Delphide Apollon Tapınağının girişinde altın harflerle yazılı olan ‘Gnothi Seauton Antik Yunan  özdeyişlerinden biridir. Gitmedim, kendi gözlerimle görmedim ama inşallah gideceğim, göreceğim bu mesajın gücünü yerinde ayrıca hissedeceğim. Bu söz hakikaten altınla yazılmayı hak ediyor. Gnothi seauton ‘kendini bil demek. Aslında insanlığın özünü ve insan olmanın sorumluluğunu oluşturuyor sanki bu söz. Birçok yazar, düşünür bu konuyla yakından ilgilenmiş. Mevlana Celaleddin Rumi ‘ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol derken, Yunus Emre ‘ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır demiştir. Nietzschede her kimsen o kimliğe bürün diyor. Tasavvufun önemli ilkelerinden biri de kendini tanımaktır. Çünkü ancak kendini bilen Rabbini bilmektedir. Aydınlanmaya giden yol kişinin kendinden başlamaktadır. M.Ö Antik Yunanda ifade edilen  kendini bilmek yüzlerce hatta binlerce yıl sonra günümüzde nerede yer alıyor? Biraz daha daraltırsak biz KKTC halkı acaba kendimizi tanımanın neresindeyiz? Kendimizi tanımak istiyor muyuz? Kendimizi tanımak işimize gelmiyor mu yoksa? Yoksa tanımak istiyor da yüzleşemiyormuyuz kendimizle? Hadi yüzleştik diyelim peki bunun gereği olan kendimize karşı sorumluluğu almaya isteklimiyiz? 

Ben kimim? Nasıl bir insanım? Yaşamımdan neler bekliyorum? gibi soruların yanıtı çok da kolay olmasa gerek. Kendini tanımak bana göre büyülü ve aynı zamanda cesaret isteyen bir süreç. Hem kendinizi keşfediyorsunuz, hem yüzleşme yaşıyorsunuz, hem kendinizi kabulleniyorsunuz, hem de sorumluluk alıyorsunuz. Yaşamınızı rüzgar hangi yöne eserse savrulan bir yaprak gibi tüketmek yerine, köklü bir ağaç gibi güçlendirdiğiniz  zaman, fırtınalar çıksa, siz yapraklarınızdan olsanız bile yine oradasınız ve yine çiçek açacak yine yapraklarınız olacak bunu biliyorsunuz... Kendinizi tanıdığınızda ne istediğinizi, yaşamınızın anlam ve amacını da bilecek ve kendi yaşamınızın yazarı olacaksınız. İnsan bilinçli bir varlıktır. Bir robot değildir.  Duyguları, düşünceleri, hayalleri vardır. Kimse bizim yerimize düşünemez, hayal kuramaz, hissedemez, yaşadıklarımızı aynı şekilde yaşayamaz. Bizden başka kimse ruhumuzu coşturamaz. Dolayısıyla duygularımız, düşüncelerlimizle ilgili farkındalık geliştirmeyi kendimize ilke edinmeliyiz. Zaten insan o kadar özel bir varlık ki bedeninizi dinleme konusunda biraz iyiyseniz, biraz farkındaysanız size uymayan, kendinizle özdeşleştiremediğiniz her duygu her düşünce bedeninizde bir alarm verir ve sizi uyarır. Hayır der bedeniniz bu bana uymuyor ve gerilim yaşar. Bir organınız rahatsız olur.  Doktor doktor gezmeden önce kendinize içsel bir check-up yapmakta fayda görüyorum.

Çünkü bedenimiz yaşamımıza yön verme gücüne sahip. Yeter ki tanıyalım. Kızgınlıklar, öfkeler, kıskançlıklar ve daha birçok duygu tarafımızdan analiz edilmeli. Düşünceler berraklaşmalı. Sonra kendimizi en iyi hissedeceğimiz şekilde ve tabi ki sorumluluk alarak davranımlarda bulunmalıyız. Bizim dışımızda neler oluyor, neler yaşanıyor ve bizim içimizde neler oluyor? İç dünya tanındıkça kişi kendini özgür kılıyor aslında çünkü kendi sorumluluğunu alıyor eline. Seçimler yapıyor iyisiyle , kötüsüyle ve başkasının ona biçtiği değil kendi seçtiği hayatın kontrolünü eline alıyor.  Bilinçli, sevgi dolu bir yaşamı ancak kişi kendi yaratabiliyor. Kimse bir başkası için ebeveynlerimiz dahil en iyiyi bilemez.  Yaşamın bizim için anlamını bizim için kimse bulamaz. Kişinin gücü kendi içinden geldiğinde kendisi olur ve yaşamdaki yerini bulur. Kendi gücümüzü bir başkasına teslim ettiğimizde tabiri caiz ise sadece fotosentez yaparız. Amaçtan ve anlamdan uzak ruhumuz kararmış ve yüreğimiz kapanmış. Bir bakarsak çevremize kendi olamayan ancak kendiymiş gibi yaşayan maneviyattan, duygudan, var olmanın hazzından uzak ama tatmini maddecilikte arayan, entrikacı, intikamcı,  mutsuz kişiler çok görürüz. Bunlar kendi mutsuzluklarına katlanamadıklarından kendilerine mutsuz insanlar eklemek için bir uğraşırlar bir uğraşırlar ki sormayın gitsin. Sahte kahkahaların altında gerçek ve içten var oluşlara katlanamazlar. 

Bizler insan olma özelliğimizden dolayı yaşamda kendimizi tanıma, seçimler yapma, var oluşumuzu onurlandırma sorumluluğuna sahip olmak durumundayız. Yaşamımıza özgür irademizle yön verirken başkalarının seçimlerine de saygı duymalıyız. Elbette türlü zorluklarla karşılaşacağız ancak, tüm bunlarla başa çıkma çabamız duygusal anlamda zengin bir yaşamın da ön koşuludur.  

Eric Fromma göre ‘yaşamın ereği sağlıklı bir şekilde doğmaktır; ancak ne acıdır ki, çoğumuz gerçek anlamda doğmadan ölürüz. Yaşamak, her an yeniden doğmak demektir. O zaman gerçek anlamda kendi doğumumuzu kutlamak, kendimizi keşfetmek ve yaşamlarımızı kutsamak adına sevgiyle kalın...