan hukuk ta en ciddi vaat  olan Garantidir.Her dört devlet de Garanti andlaşmasından yarar sağlamıştır; ancak bu yararlar beraberinde yükümlülükleri de getirmiştir.İngiltere’nin ve diğer AB ülkelerinin çok önem verdiği uluslararası hukuk bu yükümlülüklerin yerine getirilmesini talep etmektedir.” Bu tespite göre AB ülkeleri, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni Kıbrıs’ın tek sahibi gibi kabul ederek AB’ye almaları uluslararası hukuk kurallarına aykırı davranarak, Kıbrıs Türk halkının haklarını gasp etmişlerdir. Daha açık ifade ile Garanti Andlaşmasının 2. maddesi ile KC,bir bütün olarak ya da kısmen, siyasi ve ekonomik birliğe girmemeyi taahhüt eder. AB’ne  üyelik, bütün ya da kısmi olarak bir siyasi birliğe girmek anlamını taşır. Buradan çıkan sonuç da Garanti andlaşmasının ihlal edilmesi dir.Prof. Dr. Mendelson da aynı bu tespiti yapmıştır.Ayrıca  “ Andlaşmanın devletler ile değil bir devletle birleşmeyi yasakladığını ileri sürerek, bu sonuçtan kurtulmaya çalışmak sadece kelimelerin olağan kullanımını, içeriğini ve amacını ihlal etmekle kalmaz,aynı zamanda bu hükmü getiren Hükümetlerin açık niyetleri ile ters düşer.Çünkü, görüldüğü üzere anılan Hükümetler, uluslar arası ekonomik ve siyasi kuruluşlara üyeliği özellikle Andlaşmanın bu hükümleri bağlamında göz önüne almışlardır.” Tespitini yaparak konuya da açıklık getirmiştir. Mendelson’un önemli bir tespitini de belirtmek isterim.” Şimdiye kadar ülkesi üzerinde tamamıyla otorite kuramayan hiçbir ülke AB’ne kabul edilmemiştir.Ancak Kıbrıs Rum Yönetimi temsil ettiğini ileri sürdüğü ülkesinin üçte biri üzerinde otorite kuramamaktadır. Bu durum Birlik tarihinde rastlanmayan zorluklara yol açabilecektir. Kesin olan husus şudur  ki AB, siyasi çözüme ulaşılmasından önce KC’ni üyeliğe kabul ederse gerçekten önemli  teknik zorluklarla karşılanacaktır”. Bu tespit’in ne kadar doğru olduğunu yaşadığımız olaylar göstermektedir.Teknik zorlukların yanında hukuksuzluk da yaşanmaktadır. AB üyeleri Kıbrıs’ın bütününe yönelik yükümlülüklerini yerine getirememektedirler.Kıbrıs Türk Halkının haklarını gasp etmiş olmaktadırlar Bu hukuksuzluk ve hak gaspı ortada iken AB Kıbrıs’ın Garantör ülkesi olan Türkiye’yi tehdit etmektedir.AB’nin garantör ülke olan Türkiye’yi  tehdit etmeye hiçbir hakkı yoktur.

                     Bu gelişmeler yaşanırken KKTC Cumhuriyet Meclisinde, Halkın Sesi Gazetesi  İnternet Gazetesinden aldığım haberden okuduğum üzere KKTC  TDP Genel Başkanı Sn. Cemal Özyiğit 10 Haziran da kürsüden yaptığı konuşma da Kıbrıs uyuşmazlığının çözümüne yönelik açıklamalar da bulunmuş.Yaptığı konuşma dan bazı bölümleri aldım ve yorumlarımla birlikte sizlere aktarmak istedim.Sn.Özyiğit “ AB içinde iki devlet hayal ürünüdür.Rauf Denktaş’ın rahatsızlığı nedeniyle gidemediği 10 Aralık Kopenhag Zirvesine o dönemin Dışişleri Bakanı Sn. Tahsin Ertuğruloğlu gönderildi ve bu topluma tarihi şeyler kaybettirildi” demiştir.Ben bu konuşmadan şu anlamı çıkardım.Biz AB’ye girmek istiyorsak, Rum’lar ile beraber tek Devlet olmalıyız. İki ayrı Devlet de nereden çıktı? KKTC’nin varlığı bize zarar vermektedir.Eğer Kopenhag’a Annan Planı’nı imzalayıp gelecek biri gönderilseydi Annan Planı referandum olmadan kabul edilecek ve Kıbrıs Türk’ü rahat edecekti.Hemen aklıma “Yes be Annem”ciler geldi.Sonuçta Annan Planını Rum halkı kabul etmedi.Hala anlamıyor musunuz? Rum’lar ile birlikte tek devlet olmaz.İnsanlar tarihten ders alamıyorlarsa  fazla söze de gerek kalmıyor.Annan Planı Kıbrıs Türk’üne kurulmuş tuzaklarla dolu bir plandır.Tek ve önemli faydası Kıbrıs Türk Halkı’nın Ada üzerinde hakkı olduğunun ve Kıbrıs Türk Halkı’nın söz sahibi olduğunun Dünya tarafından tescil edilmesidir.

                       Ayrıca Sn. Özyiğit “ Cumhurbaşkanı  yetkiyi halktan alır.Bir yıl sonra seçim var. Halk, bugüne kadar Federasyonu görüştük bundan sonra yeni şeyler isterim derse yetkiyi ona göre verecek”  demiştir.Bende tüm siyasi partilere soruyorum .Yeni seçim dönemine kadar yeni çözüm politikanız var mı? Yoksa Federasyon üzerinde kaplumbağa yürüyüşüne devam mı ediyorsunuz? KKTC Başbakanı Sn. Ersin Tatar ve Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Sn. Kudret Özersay yeni modeller masaya gelmeli demektedirler. Ben de değerli Başkanım Sn. Ahmet Göksan’ın savunduğu ve bizlerin de desteklediği Ulusal konsey’in biran önce kurulup konu burada tartışılsın diyorum.En son KKTC Hükümetinin Maraş Bölgesi açıklamaları sonrası KKTC DP Genel Başkanı Sn. Serdar Denktaş açıklamasının içersinde “ Kıbrıs Türk Halkının,Hükümetin acemiliklerinin bedelini ödemeye mahkum etmek kimsenin hakkı değildir. KKTC’nin yeni maceralara değil, böylesine önemli konularda, sivil toplumu da karar mekanizmaları içersine cekerek geliştireceği ortak akılla üretilen politikalarla yürümesi gerekmektedir” demiştir. İşte bu bahsedilen ortak akıl, Ulusal Konseyin aklı ve kararıdır. Bu yönde Sn. Serdar Denktaş’ı kutluyor ve çözüme yönelik,  KKTC’nin tecrübeli ve bilgili bir siyaset insanının ağzından, Ulusal Konsey’e doğru gidecek bir söylemin çıkmasının büyük fayda getireceğini belirtmek istiyorum.Ayrıca Sn. Denktaş’ın Maraş Bölgesi için söylediklerine de aynen katılıyorum.Bu konuyla ilgili ayrıca bir makalem olacaktır.

                             Değerli Başkanım Sn. Ahmet Göksan’ın “Bir Demet Yaşam” eserinin  basım aşamasında olan 5.kitabın içeriğinden öğrendiğim Kıbrıs Türk Aydınlar Self Determinasyon hareketinin 27 Eylül 1989 tahinde yayınlamış olduğu bildiriden aldığım, başlıktaki açıklamanın hala bugün içinde geçerli olduğunu görüyorsunuz değil mi? 30 sene geçmiş doğrular önümüzdeyken hep ıskalamışız.Şair ne güzel söylemiş “ Acırım Kaybolup giden Yıllarıma”

                            Mutlu, Sağlıklı, Bilgili ve Uyanık olalım.

Açıklama: Prof.Dr.M.H. Mendelson değerli bir Uluslararası Hukukçudur.Londra üniversitesi öğretim üyesi idi.Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ne girme başvurusuna mütalaalar vermiştir.Kıbrıs’ın AB’ne girmesinin hukuka aykırı olduğunu söylemiştir.